De ki; Yeryüzünü dolaşın!
“Yeryüzünü dolaşın!” yolculuk sırasında ibadetlerde kolaylık ve yolculara yardım fıkhi kaideleri de düşünerek Allah’ın muti kullarına bir emridir. Bizden önce nice güçlü nesillerin sağlam kayalar içini oyarak medeniyetler inşa ettiğini, onlara ve bizlere bahşedilmiş nimetleri görmek, ibret almak, hamdımızı yaratıcıya yapmak ve güvenimizi pekiştirip teslimiyetimizi arttırmamız içindir. Yaratılan her varlığın her ne kadar güçlü, kuvvetli, varlıklı, güzel olsa da ölümlü olduğunu, bütün yolculukların O’nda nihayet bulacağını anlamaktır.
Hayat kitabımız, bize yol
gösteren, okuyup anlaşılmak ve eylem haline getirilmek için indirilen vahyin
sayfaları arasında defalarca zikredilmiş olan gezme ve seyahat etme emri bir
görevdir. Rabbimin indirdiği kitabı evlerimizde okuyabilirken, yarattığı kitabı
yani kainatı okumak ancak bu emri yerine getirenlerin yapabileceği her
birimizin malumudur. Yeryüzünü dolaşmak ve yalanlayanların sonunun nasıl
olduğunu görmek ibret almak için değil midir?
“Allah’a tevbe eden, kulluk eden, hamd eden,
seyahat eden, boyun eğen, iyilikleri emreden, kötülükleri yasaklayan, Allah’ın
yasalarını koruyan müminleri müjdele!” (Tevbe:112)
Doğum ve ölüm arası geçen
ömrümüzde bizim hayatımıza kalite katan geçmişte yaşanılanları, söylenenleri,
tecrübeleri alıp hayatımıza dahil etmek, keşfedilen Amerika’yı tekrar keşfetmek
için ömrünü heba etmemektir. Yaşanılan bütün güzellikler alınıp kötülüklere de
dikkat edilirse az zararla kurtulacağı akledip düşünenlerin yapabileceği
erdemliliktir. Aksi takdirde aynı hazin sona uğramamak imkansızdır.
Geçmiş kavimlerden ders
almayı elbette onların arkada bıraktıkları kalıntılara bakarak elde edebiliriz.
Ne kadar bilgili, düzenli, zengin,
siyasi dehaları olsa da helak olmaya engel olmadığını görürüz. Vahyin ışığında
okumalar yaptığımızda ise ortaya koydukları tutum ve davranışlarının sıkıntılı
olduğunu müşahede edebiliriz. Aksi takdirde medeniyetlerini yüceltmekle ibret
almadan oradan uzaklaşabiliriz.
Rabbimin dolaşın emrini ölümü
ensemizde hissettiğimiz şu pandemi günlerinde, tedbirlerimizi alarak yaparken
okumalarımın çok daha aktif olduğunu söyleyebilirim. Bir yandan içinde
yaşadığım medeniyetin tutum ve davranışlarını sosyal medyada okuyup, direk bana
gelen ve yazan danışanlarımla dört duvar arasında yaşanan acılara şahit olurken
bir yandan da üzerinde gezdiğimiz milattan öncesini kapsayan kalıntılar
üzerinde gördüklerim kendime dönüş yaptırmakta, tevbe mi arttırmakta, Rabbimin
bana verdiği nimetleri şükrümü nasıl yapabilirim sorunu sordurmaktadır.
Milat’tan önce 8. yüzyıldan kalma
Patara antik kenti, Milattan önce 10. yüzyıl olarak tarihe geçen Aspendos,
ancak kayıklarla ulaşılabilecek yerde olan “Batık şehir” olarak kayıt edilen
Kekova adası sağlam kalesi, sular altında kalan kalıntılarının mavi berrak
denizde gözükmesi ile evlerinin temelleri, işlemeli mermerden yapılmış
mezarları, tersaneleri, meclis binaları, tiyatroları, stadyum, hamam,
ibadethaneler, sağlam yapılı evler,
dükkanların içinde olduğu büyük medeniyetlerin yaşaması ibret aldırmakta,
her canlının ölümlü olduğunu hatırlatmaktadır.
Görünen o ki, başucu eserimiz
hayat kitabımız olan vahyi kendimizden önce helak olan, yerleri görmek,
aklımızı başımıza almak, Rahman’ın sözünü işitmek için seyahat emrini vermiş,
ibret almamızı istemiştir. Aksi takdirde hakikate karşı körleşebiliriz.
Rahman, Hac Sûresi 46. ayetinde şu şekilde buyurur; “Peki, yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, orada olup biteni kalpleri kavrasın, kulakları işitsin? Ne var ki, onlardan kör olan gözler değil, kör olan göğüslerdeki kalplerdir.”
Bunun yanında ölümle burun
buruna olduğumuz bir yandan terörle bir yandan kovid 19 ile diğer yandan acılarımıza
yeni acılar katarak, fikirlerinden, yaşam heyecanlarından yararlandığımız
öncülerin görevlerini yapıp tek tek aramızdan ayrılışları, bizi biraz daha
düşündürmeli, gözlerimizi açmalı, kendi üzerimize düşen görevlerimizi
hatırlatmalı, arkada hoş bir seda bıraktırma derdine düşündürmeli derim.
Siz ne dersiniz?