Dolar (USD)
32.45
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2436.29
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Nisan 2023

Değer, değerli

Pek çoğumuz günlük yaşantımızda “aslında biliyorum ama nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum” dediğimiz olmuştur. Doğrudur, bir meseleyi bildiğimiz halde kelime hazinemizin yetersizliğinden dolayı o konuyu ifade etmede sorunlar yaşıyoruz ve derdimizi, duygularımızı olduğu gibi anlatamıyoruz.

Bir de düşüncesini ifade edecek kelimelerin tercihinden, kelimelerin kurgusundan dolayı sorun yaşayanlar da var.

Son yüzyılın büyük düşünürü Wittgenstein (Vitgenştayn), “Dilimin sınırları, dünyamın sınırları kadardır” der ve doğrudur da. İnsanın dünyası ile ufku, sözcükleri ile hayalleri, uğraşı at başı yürür. En sevdiğiniz kişi ile ilgili, en beğendiğiniz nesne ile ilgili konuşurken ancak bildiğiniz sözcükleri kullanabilirsiniz, konu ile ilgili algınız, duygularınız bu sözcük dağarcığı ile sınırlıdır.

Dilimiz çevremizle geliştirdiğimiz ilişki(ler) kadardır ama gördüklerimiz, yaşadıklarımız, hissettiklerimiz, algıladığımız çok daha derin ve zengindir. Kifayetsiz sözcükler pek çok yerde bu derinliğin önünde engeldir.

Ama birileri var ki duygularını tek bir cümle ile anlatır ve asırlar sonra bu cümle üzerine yüzlerce kitap yazılır. Buna en güzel örnek Musa as ve sonradan eşi olacak olan Hz. Şuayb’ın as kızı Safura arasında geçen konuşmadaki bir cümleciktir.

Çeşitli kaynaklarda geçen ve altyapısı Kur’an-ı Azim’de de bulunan Musa as ile Şuayb as kıssasını bilirsiniz.

Musa’nın bir Kıpti’yi istemeden de olsa öldürmesi Firavun’u çok öfkelendirmişti. Bu öfkenin neye mal olacağını bilen Musa as şehri terk ederek Medyen’e doğru yola koyulur. Her ne kadar bizim için spontane gelişen bir karar gibi görünse de Medyen’e bu yöneliş İlahidir. Burada çok önemli bir detay daha var: Hz. Musa’nın kendi kavmi olan bölgeye değil, emniyeti için Arap bölgesini seçmesi yine İlahi bir müdahale olarak kabul edilir.

Musa as Medyen’e doğru yola çıktığında, “Umarım Rabbim bana doğru yolu gösterir” diye niyazda bulunmuştu. Medyen’e vardığında ise koyunların sulandığı bir yere geldi, koyun sulama sırasını bekleyen Safura ve Sufeyra adında iki kız kardeşe yardım ederek koyun sulama haklarını gasp etmek isteyenlere karşı koydu Musa. Kızlar eve dönüp durumu babaları Şuayb’a as izah edince Şuayb as: gidin o adamı çağırın, size yardımcı olmasından dolayı ücretini vereyim, der. Kızlar gidip Musa’yı as çağırır ve Musa as Şuayb’in as evine gelir. Karşılıklı tanışmadan sonra Şuayb as: Korkma, sen Zalim kavmin şerrinden kurtuldun, der.

Aradan zaman geçer, kızları gibi Hz. Şuayb de Musa’daki erdemliliği görür. Safura babasına:

”Babacığım ! Koyunlarımızı otlatmak için onu ücretle tut. O, ücretle tuttuğun kimselerin en hayırlısıdır. Kuvvetlidir, emindir, dedi. Hz. Şuayb de aynı şeyi düşünüyordu lakin o kızlarından beğendiği biri ile evlendirerek Musa’yı yanında tutmak istedi. Bunu Musa ile paylaştı:

Dilersen işlerimde bana 8 yıl yardımcı olursan kızlarımdan biri ile evlenebilirsin… dedi.

Başka kaynaklarda 5 kızdan bahsedilse de Kur’an-ı Mecid’de yer aldığı şekliyle iki kız kardeşten birisini seçmesi için Musa’ya mühlet verildi. Bir akşam Musa as dışarı çıkarken Safura’nın da dışarıda olduğunu gördü. Safura Musa’ya evlenmesi konusunda bir karara varıp varmadığını sorunca Musa as: Hayır, karar vermedim, der. Musa’nın bu cevabından hareketle Safura Musa’nın memleketinde eş/leri olabileceğini düşünerek: Tabi ki karar vermezsin, kim bilir Mısır’da ne eşlerin, bağların bahçelerin vardır, der. Bunun üzerine Musa as Safura’ya, “Hayır, öyle değil, aslında benim hiçbir şeyim yok!” diye cevap verir. Bu cevabı duyan Safura çok beğendiği, takdir ettiği Musa’ya tarihe altın harflerle geçecek olan şu cümleleri kurar:

Musa, biliyor musun? Birilerinin hiçbir şeyi, başkalarının her şeyine bedeldir!

Hakikaten sevgi ve takdirin zirvesi olan bu cümleyi ancak peygamberin terbiye ve talimiyle yetişen bir hanım, yine peygamber olacak birisine söyleyebilir.

Peki, bu ne anlama geliyordu?

Safura’nın Musa’ya, “biliyor musun? Birilerinin hiçbir şeyi, başkalarının her şeyine bedeldir!” demesi neden bu kadar değerliydi?

Bir yandan “hiç”, öbür yandan “her şey” ama değerli olan “her şey” değil, “HİÇ” oluyorsa burada müthiş bir sevgi, değer, takdirden başka ne olabilir ki?

Safora Musa’nın yüzüne kısık sesle ama aslında yüreğiyle Musa’nın kalbine doğru haykırarak:

Senin olduğun yerde başka ne lazım ki Musa, sen varsın ya yetmez mi? Daha ne/yim ve neyin olsun?

Sen varsın ya daha başka şeye ne gerek var? Sen varsın, ben başka ne isterim ki? Çünkü sen benim için bütün ihtiyaçlarımdan ötesin. Yani;

Her şey bir yana,

Sen bir yana…

Bu öyle bir feryattır ki dile gelmese de duyulur, hissedilir kalpleri sağır edercesine!

Bu öyle bir yürek yangınıdır ki asırlardır “aşk” deyip çuvallayan, “sevda” deyip vazgeçen, “tutku” deyip kankalaşan her duygudan azade, Musa’yı Medyen’e yönlendiren Rabbulalemin tarafından kalbe nakşedilmiş farklı bir muhabbettir. Dolayısıyla o muhabbetin karşısına dünyevi hangi metaı koyarsanız koyun silik kalır, sönük kalır, tüy gibi hafif kalır.

Değerli olan ile önemli olanın farkı böyledir: Mal-mülk, makam-mevki, saygınlık-kariyer vs gibi önemli olan her şey bir yana,

Birilerinin gerçekten ne kadar değerli olduğunu bilmek bir yana.

Selam olsun değerlilere, değerlilere değer verenlere…