Dolar (USD)
34.92
Euro (EUR)
36.39
Gram Altın
2942.93
BIST 100
10025.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
31 Aralık 2018

''Darbe İçin Sanat'' Akımı!

Sanat; düşünebilen, gerçeği görebilen, toplumu anlayabilen insanların işidir. Sanatın gerçekçi ve yararlı olabilmesi için, uhrevi, milli, dini ve ahlaki özellikler taşıması gerekir” diyordu Lev ToIstoy.

Tarkovsky ise “Sanat yaratıcının aynadaki cilvesidir. Biz sanatçılar bu jesti tekrarlamaktan, taklit etmekten başka bir şey yapmıyoruz" der.

İsmet Özel’e göre ise şiirin güzelliği, sahicilik arayışının bir fonksiyonudur.

Necip Fazıl da “Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış; Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış...” diyerek sanatın bir hakikat arayışı, sanatçının da bir hakikat işçisi olduğunu dillendirir.

Muhayyile ve Sanat(2015/Milat) başlıklı bir yazımda konuyla alakalı şöyle bir cümle kurmuştum. “Sanat insana uçması için kanat takar. İlham, bir matematik formülü değildir. Kalbi ve hissi olandır. Muhayyilenin çerçevesini çizemezsiniz. Sanatçıdan bir sistemi, ideolojiyi, ayakta tutmasını bekleyemezsiniz. O dünyaya gelmiş olmanın şaşkınlığını bir türlü üzerinden atamayan insan taifesine seslenir. Ona dil olur, göz olur, ses olur vicdan olur.”

İdeolojik aygıt olarak sanat;

20. yüzyılda sanatçıları etkisi altına alan siyasal hareketlerin başında Marksist ideolojiyi temel alan komünist partiler geliyordu. Örneğin Meksikalı ressam Kahlo, Komünist Parti’ye üye olmak yanında Marksist ideolojiye hizmet eden resimler yapmıştır. Hayatının son yılında yaptığı “Marksizm Hastaya Sağlık Verecek” adlı resmi açıktan bir ideolojik propaganda malzemesi idi.

Şiirde de örneğin Nazım’ın “Emret ki ölelim, emret! Güneşi zaptedeceğiz, güneşin zaptı yakın!” türünden mısralarla sanat, gençleri bir ideoloji/devrim/darbe uğruna ölüme yollayan bir araç olarak kullanıldı.

CHP’nin 1935 yılındaki 4. Kurultay’ında, “Partimizin güttüğü bütün esaslar, Kemalizm prensipleridir” denilerek resmileşen Kemalizm kavramı soyut bir ideolojiye dönüştürüldü. Propaganda dergilerinde; “Bunda böyle Türk münevverine, sanatçılarına düşen büyük vazifelerden birinin Kemalizm’in propagandasını yapmak olduğu fikri işlenir.”

Eski Türkiye’nin rantçı sanatçıları;

Durum böyle olunca Türkiye’de kültür ve sanat alanında ciddi bir üretme kabızlığı yaşandı. Nüfusun ancak % 2,7’sinin elektrikten faydalandığı(1930) bir ülkede sanat gelişir miydi?

Bilhassa heykel, resim, sinema, tiyatro ve müzik gibi sanat dalları birer ideolojik aygıt olarak kullanıldı. Sanatçı olarak takdim edilen şahıslar, sinema başta olmak üzere tüm sanat dallarını ideolojik propaganda/rant malzemesi olarak kullandılar. Bugün, eski Türkiye’mi geri verin diye yalvarmaları ondan.

Can Dündar’ın “Mustafa” adlı film-belgeseli ile bizzat yazdığı “Sarı Zeybek” filmi… Zülfü Livaneli’nin yazıp yönettiği “Veda” filmi. Hamdi Alkan’ın “Dersimiz Atatürk” filmi. Suat Yalaz'ın aynı adlı çizgi romanından sinemaya uyarlanan “Son Osmanlı Yandım Ali”, Atilla Akarsu’nun yönetmenliğini yaptığı “Atatürk’ün Fedaisi Topal Osman” ve başrollerini Rutkay Aziz’in yaptığı “Cumhuriyet” filmleri… Bunlara Yılmaz Özdil’in serilerini de eklersek, sanat eseri adı altında asıl maksadın ne olduğunu görürüz.

Müjdat Gezen, Levent Kırca, Metin Akpınar ve Zeki Alasya gibi isimler yıllardır ülkenin en kaliteli sanatçıları diye yutturuldu. Üstelik ilkokul-ortaokul müsamerelerini anımsatan, hiçbir derinliği olmayan yapıtlarından da çok para kazandılar. Sanatçı, tiyatrocu, müzisyen, sinemacı olarak piyasada kültürel iktidarı tekelinde bulunduran bu zevat gücünü sanattan değil resmi ideolojiden alıyordu.

Oysa onları üstün, yetenekli ve dokunulmaz kılan; resmi ideolojiye olan bağlılıkları ve darbeci zihniyetini diri tutmalarından kaynaklanmaktadır.

Darbeci sanatçılar;

12 Eylül darbesini büyük bir coşkuyla kutlayan, Gezi kalkışması ve 15 Temmuz darbe girişimini destekleyen sanatçılarımız vardı bizim. Keza, başörtüsü, namaz, oruç ve kurban gibi dini değerleri ve ibadetleri aşağılayan, halka tepeden bakan kibirli, kurnaz, güce tapan, çıkarcı bir tayfa bu.

Daha geçenlerde biri, Erdoğan’ı darbeyle tehdit etti. Hal böyle olunca ülkede yıllardır kültür ve sanat adına özgün bir şey üretilemedi. Darbe için sanat anlayışını benimseyen militanlardan sanat adına bir şey beklemek beyhude.

Bu çerçevede bize büyük işler düşüyor. İdeolojik eğitim sisteminin insanın kendini bilme, insanlığını gerçekleştirme ve muhayyile kanallarını tıkadığı bir geçek. Buradan başlayarak ülkede kültür ve sanat alanında büyük bir kırılma yaşatmak zorundayız.