Davetçide bebeklik hastalığı 2
Davetçilik Evreleri:
Bir önceki yazımızda bebeklik
evrelerini özetlemiştik. Tamamen aynı olmasa bile davetçinin evrelerini de bir
bebeğin evrelerine benzetebiliriz. Davetçi ilk etapta davanın bilincinde
değildir. Manevi açıdan nefis tezkiyesi ve ruh terbiyesi, fikri açıdan da ilim
irfana ve kültürel gelişime ihtiyacı vardır. hatta fiziki olgunluk açısından
dahi rehberliğe ihtiyacı vardır. Bu dönemde davanın öngördüğü program dahilinde
belletmenler eşliğinde oluşum ve gelişim devresi başlar. Okuyacağı kitaplar
tespit edilir, faydalı olan kaynaklara yönlendirilir, zararlı olanlardan ise
belli bir zamana kadar sakındırılır. Çünkü ilk etapta kendisinin ilmi ve
kültürel birikimi, faydalıyı ve zararlıyı ayırt edecek düzeyde değildir.
Kaynak deyip geçmeyelim, nice
yanlış kaynaklarla beslenen ümmetin evlatları ümmet aleyhinde çalışan piyonlara
dönüşür de hiç farkına varmazlar. İşte “çağdaş haricilik” diyebileceğimiz
tekfirci oluşumların eline düşen gençlerimizin hali meydandır. Bunların eline
silah ve imkan verilse, kendi ailesi de dahil, kendinden olmayan her kesin
canına kıymaya hazırdırlar. İslam düşmanı küresel çetelerin, loca ve
mahfillerin kurşun askerlerine dönüşmüş yığınla kalabalıklar… Yanlış
kaynaklardan beslenme sonucu kendi değerlerine düşman yapılmış onlarca grup ve
oluşumlardan bahsedilebilir.
Hatalı görüp yanlışlarını
eleştirse de tüm Müslümanları kardeş olarak gören vasat ümmet anlayışındaki bir
İslami cemaatin durumu elbette farklıdır. Gerçek “cemaat” denilebilecek böyle
bir yapı, sıfırdan aldığı ümmetin evlatlarını, bir anne şefkatinden daha sıcak
yaklaşımla eğitip takviye eder. İşte nebevi metotla yoluna devam eden bu
cemaatin davetçi yetiştirmesi de ciddi emek ve sabır isteyen bir iştir.
Davetçinin ilk evresi de bebek
misali büyük uğraş ve çabalar gerektirir. Derken davetçi, emekleme, oturma,
ayakta durma ve derken yürüme çağına gelir. Yani artık faydalı ve zararlı
fikirlerin farkındadır. Davanın Allah (cc) davası olup kimsenin tekelinde
olmadığını anlamıştır. Daha da önemlisi, “elhamdulillah Müslümanım” diyen her
ferdin, davanın gönüllü ve görevli bir neferi olduğunu anlamıştır.
“Bildiklerinin hocası ve bilmediklerinin de talebesi” olduğunun farkına
varmıştır. Müsait olan her zaman ve zemini, Allah'ın (cc) dinine davet için
kullanması gerektiğini kavramıştır. Her zaman her yerde artıları artırmak ve
eksileri de bitirmek için çalışmakla yükümlü olduğunun şuuruna varmıştır. Çünkü
davasından aldığı eğitim ve terbiye kendisine tüm bunların alt yapısını
vermiştir.
İşte böyle bir davetçi, bebeğin
çocukluk ve gençlik devresi misali harekete geçer. Önce ferdi davetle kendisine
bir çevre edinir. Akraba, yakınları ve çevresinden birkaç kardeşinin elinden
tutup onları yürütmeye başlar. Onları camiye, namaza, Kur'an öğrenmeye, genel
sohbetlere davet eder. Belli bir seviyeden sonra nizami ders halkalarına almaya
başlar. İlk etapta kendisinden daha tecrübeli olan belletmenlerin ders
halkalarına katılmalarını sağlar. Ama zaman içinde kendisinin eğitim ve
terbiyedeki tecrübesi arttıkça, kendisi bizzat ders halkaları oluşturmaya
başalar. Çırak, kalfa ve ustalık devreleri misali, davetçilerde de bu gelişim
devam eder. İşin tabiatı budur.
Bir, iki, üç ve derken çok daha
fazla ders halkaları oluşturmaya devam eder. Zaten bu arada kendisinin ilk
oluşturduğu ders halkaları da yeni davetçiler oluşturmaya başlamış olur. İşte
bu aşamadan sonra, ders halkaları salkım misali gelişip büyümeye ve çoğalmaya
başlar. Bu durum ders halkasındaki “program” “disiplin” ve “takip” artı ders
halkasını idare eden nakip ve katılımcıların durumuna göre değişir. Bazen on
kişilik bir ders halkasından on tane veya daha fazla ders halkaları oluşabilir.
Bazen bu sayı üçe beşe de inebilir. Önemli olan davetçinin görevinin hakkını
vermesidir. Bilindiği üzere davetçi sonuç ve semereden değil, uğraş ve çabanın
hakkını vermekten sorumludur. Davetçi ihlasla, azimle, sabır ve sebatla
Allah'ın (cc) dinine davet ettiği müddetçe bu semereler de devam edecektir.
Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke... Muhammed Özkılınç