Değer-Denge ikliminde gelenek
Gelenek, toplumu inşa eden davranış, alışkanlık ve adetlerin tarih içindeki duruşudur. Millu00ee kimliğimiz üzerindeki adap ve erkan elbisesiu2026 Onu, kültür söylemi ile ayrı bir yerde tutamayacağımız gibi, güne miras bırakılan kalıcı yapıtlar üzerindeki etkisini de yok sayamayız.
Yeni ile buluşmanın yolu "gelenekten kopmak" olarak yorumlandı. Mazisine; değer, kültür ve normlarına planlı bir şekilde küstürülen birey sıradanlaştırıldı; duygudan soyutlanmaya çalışıldı. Gelecek yapısı "köksüzlük" düşüncesi üzerine temel attı ve eski ile kalbu00ee bağları zayıflayan birey yalnızca maddeye yönelik ihtiyaçlarını temin ve tatmine odaklı bir robot haline getirildi. Yirminci yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan postmodernizmin, çılgınlık seviyesine taşınmasıyla edip ve eser önce kendi mazisine artarak çoğalan bir inanç kaybıyla yaklaştırıldı, ardından tarih çekirdeğinden tamamıyla uzaklaştırıldı. "Şüphe" aklın merkezine bırakıldı. Yeni ise, teslimiyet çizgisine "Hak" bilinciyle yaklaşan ferdi mütemadiyen yargıladı. İsyandan doğan bencil bir öfke bireyi, sorgulamamakla yaftaladı. İrdelememek ve koşulsuz kabullenmek olarak değerlendirdiği sabır ve şükür halini, bir buhranın kapısına sürüklemek yolunda büyük adımlar attı. Bu buhran, intihar düşüncesini de beraberinde getirdi. Çünkü yüzyılın hareketi ile gelen "şüpheci sorgu", isyan ve buhran üzerine inşa edilmişti.
Sanatın, kültür ve edebiyatın her kademesine yavaş yavaş sızdırılan "sınırsızca yaşa ve tüket!" felsefesi, derinlikten nasip alması gereken kalpleri de etkisi altına aldı. Kolay dileyen, kolay dillendiren, zorluktaki rahmeti uçsuz bir zahmet telakki eden kalem yürüyüşü başlatıldı. Bu yürüyüş kalemle sınırlı kalmadı, çok kısa bir zamanda kalplerimizi kuşattı; şarkılarımıza, şiirlerimize, romanlarımıza oradan da hayat tarzımıza yansıdı. Ruhlarımıza zerk edilen maddeci akımlar, manaya bilinçsizce savaş açmamıza neden olunca;
-Sevgi de saygısızlaştırıldı!
Zaten ferdi, geleneğe düşman hale getiren ve gelenek ile gerilik arasında bir bağ kurma mücadelesi veren her şey "kolaylık" cazibesiyle kurgulanmıştı. Bu güç gösterisi, barındırdığı çarpıklığın farkında olanları da çekim alanına aldı. Yokluktan varlık murat etmeyi bilmeyen ve hakiki varlığa yokluk yokuşunu tırmanarak ulaşabileceğini idrak edemeyen insan, tercihini "ucuz varlık" tan yana kullandı. Ucuz varlık, hasretin paha biçilmez kıymeti önüne bırakıldı. Ucuz varlık yolcuya, arayışını terk etmesini telkin ederek kısa yoldan yakalamayı ve sahip olmayı aşıladı. Çokluk "bereket" olarak adlandırılır oysa bereketsizliği çağırdı. Duygunun üretken toprakları kısırlaştı; mutsuzluk, huzursuzluk, şikayet ve isyan olarak filizlendi hoyrat ellerin ektiği tohumlar. Kalp dile, ruh bedene indirgendi. Kolay söyleyen, kolay isteyen, kolay yazan, kolay yaşayan/yaşatılan tüm hal ve sözler "gerçek" olmaktan çıkarak yerlerini yalana bıraktı.
Ne zaman ki, gıdasını inançtan alan gelenek, belli kalıplara hapsedilen dar görüşler silsilesi olarak yorumlandı ve dışlandı, o vakit insan uçurumuyla tanıştı. Çünkü geleneği, geleceğe düşman hale getirme fikrinin zemininde, inandıklarımıza açılan savaş vardı. Bu savaş, mümbit topraklarımız üzerindeki varlığını yapay ve ruhsuz edebiyatla muhafazaya çalışıyor.
Selam ile.
Nuray Alper