Darbeler ve Nesiller-8
FETÖ ABD tarafından projelendirilmiş bir işgal hareketidir. Hedefi de bellidir: Yerli bir nesli yok ederek onun yerine ABD güdümündeki Ortadoğu ülkelerinin her hangi birinde yaşayan nesillerin bir benzerini oluşturmak. Tevekkeli değil FETÖ’nün en etkili yayınevlerinden birinin adı Nesil Yayıncılık idi. Bu saldırı, Türkiye’nin aklı başında nesillerine yönelik ne ilk hareketti ne de sonuncusu olacaktır. Büyük devletler projelerinden asla vazgeçmezler, operasyonlarını yarım bırakmazlar. ABD FETÖ projesinden vazgeçmeyecektir. Kaldığı yerden, yeni yöntemler, yeni lojistikler ve yeni taktikler kullanarak devam edecektir. Eğer sürdürebilirse FETÖ’den arta kalan ve büyük bir özenle kamufle edilmiş ya ölü ya da dondurulmuş hücrelerini yeniden dirilterek yapacaktır bunu. Olmadı, yeni bir cemaat üzerinden yeni FETÖ’ler peydahlayarak… Adı lazım değil ya, Türkiye’de dini duyarlılığı ticaretle buluşturup holdingler kuran, mütevelli heyetlerinin oluşumunda din adamından ziyade tüccarların yer aldığı bir yığın şirket-cemaat yapısı var ve bunlar maddi güç kazandıkça manevi irtifa kaybına uğramaktadır. Zamanla ve paraya kavuştukça gerçek hedeflerinden sapmaktadırlar. Daha iyi bir dünya inşa etme amacı yerine daha zengin bir cemaat oluşturma gayreti gütmektedirler. Belki de daha o gece, FETÖ’nün püskürtüldüğü, en azından şimdilik yenilgiye uğratıldığı gecenin sabahında söz konusu işgal girişimini projelendiren ekibin önünde bu holding cemaatlerinin listesi masaya konmuş, onların her birine dair fizibilite çalışmasına başlanmıştır bile, kim bilir! Türkiye’nin darbeler üzerinden yok edilmesi planının görünür birincil yöntemi hala güçlü olduğu varsayılan FETÖ’nün kendi küllerinden yeniden diriltilmesi projesi ise ikincisi de o benzeri başka bir örgütü devlet içinde güçlendirerek yola onunla devam edilmesi olacaktır. Bu sebepten devlet ile cemaatler arasındaki ilişkinin yeniden gözden geçirilerek, özellikle şirket gibi çalışan ve devlet içinde palazlanan yapılara yönelik teyakkuzun artırılması gerekmektedir. Elbette bütün bunları, kökü uzak geçmişe dayanan, bu ülkenin birliğini beraberliğini pekiştiren, cemaat vasfını hiçbir zaman kaybetmeyen, başlangıçtaki çizgisini yitirmeden Türkiye’nin gelişmesine adanmış, siyasete hiç bulaşmamış, bulaşmayı düşünmeyen cemaatleri dışarıda tutarak söylüyorum.
28 Şubat darbesinin gölgesinde yetişen çocuklar ciddi travmatik süreçlerden geçti. Darbe o dönem çocukları ve gençlerinin dijital dünyayla, postmodernizmle ilk temasına denk geldiğinden, yıkımın derecesi arttı. 28 Şubat gençliği, 2020’lerden sonra ülkeyi yönetmeye aday olacak ve gençlere yönelik hiçbir etkili projesi olmayan Ak Parti bu önlemi almakta gecikti. Bugün bile akıllarında 28 Şubat’ın açtığı yarayı tamire yönelik bir proje var mı, tartışılır. Kendi gençliğini yetiştiremediği için Ak Parti iktidarı, darbe gecesine yahut 17-25 Aralık sürecine kadar en hafifiyle FETÖ nesline gözlerini kapadı. Dini bir yapılanma gibi göründüğünden terörize olacağını son döneme kadar hiç düşünmedi. 1980’leri bir tarafa bıraksak bile 1990’lardan 2010’lu yıllara kadar siyasette, ticarette, bilimde, kültürde, sanatta, her yerde onlar vardı, onların gençleri vardı. Devletin bütün organlarına yerleşmiş, derinlerine nüfuz etmiş, onunla ete kemiğe bürünmüş, et ile tırnak gibi olmuş binler, on binler, yüz binler nasıl da at koşturuyordu memleketin bakir topraklarında… Tırnağınız kesilse bile canınız acır değil mi? Ama bunlar ciğerin kendisi olmuş devletin bünyesinde ve siz temizlemeye çalışıyorsunuz. Mücadelenin güçlüğü burada… Bir operasyon düşünün ki masanın başında genel cerrahından kulak-burun-boğazcısına, kardiyoloğundan beyin cerrahına, ortopedistinden gözcüsüne kadar bir dolu doktor var ve hem hastayı kaybetmemek hem de iliğe kadar sızmış urları özenle temizlemek zorundalar. Daha da kötüsü yer yer beyin cerrahı dalağa yöneliyor, ortopedist kalbi tamire uğraşıyor, genel cerrah göze ışık tutuyor, bu hasta nasıl bitkisel hayattan çıkacak, organları nasıl başlangıçtaki sağlığına kavuşacak ve hayatına kaldığı yerden devam edecek? Mesele bu kadar karmaşık işte. Darbe girişimi sonrası Türkiye’nin yaşadığı “hastalıklı” tutumda örgütün büyüklüğü kadar kendini inceltmekten kaynaklı her gözeneğe “sızmış” olmasının da büyük rolü var. Devletin bünyesine öylesine kuvvetli yerleşmişler, o kadar çoktular, o kadar zindeydiler ki FETÖ neslinin Türkiye’deki yetişmiş insan gücüne nispet derecesine dair bir araştırma yapılsa korkunç bir netice ortaya çıkması kimseyi şaşırtmaz.