Darbeye 'Dur' / Sandığa 'Geç'
Malumunuz millî iradenin tecelli
ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi
yurdumuzun işgal edilmek istendiği bir dönemde kurulduğundan ‘Gazi Meclis’ unvanı ile zikredilir. Kurtuluş
mücadelesinden alnının akıyla çıkan TBMM,
ülkemizi ve milletimizi ilgilendiren her meselenin çözüm yeri olmuş ve bundan
sonra da olacaktır.
Milletimizin temsilcisi milletvekillerimiz
millî iradenin üstünlüğü ve demokrasiden aldıkları güç ile çalışmalarında bayrağı
bir adım daha öne götürmenin gayreti ile milletimizin hizmetkârı olarak
kendilerine verilen değere saygı duymalı diyorum.
Malumunuz devlet geleneğimizin
tarihi eskilere dayanır. Çeşitli sebeplerle çok partili demokrasiye geçişimizin
kolay olmadığını biliyorsunuz. 1946’ dan itibaren demokrasinin kurumsallaşması
yolunda önemli bedeller ödenmiş, ciddi tecrübeler kazanılmıştır. Bu süre zarfında zaman zaman siyaset tatil
edilirken maalesef üzüntü verici olaylar da yaşanmıştır.
En bariz olanı 27 Mayıs1960
yılında yapılan darbeyle Adnan Menderes,
Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan
özel kurulmuş mahkeme kararıyla haksız yere idam edilmiş, yıllar sonra devlet
iade-i itibar yoluyla milletimiz ve millet iradesiyle barışmayı tercih
etmiştir.
12 Mart muhtırası, 12 Eylül
darbesi ve 28 Şubat’la sözlüklere yeni bir kavram olarak giren post modern
darbe ile yoluna devam ederken 27 Nisan e-bildirisi ve en son 15 Temmuz 2016
gecesi bir grup asker kılıklı teröristin kalkışmasını hatırlayalım. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla o gece milletimiz sokağa çıkmış,
TBMM Başkanı Sayın İsmail Kahraman’ın meclisi açmasıyla partilerimizin
ortak duruşu ile ‘millet darbeye dur’ demiştir.
Ülkemizi ileri demokrasiye
ulaştırma, aydınlık ve müreffeh bir gelecekle karşılamak için millet iradesinin
tecellisi olan siyaset kurumunun güçlenmesinin şart olduğunun altını kalın
çizgilerle belirlerken, halkın iradesine
karşı yapılan hareketlerin ortadan kalkması için atılacak adımlara milletçe destek
verilmesi gerektiğini belirtmek isterim.
Türkiye’nin geleceği sivil
toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının ve akademik dünyanın yeni
projelerini hayata geçirmeleriyle mümkün olacaktır. Bu nedenle hepimize görev
düştüğünü biliyoruz.
Gençlik dönemlerimizde
başlayarak günümüze gelinceye kadar sosyal hayatımızdan hiçbir zaman
çıkartmadığımız bu kuruluşlarımız sayesinde arkadaş, çevre ve dostluklarımızı
pekiştirirken başta ilahî düsturlarımız olmak üzere vatan, millet ve kutsalımız
olan kültürel değerlerimizle tanışma mekânımız olan bu kurum ve kuruluşların
yaşatılması gerektiğine dünden çok bugün ihtiyacımız olduğunu belirtmek
isterim.
Demokrasilerde egemenlik halka aittir siyasetin tanımlamasında ‘sorunları çözme sanatı’ ifadesinin olduğunu, görevimizin şikâyet etmek değil, çözüm odaklı yaşamak olduğunu ifade ederken yazımızın emekleyen emirallerin ‘Yüce Türk Milletine!’ hitaben imzaladığı kağıtla uzaktan yakından hiçbir şekilde ilgisi olmadığına dikkatinizi çekerim.
Milletimizin seçtiği temsilcileri aracılığı yani sandıkla egemenliğini belirlediğini unutmayalım ‘İktidar sandıktan çıkar’ Ve’s-selam…