Dolar (USD)
35.15
Euro (EUR)
36.75
Gram Altın
2965.36
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Dayanışma krizi

Batı dışı toplumlar batılıların modernleşme süreci devam ettikçe Batılı toplumların yaşadıklarını bir müddet sonra tecrübe etmeye başlıyorlar. Kültürel gecikme şeklinde ifadelendirilen bu durum, batı dışı toplumlar için geleceğe projeksiyon geliştirmeyi de imkan dahiline sokmaktadır. Nitekim İslam toplumlarında 1970’li yılların Amerikan ve Batı filmleri yaşanmaktadır.

İçinde yaşadığımız toplumda birkaç gelişmenin üzerinde önem durmalıyız. Bunlardan ilki, modernleşme ile birlikte yol alan bireyselleşme postmodern durumda öznelliklerin yükselişine şahit olmaktadır. Bu durum açıkçası birbirinden yalıtık insanları çoğalttığı gibi, yalnızlaşmayı artırmaktadır. Yalnızlık insanların içten içe giderek mustarip olduğu temel bir problemdir. İşin ironik yanı ise, bu kadar kalabalığın bir arada olduğu bir yaşamda derdinizi paylaşacak, içinizi dökecek insanları bulamıyorsunuz. Derdinizi ancak profesyonel dinleyicilere (psikologlara) anlatabiliyorsunuz. Fakat onlar derdinizi paylaşmıyorlar.

İkinci önemli gelişme, Türkiye toplumunun büyük oranda şehirlerde yaşıyor olmasıdır. Metropoller ağzına kadar dolmuştur. Fakat eski sosyal ağlar çöktüğü için kalabalıklar arasında yalnız yaşamaya devam edersiniz. Apartmanda ya da sitede komşular birbirini tanımadığı gibi hasbelkader karşılaştıklarında selam vermek bile artık lüks olmaya başladı. Üçüncüsü, her şeyin mekanik bir sistem haline dönüşmesi sonucu artık gündelik hayat daha da soğumaya başlamış ve makinelerden otomatik kayıtlar insanların muhatabı haline gelmiştir.

Sosyolojinin ortaya çıkışının erken zamanlarında başat tartışma konularının başında bireyselleşme ve dayanışma gelmektedir. Meselâ; Durkheim sosyolojisinin neredeyse din-birey ve toplum üçgeninde temel probleminin dayanışma olduğunu söylesek yanlış olmaz. Durkheim Aydınlanma, sanayileşme gibi modernliği giderek kurumsallaştıran uğrak noktalarının “birey”i kuvvetli bir şekilde öne çıkardığını görmüştü. Eşzamanlı olarak “din”in eski konumunu kaybetmesi ile birlikte toplumsal bütünleşmenin nasıl sağlanacğı Durkheim’ın üzerinde durduğu asıl soru oldu.

Durkheim ve Ondan önce Saint Simon birey kavramını toplumsal istikrarı bozan bir gelişme olarak gördüler. Hatta bireyselleşme toplumda karmaşayı artıran bir faktör olarak görülmüştür. Söz gelimi; O, intiharları incelerken de “anomi” yani kuralsızlık, normsuzluk meselesi üzerinde durmuştur. Neticede kendisi bir agnostik ya da ateist olmasına rağmen dinin toplumsal uyumu ve bütünleşmeyi sağlamada, anominin giderilmesinde işlevsel olduğunu ortaya koymaya çalışmıştır.

Bugün geldiğimiz noktada yavaş yavaş farkına varılan iki önemli sorun, gelecek zamanların başat problemleri olacak görünmektedir. Bunlardan ilki, giderek artan yalnızlaşmadır. Evlilik yaşının yükselmesi, yalnız yaşama isteklerinin ve hatta giderek mecburiyetlerinin artması, boşanmaların artması, özgürlük talep ve arayışları yalnız yaşama oranlarını artırmaktadır. Bu da hayatla başa çıkabilmeyi zorlaştıran bir unsur olmaktadır.

İkincisi de, toplumda giderek öznelliklerin yükselişi ile birlikte bencilliklerin de artmasıdır. Bir kere ebeveynler yeni dönemde çocuklarına özgüven vermek üzere hareket ederken bunun dozajı açıkçası biraz kaçmakta ve bencillik boy verecekmiş gibi görünmektedir. Halbuki toplumların devamı özgeci ve diğergam davranışların artması ,le mümkün olacaktır.

Bundan kırk yıl önce, büyükşehirlerde bile dayanışmadan bahsetmek olası iken, şu anda temel bir sorun olarak geleceğe doğru ağırlaşacakmış gibi durmaktadır. Herkes bir başkasından yeterli ilgiyi görmediği, beklentilerinin yerine gelmediğini açık ve örtük şekilde şikayet etmektedir. Fakat gerekli saygı, nezaket ve ilgiyi göstermemektedir. Açıkçası yeniden sosyal ağlar inşa edilmedikçe sorun ağırlaşacaktır.