Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.61
Gram Altın
2974.92
BIST 100
9994.66
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Nisan 2021

Darbeci zihniyeti tasfiye etmeliyiz

30 Ocak 2020'de 126 emekli diplomatın Montrö bildirisinin ardından bu sefer de 104 emekli amiralin bir gece yarısı muhtıra niteliğinde kaleme aldıkları bir bildiri yayınlandı. Demek ki bir fikri söyleyebilmek için en az 100 kişinin bir araya gelmesi gerekiyor.

Diğerleri neyse de emekli amirallerin bir gece yarısı “Yüce Türk milletine” diyerek başlayan ve “aksi halde” diyerek biten bol endişeli bildirisi tepkilere yol açtı.

Geçmişi bu türden bildirilerle, muhtıralarla ve darbelerle dolu olan bir ülkede üstelik Rand Corporation'ın raporunda geçen "Türkiye'de yeni bir darbe girişimi bile olabilir" cümlesi henüz tazeliğini korurken haksız da sayılmazlar.

1960 darbesinde cuntacıların kurduğu mahkemede başkanlık eden bir zat tüm pişkinliğiyle “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” diyordu.

Dolayısıyla emekli askerlere de bu bildiriyi yazdıran “kuvvet” nedir tüm detaylarıyla araştırılmalıdır.

Bilindiği gibi bu ülkede Abdülhamid Han’ı devirerek koskoca imparatorluğu küresel emperyalist güçlere peşkeş çeken bir İttihat ve Terakki sorunumuz vardır.

İttihat ve Terakki'nin mahiyetini anlamayan bugünün Türkiye'sini anlayamaz. Görüldüğü gibi ittihatçıların torunları tıpkı dedeleri gibi bugün de iş başında.

Dün Abdülhamid Han’ın karşısında hürriyet isteyen bu darbeci damar bugün Erdoğan’ın karşısında adalet naraları atmadı mı? Adalet dedikleri de milletin boynuna geçirilecek olan yağlı ilmik.

Darbe yapmak suretiyle malımıza, varlığımıza, şerefimize, namusumuza, toprağımıza çökmenin adına adalet diyecekler, demokrasi diyecekler, bağımsızlık diyecekler, fikir özgürlüğü diyecekler!

Daha geçen gün CHP’li bir vekil, “siyasi iktidarı TRT canlı yayınında yargılayacağız’' demiyor muydu?

FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerinin ve İttihat Terakki zihniyetinin ülkeyi boa yılanı gibi sindire sindire yemeğe başladığı, fakir fukaranın emeğine el konulduğu, özgürlüklerin gasp edildiği, seçilmiş sivil siyasetçilere ayar verildiği bir ülkede bu zorba elitist zümrenin kurduğu vesayetçi düzenle hep kavgalı olduk.

60 yıldır milletin emdiği sütü burunlarından getiren bu zihniyet tüm mücadelelere rağmen hala var olduklarını ve ilk fırsatta devleti, milletin elinden alacaklarını bize hatırlatıyor.

Bu yüzdendir ki Türkiye, ne zaman özgür iradesini ortaya koyarak kendine bir gelecek belirlemeye kalksa; kendini devletin sahibi olarak gören eli silahlı, güçlü, nüfuzlu, darbeci bir kesimin müdahalesiyle karşılaşmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti bu zihniyet yüzünden neredeyse bir darbeler ve müdahaleler ülkesi haline geldi.

Ne onlar vazgeçti ne de biz!

Bizler İttihat ve Terakki zihniyetinin, GLADYO’nun ve ona bağlı terör örgütlerinin bu ülkede yol açtığı zarar ziyanı telafi etmeye çalıştıkça onlar, ülkemizin hemen her alanda gösterdiği başarıları yok sayarak kendi saltanatlarını kurmak için çaba gösteriyor.

Dün koskoca imparatorluğu paramparça ettiler bugün de geri kalan son toprak parçasını küresel emperyalist güçlere teslim etme derdindeler.

O yüzden diyorum ki aman dikkat! Rehavete kapıldığımız an bizi alaşağı edecekler.

Bu ülkede yıllardır irtica bahane edilerek Anadolu’nun fakir öğrencilerini sırf başörtüsü taktıkları gerekçesiyle okullardan kovdular. Kovanlar hakkında hesap sorulmadı. 28 Şubat’ın mimarları bugün Bodrum’daki villalarında cezalarını çekiyor!

27 Nisan’da ise koskoca generaller yine irtica kisvesi altında küçücük kız çocuklarının okudukları ilahileri bahane ederek bir gece yarısı muhtıra vermeye kalktı. İşte o muhtıra Genelkurmay’ın sitesinde tam 4 yıl 4 ay boyunca asılı kaldı. Ve onlardan da hesap sorulamadı.

Ancak Türkiye’de ilk kez bir hükümet askere sınırlarını hatırlatmış ve haddini bildirmişti. Bu çok önemli bir kırılmaydı ama görüldüğü gibi askeri vesayetçi sistem hala tam anlamıyla kırılabilmiş değil.

Demem o ki; demokratik bir hukuk devletinde, -emekli ya da değil- bu ülkenin ekmeğini yiyen her kim olursa olsun, sivil siyasete ayar çekme, parmak sallama gibi bir cürete sahip olmamalıdır.

Yıllardır çeşitli bahanelerle bu ülkede darbe yapan ve fırsat bulduğunda yine aynısını yapacak olan bu zihniyetin beslendiği tüm kanalları artık tıkamak durumundayız.

Türkiye’de kendini devletin sahibi olarak gören, militarist, faşist, zorba insanlara fırsat tanımayacak kadar yenilikçi, kaliteli, bilinçli, özgürlükçü yeni bir sosyoloji oluştu. Bu sosyolojiyi dikkate almayan siyasi partiler ilelebet kaybetmeye mahkûmdur.