DEAŞ'ın Sonu Geldi mi?
El-Kaide'den sonra küresel terör markası hale gelen DAİŞ, çok kısa sürede Irak ve Suriye'de geniş bir bölgeyi kontrolü altına almayı başardı. 2014 Yılında DAİŞ lideri Ebubekir Bağdadi, kendisini halife olarak ilan etti. Bir hilafet devleti kurduğunu ilan eden DAİŞ, siyasal ve dini otoriteyi kendisinde toplayan uluslararası bir güç olduğunu iddia etmektedir. DAİŞ, bugün bile seksen altı ülkeden topladığı otuz bine yakın militana sahip tehlikeli bir güç olarak varlığını sürdürmeye devam etmektedir.
DAİŞ'in Irak'taki merkezi Musul, Suriye'deki merkezi ise Rakka'dır. Musul ve Rakka'ya yönelik iki büyük operasyon yapılmaktadır. Musul ve Rakka'nın DAİŞ'ten alınması halinde DAİŞ'in sonunun gelmesinin yakın olduğu ifade edilmektedir. Musul ve Rakka'nın DAİŞ'ten alınmasının, DAİŞ'i coğrafik olarak zayıflatacağına ve sıkıştıracağına şüphe yoktur. Coğrafi kayıpları, DAİŞ'in sonunun gelmesi olarak yorumlamak için vakit çok erkendir. Uzun bir süre sosyal, kültürel, askeri, ideolojik, örgütsel ve coğrafik temellerde oluşturulması için büyük hazırlıkları yapılan DAİŞ'in kısa sürede biteceğini ummak büyük bir hatadır.
Üç yıl önce Ebubekir Bağdadi, Musul'daki Nur Camisinde halifeliğini ilan etmişti. Bu olaydan dolayı Nuri Camisi, DAİŞ'in camisi olarak anılmaya başlandı. Çok kısa süre önce Nur camisi, Irak kuvvetleri tarafından ele geçirildi. Nur camisi, DAİŞ'in önemli sembollerinden biri olarak kabul ediliyordu. Nur camisinin ele geçirilmesi, DAİŞ'in hilafet düzeninin düşüşü olarak yorumlanmaktadır.
Hızlı bir şekilde yayılan DAİŞ, kısa sürede Birleşik Krallık (İngiltere, İskoçya, Galler) büyüklüğünde bir coğrafyayı kontrolüne almış bulunmaktadır. Son bir yıl içinde DAİŞ, kontrolü altında tuttuğu toprakların yüzde elliye yakın bölümünü kaybetmiştir. Rakka ve Musul'un düşmesinden sonra DAİŞ'in toprak kaybının hızlanacağı hesap edilmektedir.
DAİŞ'in fiziki ve militan yapısına büyük darbeler vurulmasına rağmen, DAİŞ Kuzey Afrika, Ortadoğu, Orta Asya ve Güney Asya'da örgütlenmesine devam etmektedir. DAİŞ, kendini değişik şekillerde tezahür ettirmeye devam edecektir.
DAİŞ tarzı gibi bir örgütün coğrafyamızda ortaya çıkması, sosyal, dini, kültürel, siyasal ve entelektüel yapımızda çok ciddi problemlerin olduğunu göstermektedir. DAİŞ'in Irak ve Suriye'deki gücü azalmasına rağmen, DAİŞ'i üreten derin sosyal, siyasal, etnik ve mezhepsel problemler çözülmüş değildir. Savaş, şiddet ve çatışmalar, coğrafyamızı ve toplumlarımızı darmadağınık etmiş durumdadır. Ekonomik sefalet, işsizlik, baskı rejimleri, insan haklarının sürekli olarak ihlal edilmesi, sağlıklı bir şekilde oluşturulamayan ve içselleştirilemeyen dini, mezhepsel ve etnik farklılıklar, DAİŞ tarzı şiddet yapılarının coğrafyamızda zemin ve güç bulmasını sağlamaktadır.
Rakka ve Musul merkezli Hilafet devletinin yıkılması, DAİŞ'in sonu anlamına gelmemektedir. DAİŞ, önümüzdeki süreçte yer altına çekilecek, diğer örgütlerle işbirliği geliştirecek, Cihat etrafında oluşturulan şiddet teolojisini kullanarak kendisi için militan kaynağı oluşturmaya devam edecektir. DAİŞ, Suriye ve Irak'ta büyük bir silah pazarı oluşturmuştur.
Ortadoğu'da bütün toplumsal gruplar, siyasal ve sosyal iktidar uğruna birbirini marjinalize etmektedirler. Irak'ta uzun bir süre işbaşında kalan Nuri Maliki hükümeti, Kürtleri ve Sünnileri dışlayan ve onlara baskı uygulayan politikalar izlemiştir. Esad rejimi, Suriye'de Nusayrilere dayanan bir azınlık rejimi kurmuş, Kürtleri ve Sünni Arapları marjinalize etmiştir. Marjinalize edilen ve baskıya maruz kalan toplumsal kesimlerin olduğu sosyal ve siyasal şartlar altında DAİŞ tarzı şiddet yapıları, kolaylıkla var olabilmekte ve güçlenebilmektedirler.
Suudi Arabistan ve İran, Ortadoğu'da yoğun bir şekilde Sünnilik ve Şiilik üzerinden bir iktidar ve hegemonya mücadelesi vermektedirler. Şii-Sünni çatışması, Ortadoğu'yu bekleyen en büyük tehlikedir. Şii-Sünni çatışması, DAİŞ ve Haşdi Şabi gibi şiddet yapılarının doğmasına, gelişmesine ve yayılmasına neden olmaktadır.
DAİŞ, dini kaynakları istismar ederek dini şiddet, savaş, kılıç ve işgalle özdeşleştiren bir ideoloji ve zihniyetle coğrafyamızı ve insanımızı zehirlemektedir. İbadet, cihat, Tevhit ve küfür gibi kavramları dini anlamlarının ötesinde radikal bir muhtevaya büründürerek bir şiddet kültürü, teolojisi ve ilahiyatı oluşturmaktadır. DAİŞ'in ideolojisi var olmaya devam etmektedir. Ortadoğu'da diktatörlük ve baskı rejimlerinin hakimiyeti, yolsuzluklar, keyfi kabile yönetimleri, sivil toplumun yokluğu, insan hakları ihlalleri gibi nedenler, bu coğrafyada DAİŞ'in şiddet ideolojisi ve örgütlenmesiyle varlığını devam ettirmesine imkan sağlamaktadır. DAİŞ'in gerçek anlamda sonunun gelmesi için iki şeye ihtiyaç vardır. İlk olarak dini, şiddetle özdeşleştiren bütün anlayış ve yapıların minimalize edilmesi gerekmektedir. İkinci olarak Müslüman toplumların hukuk devletine ve katılımcı yönetimlerin inşasına ihtiyacı vardır. Müslüman toplumları DAİŞ gibi belalardan kurtaracak olan, dinin fıtrata uygun olarak yaşanması ve hukuk devletinin inşasıdır