Davet için bir açılım
Kendimi
bildim bileli İslam diye bir davamız, bir davetimiz olageldi… Bu uğurda acı,
tatlı birçok tecrübe yaşadık… Davet yolunda yürüdük, yorulduk, sevindik,
üzüldük, başardık, döküldük… Her davetçinin başına gelebilecek tüm deneyimlerle
yüzleştik… Gün geldi bu yolda uzmanlaştık, bazen de usandık… Gayretlerimiz
oldu, fetretlerimiz oldu… Kimi zaman köreldik, kısır kaldık…
Davet
çalışmaları ile ilgili ciddi bir müktesebatımız oluştu… Davetin ilkeleri,
koşulları, kuralları, kadroları, organizasyonu, teşkilatı, disiplini, nasıl
olur biliriz…
Davetçinin
kültürü, donanımı, birikimi, ahlakı, yol haritası, fıkhı, diksiyonu, iletişim
becerisi ve dili konusunda çok şey söyleyebiliriz… Ancak bu sahada teorik ve
tecrübi bilgimiz arttıkça, pratiğimiz zayıfladı… Bunu anlamakta zorlanıyoruz…
Bu birikimin
üzerine artı ne söylenebilir, onu düşünüyorum… Yeni ve yeniden davet
enstitüleri, akademileri, sempozyum ve çalıştayları mı düşünsek, bilemiyorum…
Benim asıl derdim, davetçileri davete nasıl ikna edebiliriz? Daha yalın ve sade
bir davet iklimini nasıl yakalayabiliriz?
Evet, günahı
ve sevabı ile bugüne kadar ki davet çalışmalarımız bir yerde dursun… Bugüne
yönelik tebliğ gayretlerimize beş kelimelik bir katkı sunmak istiyorum… Sadece bu
5 kelimecik ile yol alabileceğimize inanıyorum…
Peki, nedir
bu 5 kelime?
Tebessüm…
Tevazu…
Teenni…
Tahammül…
Teşekkür…
Tebessüm… İçtenlikli bir gülümseme ile kapalı
gönüllerin kapısını aralayabiliriz… Modern zamanların soğuk ve donuk
yüreklerini tebessümlerimizle ısıtabiliriz… Haşin, hırsın, katı, kaba davranış
ve davetlerden az çekmedik… Asık surat, sert göndermelerle sinelerde yer
bulamayız…
Allah (cc),
Rasulü (sav) nü bile bu konuda uyarıyor:
“O vakit Allah’tan bir rahmet ile
onlara yumuşak davrandın. Şayet, sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz
etrafından dağılıp giderlerdi…” (Ali İmran,159)
Tebessümün
bir sadaka olduğunu unutmayalım…
Tevazu… Tevazuumuzla tebliğimizi
bereketlendirebiliriz… Kimseyi küçük görmeden, bakışlarımızla muhatabı ezmeden,
söylemlerimizle kimseyi saygısızlık etmeden, sözümüzü en güzel şekilde sunmamın
derdinde olmalıyız… Üstünlük taslamak, büyüklenmek, ben bilirim edası ile üst
perdeden atıp-tutmak bizi bitirir…
Ezmeden,
incitmeden, rahatsızlık vermeden, ruhları okşayıcı ve celbedici bir dile
ihtiyacımız var…
Mütevazı
insan haddini bilir, hatalarını görür…
Evet, kula
tevazu yakışır… Tekebbür ve taassup haklı davamızda bizi tüketir…
Teenni… Acele etmeden, baştan savmadan,
temkini, ihtiyatı, elden bırakmadan, sakin, ağır başlı ama bir o kadarda
kararlı hareket etmeliyiz…
“Teenni Allah’tan, acele
şeytandandır.”
(Tirmizi)
Kendini
frenlemesini bilenler, teenni ile hareket edenler hedefe ulaşır. Fevrilikleri,
nefsilikleri aşanlar amaca yakınlaşırlar…
Tahammül… Katlanacağız Hakkın hatırı için… Her
şeyin bir vakti saati var, unutmayacağız… İnsanların kahrını, nazını, cilvesini,
çilesini çekeceğiz… Sözü söyleyen biz olsak da, etkili kılacak olan Allah’tır…
Hz. Nuh (as)
ın 950 yıllık sabrını unutmayacağız… Ninovalarımızı terk etmeyeceğiz…
Teşekkür… Bizi dinleme nezaketini
gösterenlere teşekkür borçluyuz… Kapılarını, kalplerini bize açık tutan her
kişiye tekrar tekrar takdir ve tebriklerimizi sunmalıyız…
İyilikte bulunduğumuz
hayvanların bile bize nasıl vefalı davrandıklarını, hâl dili ile teşekkür
ettiklerini görüyoruz…
Efendimizin
(sav) uyarısı oldukça anlamlı:
“İnsanlara teşekkür etmeyen, Aziz ve
Celil olan Allah’a şükredemez.” (Ahmed b. Hanbel- Müsned)
Evet,
maliyeti düşük, bedeli az, kazancı büyük bir davet eylem planı…
Buyurun,
masrafsız, zahmetsiz, risksiz, bir davet açılımı… Kolay olanından başlayalım…
Bu saydıklarımızdan hangisi elimizden gelmez ki?..