Değer deyince neyi anlıyoruz?
D. Mehmet
Doğan ‘’Büyük Türkçe Sözlük’’ eserinde değer kavramını şöyle tarif eder:
‘’Bir şeyin karşılığı, kıymet, bedel, semen.’’Değer kavramı üzerinde
düşününce bu kavramın nasıl tanımlandığını merak ettim ve sözlüğe bakmaya
ihtiyaç duydum. Demek ki bir şeyi bizim için değerli veya kıymetli kılan şey
ona muhtaç olduğumuz şeydir. Bu nedenle eserin belirlenmiş bedelini ödeyip kütüphaneme
koymuşum ve ihtiyaç duydukça da bakarım.
Görüldüğü
gibi değer ile ihtiyaç arasında direk bir ilişki vardır. Bu en basit
ihtiyaçlardan en yüksek ihtiyaçlara kadar bütün değerleri içine alır. Mesela
canlı hayatın devamı için ‘’suya muhtacız’’ dediğimizde suyun bizim için
ne kadar değerli olduğunu ifade ederiz.
Ancak
insanın gereksinimleri farklı farklıdır. Örneğin, ‘’Mehmet Akif Ersoy, Hilmi
Ziya Ülken, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç, Mustafa Kutlu, D. Mehmet Doğan gibi
daha birçok mütefekkirin eserleri bizim için çok değerlidir’’ Dediğimizde:
Gıda gibi basit ihtiyaçlarımızın ötesinde, bizi tamamlayan daha yüksek
ihtiyaçlarımızı kastederiz.
Hilmi Ziya
Ülken Bilgi ve Değer adlı eserinde: ‘’Burada haz, elem, ihtiras, duygular,
hayal, irade, düşünce gibi çeşitli ruhsal yetilerimizin rol oynadığı
ihtiyaçları tamamlayan şeyler değer oluyor demektir’’ der. Bu bağlamda bir
bardak su ile, M. Akif’in bir şiiri veya Süleyman Seyfi Öğün’ün bir
makalesi ‘’değer’’ihtiyacımızı karşılaması açısından hiçbir fark yoktur.
Her birimiz çevremizce
takdir edilmeyi, diğerkâmlığı, dostluğu, katıksızlığı birer değer olarak görürüz.
Zira insan bunlardan yoksun olduğu zaman, kendisinden bir şeyin eksikliğini
hisseder. Aslında karşımızdakine verdiğimiz değer, aynı zamanda kendimize
verdiğimiz değerdir.
Değer ile
ihtiyaç arasında direk bir ilişki olduğunu açıklamıştık. Bir dış tehdit
karşısında farklı siyasi partilere sahip olsak da birbirimizle dayanışma içinde
olma ihtiyacını hissederiz. O hâlde günlük siyaset uğruna birbirimizi
değersizleştirmemeliyiz.
Her ülkenin
temelinde bir değerler sistemi ve her dönem de bir değerler düzenidir. İnsanı
diğer canlılardan ayıran, onlara üstün kılan kuvvetler bu değerler düzeninin
temelini oluşturur.
İnsan inan,
düşünen ve etki eden bir varlık olduğu için bütün medeniyetlerin temelinde bir
inanış, düşünce ve hareket sistemi vardır. Dolayısıyla bu değerler düzeni, bir
bilgi sistemi değil, bir inanış sistemidir. Ancak her türlü bilgi ona dayanır.
Dolayısıyla
bir medeniyetten başka bir medeniyette geçmek demek, bir inanış sisteminden
başka bir inanış sistemine geçmek demektir. İnanış sistemi yıkılınca medeniyet
de yıkılır.
Toparlayacak
olursak, medeniyet değerlerini kaybetmiş bir toplum topraklarını da kaybetmeye
mahkumdur. Çünkü toprakları mekân hâline getiren değerlerdir. Bizi biz yapan
medeniyet değerlerimize verdiğimiz değer, aynı zamanda topraklarımıza
verdiğimiz değeri gösterir.