Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.75
Gram Altın
2968.11
BIST 100
9726.91
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
30 Aralık 2013

DEDEM \u00c2KİF

Gündem kendi hızında akarken, bu arada Mehmet Akif'i arada kaybetmemek lazımdır. Aslında Mehmet Akif'in hızlı gündeme ve toplumsallığa da değebilecek örnek yaşamı ve ahlakı belki bu arada tekrar hatırlanabilir.

Mehmet Akif'e karşı içimde bütün yönleriyle izah edemediğim bir yakınlık duyarım. O benim adeta akrabam gibidir. Hatta daha da somutlaştırarak söyleyecek olursam, onu dedem gibi görürüm. Belki de dedemin bana saatlerce konuşması, hayat dersleri vermesini hatırlar; sakalı, ağırbaşlı tavırları ile onu dedemle aramdaki diyaloğun bir yerine yerleştiririm. Mehmet Akif, elimizde bulunan resimlerine baktığımızda bilgece bir sükuneti, acılara tahammülü, seviyeyi, vakarı gösterir ilk planda. Onun resmine bazan uzun süre baktığım olur. Bu niteliklerini anlamaya ve içselleştirmeye çalışırım.

Şiir yaşamla birlikte gider ve anlaşılır. Fakat bazı şiirler vardır ki, yaşamdan beslenmezler ve ona dair hiçbir şey söylemezler. Çünkü o şiirler, bir yaşanmamışlık edebiyatıdırlar. Fakat Akif'in şiirlerne baktığımız zaman, her mısraının kalpten çıkıp geldiğini, bir hayata tekabül ettiğini ve en önemlisi de bedeli ödenmemiş satırların orada olmadığını rahatlıkla görebilirsiniz. Doğrusu bende onu en fazla etkileyen nokta da burasıdır; hayat ve bedel. Özellikle şimdilerde eksikliğini hissettiğimiz iki anahtar kavram.

Ortaokula başladığım zaman, okulumuzun binasında ilk olarak Onun bir beyti ile karşılaşmıştım: "Allah'a dayan, Saye sarıl, hikmete ram ol/ Yol varsa budur; bilmiyorum başka çıkar yol" Hayatın temel düsturlarını kısa bir beyit içerisinde özetleyiveren Akif'in bu değinileri, benim için hayatımda hiç unutamadığım ve takip etmeye çalıştığım bir yol haritası olmuştur.

Çok iyi hatırlıyorum; Safahat'ı ortaokulda almış ve hemen okumaya başlamıştım. Bizim ortaokul tahsiline başladığımız o dönemlerde, Necip Fazıl'ın Çile'si ile Akif'in "Safahat"ı başucu kitaplarındandır. Alıp hemen okumaya başlamıştım. Daha sonraki süreçte de kütüphanemde erişimi en kolay yerde ve başucumda duran bir kitaptı. Özellikle hayata karşı heyecanımı kaybetmeye başladığımı düşündüğüm zamanlarda, alır saatlerce onun şiirlerini okurdum. Bana o şiirler, adeta görevimi tekrar hatırlatır, mücadele azmimi yenilerdi. Evlenirken, kayın pederimin Safahat'ı baştan sona ezber olduğunu öğrenince, hem hayret etmiş hem de doğrusu ona gıbta ile bakmıştım. Öğretmen olan kayınpederim, hem öğrencilerine hem de bulunduğu meclislerde insanlara mutlaka Akif'ten şiirler okurdu.

Lise yıllarından itibaren şiir yazarım. İlk şiirlerimde belirleyici iki öge vardı. Hem aruz vezninde şiirler yazıyordum ki, ilk münacaat ve Na'tımı erken denilebilecek bir dönemde, lisede yazdım. İkincisi, ilk şiirlerimde benim üzerimde etkisi olan Mehmet Akif'ti hiç kuşkusuz. Babamın bana verdiği kalın deftere yazdığım şiirler, daha çok Akif'in tarzında idi. Bu defter ve şiirlerimi hala saklarım. Bundan dolayı bende Akif'in etkisi tek yönlü değildir. Gerçekten onu çok seviyorum; mücadelesi, azmi, bilgeliği, sükuneti ve en önemlisi yaşadığı hayatın bedelini ödemişliğiyle.

Ankara'ya gittiğimde Tacettin Dergahı'nı özellikle ziyaret etmeye çalışıyorum. Doğrusu Akif'i ve bu arada tarihi tekrar yaşamak gibi bir hazzı yaşamak bana mutluluk veriyor.

Şimdilerde Akif'in sadece bazı yıldönümlerde hatırlanıyor olması beni hakikaten üzüyor. Kendime de onu nisyana mı terk ettik diye kızıyorum. Bir milletin, millet olma mücadelesini, şimdilerde tüm bu kazanımları kucağında bulan yeni nesle Akif üzerinden anlatmanın zarureti olduğunu düşünüyorum. Bu arada beni üzen iki şeye daha temas etmeliyim; Artık yeni neslin Akif'e ve Onun şiirlerini yazdığı dile; dolayısıyla aslında o tarihe fransızlaşması. Dolayısıyla o dili artık kaybetmeye başladık. İkincisi de, Onun kitabının ismini hala "Sefahat" diye teleffuz edenlerin olması. Yani kaybı anlıyorsunuz değil mi?