'DAVAM'DAN SAADETE
MÜZAKERE
Merhum Necmettin Erbakan'ın "Davam" isimli kitabından iki yazı çıkardım. Birincisi, genel anlamda gençlere bir ufuk çizmek ve dünya sistemini okumak üzere. İkincisi de, aslında aynı mağduriyet yollarından geçmeye başladıklarını anlatmak üzere AK Parti ve Tayyip Erdoğan'a. Şimdi üçüncü yazımın konusu da "Davam" kitabı üzerinden Saadet Partisi'ne.
Yalnız bir hususu hatırlatmam gerekiyor. Grup, cemaat, parti vb. ile ilgili yazınız, eğer olumlu görüşleri muhtevi ise, "işte budur" oluyor. Eleştirilere girildiği zaman, bunlar birer kazanım ve değerlendirme olarak değil, karalama şeklinde algılanıyor. Son üç yazımın ve aslında tüm yazılarımın birer katkı olarak algılanması beni memnun eder. Çünkü hiçbir yazımda sövme üslubunu benimsemedim. Bu, benim tarzım değil. Mesele edindiğim şeyler üzerine kritiklerde bulunmaya çalışıyorum.
Refah Partisi kapatıldıktan sonra, Fazilet Partisi ile bir yol ayrımına gelindi. Refah'ın içerisinde siyaset yapan bir grup, Kongre'de Abdullah Gül'ü aday çıkardılar. Gül, yüksek bir oy almasına rağmen, birinci olamadı. Ancak Refah Partisi'nin içerisinde ciddi bir yarık olduğu anlaşılmıştı. O grup daha sonra AK Parti olarak siyaset sahnesine çıkacaktır. İlerleyen süreçte adım adım yerel ve genel düzeyde iktidar AK Parti'nin oldu. Bu saatten sonra, Saadet Partisi sürekli AK parti iktidarına karşı dozu farklı biçimlerde artan, ancak strateji ve dilini kaybetmiş keskin bir eleştiriye girişti. Siyasi rakip olarak Saadet Partisi'nin eleştiri yapmasını problemli olarak görmüyorum. Ama dediğim gibi, "dil" ve "strateji" bu eleştirilerde kaybedilmiş iki nokta oldu.
Merhum Erbakan tabii ki yetiştirdiği evlatları olarak Tayyip Erdoğan'ı istediği gibi eleştirebilirdi. Erdoğan da buna bir şey söylememiştir. Fakat Saadet Partisi, AK Parti'nin bir kontrol mekanizması işlevine sahip olduğu şeklindeki bilinci işletseydi, AK Parti'yi sürekli makul çizgilerde tutan bir fonksiyon göreceği gibi, İkitidara alternatif bir Parti haline de gelebilirdi. Fakat bu imkanı Saadet Partisi, "dil" ve "strateji" sorunu yüzünden yakalayamadı.
Bu bağlamda Saadet'in dili ve stratejisi, her halükarda bir rakip olarak AK Parti'yi olumsuzlayacak biçimde vurmak şeklinde değil de, yol göstermek biçiminde olsaydı ve eleştirilerin dilini keskin tutmasaydı bugün daha farklı bir konumda olabilecekti. Özellikle Milli Gazete'nin son dönemlerdeki manşetlerine de baktığım zaman, bu manşetleri varacağı sonuçlar açısından hiç olumlu bulmadığımı belirtmeliyim. Her şeyden önce, en azından bir sene öncesine kıyasla karizması biraz çizilen AK Parti, şayet oy bakımından zayıflarsa bunun direkt olarak Saadet'e gideceğini söyleyebilir miyiz? Bence hayır. Kanaatimce partililer bu yönde kafa yormalılar.
Erbakan, "Davam" isimli kitabında dünya sistemine ve Türkiye'ye yönelik operasyonlara dikkat çekiyor. Saadet Partililer, Erdoğan'ın yönelimleri ve icraatlarını yanlış buluyor olabilirler; ancak son dönemlerde Türkiye'ye çekilen operasyonları büyük resim içinde görmek durumundalar. Bu bağlamda Saadet Partisi'nin temel sorunlarının şunlar olduğunu düşünüyorum: Birincisi, liderlik çok başlı gibi görünüyor; bunun düzeltilmesi gerekir. İkincisi, Saadet Partisi, kendi varlığını sadece AK Parti eleştirisi üzerine inşa etmekten vazgeçmeli, yapacaklarını daha kuvvetli ve iyi bir dille söylemelidir. Merhum Erbakan'ın en önemli özelliği, beğenmediğini belirtmekle birlikte ne olması gerektiğini de söylemesidir. Üçüncüsü de, dil ve strateji sorununu çözmelidir. Dördüncüsü, Erbakan'ı an(la)mak önemlidir, ama içinden geçmekte olduğumuz değişimi iyi okuyarak "Erbakan"da donmamalı; Erbakan'ı ve okumalarını anlamalı ve daha sonra bu anlamı değişimler içinde anlamlandırarak yeni ufuklara doğru taşımalıdır.
Aslında "Davam" kitabı bana göre baştan sonra bunun örnekleriyle doludur. Bir dönemdeki sorunu iyi yakalamak ve onu çözebilmek için stratejiler üretmek. Fakat Saadet Partisi'nin 1999 yılına takılı kalmaktan kurtulması gerekiyor önce.