Değer, değerli
Pek çoğumuz günlük yaşantımızda “aslında biliyorum ama nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum” dediğimiz olmuştur. Doğrudur, bir meseleyi bildiğimiz halde kelime hazinemizin yetersizliğinden dolayı o konuyu ifade etmede sorunlar yaşıyoruz ve derdimizi, duygularımızı olduğu gibi anlatamıyoruz.
Bir de düşüncesini ifade edecek
kelimelerin tercihinden, kelimelerin kurgusundan dolayı sorun yaşayanlar da
var.
Son yüzyılın büyük düşünürü
Wittgenstein (Vitgenştayn), “Dilimin sınırları,
dünyamın sınırları kadardır” der ve doğrudur da. İnsanın dünyası ile ufku,
sözcükleri ile hayalleri, uğraşı at başı yürür. En sevdiğiniz kişi ile ilgili,
en beğendiğiniz nesne ile ilgili konuşurken ancak bildiğiniz sözcükleri kullanabilirsiniz,
konu ile ilgili algınız, duygularınız bu sözcük dağarcığı ile sınırlıdır.
Dilimiz çevremizle geliştirdiğimiz
ilişki(ler) kadardır ama gördüklerimiz, yaşadıklarımız, hissettiklerimiz,
algıladığımız çok daha derin ve zengindir. Kifayetsiz sözcükler pek çok yerde bu
derinliğin önünde engeldir.
Ama birileri var ki duygularını tek
bir cümle ile anlatır ve asırlar sonra bu cümle üzerine yüzlerce kitap yazılır.
Buna en güzel örnek Musa as ve sonradan eşi olacak olan Hz. Şuayb’ın as kızı
Safura arasında geçen konuşmadaki bir cümleciktir.
Çeşitli kaynaklarda geçen ve
altyapısı Kur’an-ı Azim’de de bulunan Musa as ile Şuayb as kıssasını
bilirsiniz.
Musa’nın bir Kıpti’yi istemeden de
olsa öldürmesi Firavun’u çok öfkelendirmişti. Bu öfkenin neye mal olacağını
bilen Musa as şehri terk ederek Medyen’e doğru yola koyulur. Her ne kadar bizim
için spontane gelişen bir karar gibi görünse de Medyen’e bu yöneliş İlahidir.
Burada çok önemli bir detay daha var: Hz. Musa’nın kendi kavmi olan bölgeye
değil, emniyeti için Arap bölgesini seçmesi yine İlahi bir müdahale olarak
kabul edilir.
Musa as Medyen’e doğru yola çıktığında, “Umarım Rabbim bana doğru yolu gösterir”
diye niyazda bulunmuştu. Medyen’e vardığında ise koyunların sulandığı bir yere
geldi, koyun sulama sırasını bekleyen Safura ve Sufeyra adında iki kız kardeşe
yardım ederek koyun sulama haklarını gasp etmek isteyenlere karşı koydu Musa.
Kızlar eve dönüp durumu babaları Şuayb’a as izah edince Şuayb as: gidin o adamı çağırın, size yardımcı
olmasından dolayı ücretini vereyim, der. Kızlar gidip Musa’yı as çağırır ve
Musa as Şuayb’in as evine gelir. Karşılıklı tanışmadan sonra Şuayb as: Korkma, sen Zalim kavmin şerrinden
kurtuldun, der.
Aradan zaman geçer, kızları gibi Hz. Şuayb de
Musa’daki erdemliliği görür. Safura babasına:
”Babacığım ! Koyunlarımızı otlatmak için onu ücretle tut. O, ücretle
tuttuğun kimselerin en hayırlısıdır. Kuvvetlidir, emindir, dedi. Hz. Şuayb de aynı şeyi
düşünüyordu lakin o kızlarından beğendiği biri ile evlendirerek Musa’yı yanında
tutmak istedi. Bunu Musa ile paylaştı:
Dilersen işlerimde bana 8 yıl yardımcı olursan kızlarımdan biri ile
evlenebilirsin… dedi.
Başka kaynaklarda 5 kızdan bahsedilse
de Kur’an-ı Mecid’de yer aldığı şekliyle iki kız kardeşten birisini seçmesi
için Musa’ya mühlet verildi. Bir akşam Musa as dışarı çıkarken Safura’nın da
dışarıda olduğunu gördü. Safura Musa’ya evlenmesi
konusunda bir karara varıp varmadığını sorunca Musa as: Hayır, karar vermedim, der. Musa’nın bu
cevabından hareketle Safura Musa’nın memleketinde eş/leri olabileceğini
düşünerek: Tabi ki karar vermezsin, kim
bilir Mısır’da ne eşlerin, bağların bahçelerin vardır, der. Bunun üzerine
Musa as Safura’ya, “Hayır, öyle değil,
aslında benim hiçbir şeyim yok!” diye cevap verir. Bu cevabı duyan Safura
çok beğendiği, takdir ettiği Musa’ya tarihe altın harflerle geçecek olan şu
cümleleri kurar:
Musa, biliyor musun? Birilerinin hiçbir şeyi, başkalarının her şeyine
bedeldir!
Hakikaten sevgi ve takdirin zirvesi
olan bu cümleyi ancak peygamberin terbiye ve talimiyle yetişen bir hanım, yine
peygamber olacak birisine söyleyebilir.
Peki, bu ne anlama geliyordu?
Safura’nın Musa’ya, “biliyor musun? Birilerinin hiçbir şeyi,
başkalarının her şeyine bedeldir!” demesi neden bu kadar değerliydi?
Bir yandan “hiç”, öbür yandan “her şey”
ama değerli olan “her şey” değil, “HİÇ” oluyorsa burada müthiş bir sevgi,
değer, takdirden başka ne olabilir ki?
Safora Musa’nın yüzüne kısık sesle
ama aslında yüreğiyle Musa’nın kalbine doğru haykırarak:
Senin olduğun yerde başka ne lazım ki Musa, sen varsın ya yetmez mi? Daha
ne/yim ve neyin olsun?
Sen varsın ya daha başka şeye ne gerek var? Sen varsın, ben başka ne isterim
ki? Çünkü sen benim için bütün ihtiyaçlarımdan ötesin. Yani;
Her şey bir yana,
Sen bir yana…
Bu öyle bir feryattır ki dile gelmese
de duyulur, hissedilir kalpleri sağır edercesine!
Bu öyle bir yürek yangınıdır ki
asırlardır “aşk” deyip çuvallayan, “sevda” deyip vazgeçen, “tutku” deyip kankalaşan her duygudan
azade, Musa’yı Medyen’e yönlendiren Rabbulalemin tarafından kalbe nakşedilmiş
farklı bir muhabbettir. Dolayısıyla o muhabbetin karşısına dünyevi hangi metaı
koyarsanız koyun silik kalır, sönük kalır, tüy gibi hafif kalır.
Değerli olan ile önemli olanın farkı
böyledir: Mal-mülk, makam-mevki, saygınlık-kariyer vs gibi önemli olan her şey
bir yana,
Birilerinin gerçekten ne kadar değerli olduğunu bilmek bir yana.
Selam olsun değerlilere, değerlilere
değer verenlere…