Darbeler ve Nesiller (1)
Darbeler liderler için yapılmaz. Tıpkı savaşlar gibi darbeler de, liderleri iktidara taşıyan düşünceler ve o düşünceleri organize eden nesiller için yapılır. Liderler sadece semboldür. İnancın sembolü, düşüncenin sembolü, öğretinin ve değerin sembolü… O sembollerin gerisinde nesiller, o nesillerin gerisinde de düşünceler vardır ve elbette her düşüncenin gerisinde mutlaka bir inanç... O düşünceleri terk eden liderlere dokunulmaz, o düşünceleri esneten liderlere zaman tanınır ama o düşünceleri tavizsiz savunan liderler ya zafere ulaşırlar ya da bunu hayatıyla öderler. Tarih içinde, sonuna kadar direndiği için zafere ulaşanlar da vardır, tavizsizliği hayatıyla ödeyenler de… Tazyiki görünce bırakıp kaçanlar da vardır, taviz verip kenara çekilenler, hatta uğruna savaştıklarından vazgeçip büsbütün onun karşısında olanlar da…
Tek tek bireyler nesillerden önce ölür, nesiller de düşüncelerden önce… Ölüm, görünür olandan başlar, görünmeze doğru ilerler. Dıştan başlar içe doğru yürür. En önde liderler, onun arkasında nesiller vardır. Düşünce en geride durandır ve ölüme en uzak olandır. Düşünceyi öldürmek için onu önce somut bir zemine çekmek, sulandırmak, ardından mahiyetini bozmak gerekir. Düşünceyi somut zemine çekmek; genellikle onu bir ideolojiye, ideolojiyi de siyasal görüşe dönüştürmek demektir. Bir inancı yahut bir düşünceyi bir partiyle özdeşleştirme tehlikesinin somut alanı burasıdır: Düşünce bir tarafa bırakılsa bile, bir parti iktidar olunca inanç da iktidar olmuş, parti iflas edince inanç da kaybetmiş sanılır. Böyle değildir. İnancın yok edilemezliği nesillerin topluca en derin yerlere saklaması, özenle büyütmesiyle doğrudan ilgilidir. İnanç ve değerleri konuşurken “bireyden bireye aktarım” yerine “nesilden nesle aktarım” dememizin sebebi budur.
Et ve kemikten ibaret olduğundan bireylerin ölümü geriye çok az şey bırakır, nesiller, sonraki nesillere içinde değerlerin de bulunduğu düşünceleri aktarır, düşüncenin bizatihi kendisi ise neredeyse hiç ölmez. Öylesine güçlüdür ki tazyike uğradığında kendini kamufle eder, birkaç nesil sonra tekrar ortaya çıkar, konuşmaya başlar. Düşüncenin ölümü doğrudan yok olmak yerine, dönüştürülmesi, yozlaştırılmasıyla gerçekleşir. Düşüncelerin kaderinde kazaya uğramak yoktur. Bir düşünce ancak kötü niyetli yaklaşımlarla önce ideoloji hastalığına yakalanır, ardından bir siyasal partiyle özdeşleşerek komaya girer, belki o şekilde ölür. Düşüncenin siyasal parti üzerinden iktidar olduğu ve mutlaklaştığı hiçbir devlet, toplum yahut süreç yoktur. Temsil gibi görünen düşünce değil onun birbirinden kopuk uzuvları yahut hayaletidir. Partizan tahayyül kendini ne kadar zorlarsa zorlasın hiçbir zaman düşünceyi kavrayacak derecelere çıkamaz. İnanç ve düşüncenin temsilcileri konumundaki insanların siyasal figürlerden ziyade mütefekkirler ile bilgeler olmasının zımni bir karşılığı vardır.
Liderlik kendini tefekkürden ziyade fiili durumlarda ortaya çıkarır. Siyaset ile askeriyenin birbirine benzer noktası da budur. Nesiller ise savaşın ve fiili durumun olmadığı, daha geniş zamana yayılan süreçlerde rol oynar. Çünkü düşünce savaş sevmez, sükunet sever; kaos ve hareket sevmez, düzen ve duruluk ister. Nesiller de böyledir. Bir neslin yetişmesi için savaş durumlarının bitmesi, sükunet süreçlerinin egemen olması gerekir. Gelişmesi istenmeyen toplumlara yönelik darbelerin sebebini biraz da burada aramak gerekir. Ne zaman ki savaşın gölgesinden uzaklaşmış, duru bir zihinle düşünmeye, hayatın her alanına yönelik alternatifleri geliştirmeye başlamış bir nesil belirse hemen ardından bir darbe gelir. Az gelişmiş ülkelerdeki darbelerin hesabı buna göre yapılır: En geç yirmi yılda bir yapılmasının doğrudan doğruya o süreçte kuvvetli bir neslin yetişme ihtimalidir ve darbe bu ihtimali ortadan kaldırmanın eyleme biçimidir. Sağlıkla amacına yürüyen bir bedeni hastalıkla yok edemeyeceğini anlayanların kaza planlamaktan başka çaresi yoktur. Bir darbe, sağlıklı bir neslin kaza planıdır.
Nesillerin darbeler üzerinden telef edilme gerekçelerinden biri de düşüncelerin kolektif şuura yerleşmesinin dölyatağı olmalarıdır. Nesiller düşünceleri bir taraftan olgunlaştırır, pratiğe uygun hale getirir, öteki taraftan sessizce kitlelere mal ederler.