Dolar (USD)
34.49
Euro (EUR)
36.23
Gram Altın
2960.44
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Haziran 2023

​Değerler eğitimi mi?

Değerler, öğretilebilir ve öğrenilebilen olgulardır. Değerler, sadece okunarak ya da dinlenerek öğrenilemez. Değerlerin kazanımı için belli bir tecrübeye, empatiye, modellemeye, problem çözmeye ve dahası yeni bir icata dönük etkinlikler hazırlanmalıdır.

Bu gün ülkemizde her şey eğildiği-eğitildiği için değerler eğitimi de maalesef değerini yitiriyor. Bunun sebebi UNESCO tarafından geliştirilen ve yıllarca okullarda okutulan-belletilen bu değerlerin güncellenememesi ve tarihsel yolculukta bir kilometre taşına dönüşmesidir. Bu değerler, bir nevi yolda kalan araçlar gibi hep öğrencilere yük olmuşlardır. Bu nedenledir ki okullarda “Kök Değerler” adıyla yeni değerler öğrencilere verilmeye çalışılıyor. Daha doğrusu öğrencilere eğitilmesi-belletilmesi için öğretmenlere veriliyor.

Bu Kök değerlerin de arkaik felsefesine baktığımızda daha önce UNESCO tarafından üretilen değerler eğitimi ile paralel bir yapıya sahip olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncemi şu açıdan müşahhas bir tabloyla izah edebilirim.

UNESCO tarafından üretilen değerlerin de “değerler eğitimi” Hintli bir düşünür tarafından kökleri Kelile ve Dimne’den alınma eğitim modülüydü. Kimdi bu Hintli düşünür? Brahma Kumaris… 1995 yılında UNESCO, Kumaris’in düşüncelerini “Değerler Eğitimi” adlı bir proje ile uluslararası bir statüye alınmıştır. Bu proje uzun yıllardan beri ülkemizde eğitim kurumlarında uygulanmaktadır. Hintli düşünür Brahman’nın düşünceleri Hint Edebiyatının kült eseri Kelile ve Dimne’ye dayanmaktadır. Yani Beyda Milattan Önce birinci asırda yaşamış meşhur Hint yazarıdır. Bu yazarın etkisinde İslamî dönem İran Edebiyatında Mantıkuttayr eseriyle meşhur olan Ferîdüddin Attâr, yetişmiştir. Brahman’ın düşünceleri sadece Kelile ve Dimne ile değil diğer eserleriyle de Attar’a geçmiştir. Sofi, hekim ve aynı zamanda eczacı olan bu zatın etkisinde hepimizin yakından tanıdığı bir isim var: Mevlana Celaleddin Rumî… Ve Attar’ın sonraki takipçileri: Ahmet Yesevî Divan-ı Hikmet’iyle onu takip etti. Şair Nâbî de hikmet vadisinde ilerlerken Attar’ın eserleri onun yol azığıydı. Heybesinde bu eserler bulunuyordu. Hatta bir seferinde Hayrabad kitabı eleştirilmişti. Hayrabad kitabı Attar’ın İlâhinâme’sinden aşırmadır denilmişti. Bu iddianın sahibi Şeyh Galip… Fakat Şeyh Galip de Hüsn ü Aşk’ını yazarken Mesnevi’den çok alıntı(çalıntı) yapınca eleştirilmişti. Kendisi de o zaman demişti ki;

“Esrârını Mesnevi''den aldım/Çaldımsa da mîrî malı çaldım

Fehmetmeğe sen de himmet eyle/Ol gevheri bul da sirkat eyle”

Bugün başta liselerde olmak üzere “Milli Eğitim” müfredatında bütün derslerin içine serpiştirilmiş “Değerler Eğitimi” programı vardır. Derslerde “adalet, fedakârlık, hoşgörü, sevgi, nezaket, kadirşinaslık, azim vb.” gibi yirmi sekiz ana başlık altında değerler eğitimi veriliyor.

Buraya kadar her şey güzel… Ama değerler eğitiminin şimdiki eğitim modeli üzerinde bir değeri kaldı mı? Bu soruya müspet bir cevap vermeyeceğim. Bizim öğrenci olduğumuz zamanlarda Kartal İHL Türkiye birincisi çıkarıyordu. Sonraki zamanlarda farklı liseler. Hele bu liselerden birinden Türkiye birinci olan bir öğrencinin açıklaması faciaydı. İyi ki kitap okumadan Türkiye birinci olmuşum, demişti. O zamanlar merhum yazar dostumuz Asım Gültekin tepki göstermiş, bunun sonucunda birinci olan öğrenci ifadesinin yanlış olduğunu, birilerinin gazına gelerek bu sözü söylediğini, aslında kitap okuyarak birinci olduğunu itiraf etmişti.

Şimdi öyle bir noktaya gelindi ki. Değerler eğitimi, geleneğin kopuk olduğu bir toplumda ilerleyemez. Şöyle bir örnekle açıklayalım. Bugün Göbeklitepe diye bir ören yerimiz var. Bu ören yerinde dikili taşlar buranın sembolü durumundaydı. Kültür bakanlığı buranın işletmesini Doğuş grubuna verince bu firmanın sanat tasarımcıları kendilerince yeni bir konsept geliştirdi. Kalkıp Göbeklitepe’nin üstüne bir çadır-branda geçirdiler. Aslında bu çadır-branda, burayı ziyaret edenler için güneşten korunmak için yapılmıştı. Yani gölgelik… Gün geldi, uluslararası ajanslarda ve medya kuruluşlarında Göbeklitepe’nin sembolü olarak dikilitaş değil de çadır branda fotoğrafları yer aldı. Yani araç amacın yerini aldı.

Bunu eğitim modeline uygularsak klasik zamanlarda yanlış eğitimler araz ile cevherin yer değiştirilmesiyle anlatılır. Araz, “gelip geçici şey, ilişen, tabiî olmayıp sonradan gelen” demektir. Cevher ise “öz, asıl, yaratılış, kıymetli taş” demek olup arazın zıddıdır. Yani gelip geçici olan şey çadır, dikilitaşın yerini almıştır.

Geçtiğimiz günlerde bir öğretmen, sosyal medyada bir yazılı sorusunu ve bu soruya verilen cevapları paylaşmıştı. Soru şöyleydi. Peygamber efendimiz zamanında yaşasaydınız ve İslam dini size tebliğ edilseydi Müslüman olur muydunuz? Bu soruya verilen cevaplar, bugünkü yazıma ilham olmuştu. Değerler eğitiminin güncelliğini ne kadar yitirdiğinin somut bir örneği olarak İnşallah gelecek yazımızda bu konuya devam ederiz.