Dolar (USD)
32.54
Euro (EUR)
34.84
Gram Altın
2429.72
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Nisan 2012

'Darbe'ye karşı el ele!


[email protected]

Kılıçdaroğlu, referandumda tüm kampanyasını özetle "Bunlar Kenan Evren'i yargılayamazlar. Kimi kandırıyorlar?" cümlesi üzerine kurgulamıştı. Bahçeli de benzer içerikte bir muhalif retorikle referandumda "hayır" demişti.

Türkiye, 90 yıldır kavgasını, polemiğini, muhalefetini kavramlar ve semboller üzerinden dikotomik şekilde yürütüyor. Dikotomi, birbirine tezat olan ancak biri olmadan diğerinin de pek anlam ifade etmeyeceği durumları anlatan bir terim. Dolayısıyla 90 yıldan da geriye götürülecek kadar tarihi bir süreçteki didişme kültürümüzün adıdır dikotomi!

***

Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın şahsında 12 Eylül 1980 darbesinin yargılanmaya başladığı andan itibaren yine toplumu ikiye ayrıştırarak olayı bağlamından koparmaya çalışanlar var.

"Darbeden sonra kim ne kadar işkence görmüş?"

"Referandumda kim ne demiş?"

"Bugün kim destek veriyor kim vermiyor?" vs. gibi sorularla suyu bulandırmak gereksiz.

Sağı, solu, ortası, kenarı fark etmeden toplumun tüm kesimlerinin 12 Eylül'le veya Evren ismiyle değil bizzat "darbe"nin kendisiyle hesaplaşıldığı bir süreç yaşıyoruz bugünlerde.

***

"İnsanlığa karşı suç" olma saikiyle yeryüzündeki bütün demokrasilerin ve insanlık vicdanının üzerinde uzlaştığı bir mesele askeri darbe! Bu meselede bile dikotomik hırgür çıkarmayalım!

Sağı, solu, ortası, kenarı fark etmeden toplumun tüm kesimlerinin 12 Eylül'le veya Evren ismiyle değil bizzat "darbe"nin kendisiyle hesaplaşılan bu süreçte kolektif bir ortak tavır koyması gerekiyor.

"İnsanlığa karşı suç" olma saikiyle yeryüzündeki bütün demokrasilerin ve insanlık vicdanının üzerinde uzlaştığı "askeri darbe" meselesinde bile dikotomik hırgür çıkarmaya çalışanları bir kenara bırakalım.

***

12 Eylül askeri müdahalesinde Başbakan olan, hiçbir darbede zarar görmeden 6 kere gidip 7 kere geri

dönen 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 12 Eylül davasına müdahil olmadı mesela.

Demirel, "Ben ihtilallere karşılık verilmesini düşünen biri değilim. Barışçı bir yol bulmak lazım. Halkın bir kısmı istiyor, bir kısmı istemiyor. Bundan da faydalı bir sonuç çıkmaz" dedi.

Peki halkın bir kısmının darbeleri isteyecek denli terörden yılmışlık-bıkmışlık psikolojisine nasıl sokulduğundan da bahsetse ya Demirel. Ama etmez. Bugün etmez yani.

Demirel, 80 sonrasında Köprü Dergisi'ne verdiği mülakatlarda, askerlerin darbeye giden zemini hazırladığını, şartlar olgunlaşsın diye beklediklerinin söylüyordu. Mesela Urfa'da Bucak aşiretinin Apo'culara karşı defalarca mektup yazıp feryat ederek devletten yardım istediğini ancak buna rağmen TSK'yı harekete geçiremediklerinden yakınıyordu. Darbecilere demediğini bırakmıyordu. Fakat bugün "uzlaşma"dan bahsederek halkın bir kısmının "darbeyi desteklediğini" söylemeye çalışıyor.

***

1979'da Urfa Siverek'te Bucak aşireti aylarca, daha sonra ismi PKK olacak "Apocu"larla kan davasını aşan bir mücadeleye girişmişti. Öyle ki evlerin kurşun yağmuruna tutulduğu, insanların patos makinesi denilen tarım makinelerinde kıyma haline getirildiği, günlerce süren silahlı çatışmaların ve yüzlerce insanın katledildiği bir süreç yaşanıyordu Güneydoğu'da.

Devlet hiçbir şekilde müdahale "edemiyordu!" Ama 12 Eylül 1980 sabahından itibaren darbenin gerekçesi yapılan "terör", "ulusal mücadele", "sınıf kavgası", "Marksist devrim", "Milliyetçi Türkiye" idealleri şıp diye sona erdi. İdeolojik anlamda teorik çatışmalar bile bıçak gibi kesildi.

***

Suikasta kurban giden Ülkücü Gümrük Bakanı Gün Sazak ile solcu DİSK Başkanı Kemal Türker'in aynı silahtan çıkan kurşunla katledildiği de daha sonra ortaya çıkmamış mıydı?

ABD'nin "bizim çocuklar başardı" diye sahip çıktığı Evren ve hempaları, sembolik diye eleştirilse de bir daha darbe yapacaklara ibret olsun diye yargılanıyorsa, karamsarların inadına umutlanmamız için sebeplerimiz çoğalıyor demektir.

***

12 Eylül'ün, anayasasından kurumlarına, korkularından acılarına kadar içimizden söküp atamadığımız yaraları var hala vicdanlarımızı kanatan.

Diyarbakır Cezaevi'nde işkenceden geçen 40 bin insanın veya onların çocuklarının daha sonradan soluğu "dağlarda" alması gibi.

Onun için her türlü darbeci, cuntacı ve muhtıracının yargılanmasını bütün toplumsal kesimler olarak desteklemek yarınlara bırakacağımız adalet mirasımız olacaktır.

Sahi Evren "Eğer yargılanırsam kafama sıkarım" demişti değil mi? Sıkar biraz!