Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Temmuz 2024

​Darbe felsefesine ontolojik bir darbe: 15 Temmuz

15 Temmuz darbe girişimi üzerinden 8 yıl geçti. Darbe girişimi bu süre zarfında birçok yönden değerlendirildi, yorumlandı. Halkın iradesine doğrudan ipotek konma teşebbüsüne, tıpkı kurtuluş savaşında olduğu gibi halkın eliyle bil fiil karşı çıkılmış olması, ortaya çıkan tespitlerin en değerlisi ve en dikkat çekeni. Tespitin ortaya çıkarttığı bu sonuç hem tarihi bir vesika hem bütün bir halka verilen istiklal madalyası hem de bu ülkenin çocuklarına bırakılan büyük, değerli ve saygın bir miras. Fakat bu saygın mirasın önemi düşünüldüğünde 15 Temmuz darbe girişiminin felsefi anlamda yeterince irdelenmediği anlaşılmaktadır.

Bir konunun felsefesi, o konu ya da şeylerle alakalı hususlar üzerine derinlemesine düşünmekle, soyut ve nesnel olmayan düşüncelerin somut dayanaklarını irdelemekle mümkün olmaktadır. Bu noktada darbe felsefesinin anlaşılması için öncelikle onun devrim, isyan vb. kavramlarla karıştırılmaması gerektiğini belirtmek bir zaruret olarak ortaya çıkmaktadır. Ülkemizdeki darbeler göz önünde bulundurulduğunda darbe kavramı, herhangi bir yasal dayanağı olmayan şiddetle bağlantılı, umumiyetle medya, dış güç desteği ve himayesi altında olan bir yapının hükümeti devirmeyi amaçlaması olarak tanımlanmaktadır.

Oldukça fazla darbe tecrübesi olan bir ülkede yaşamamıza rağmen kimse çeşitli nedenlerle gerçekleştirilen darbelerin, bu ülkenin var oluşuna, kurtuluşuna, varlığını devam ettirmesine katkı sağlayacak küçük bir dokunuş yaptığını dahi iddia edememektedir. Darbeler sosyolojik olarak ele alındığında ise Türkiye’de gerçekleşmiş ya da teşebbüs aşamasında kalmış hiçbir darbeye ezilen sınıfların ya da dezavantajlı gurupların kaynaklık etmediği görülmektedir. Tarihi değerlendirmelerin ve bilimsel çalışmaların üzerine aklı selim düşünmeyi gerektirecek kadar zamanın geçmiş olması, bu düşünceleri doğrulamaktadır.

Türkiye’deki darbelerden daha önemli bir husus varsa o da darbeyi yapanların/teşebbüs edenlerin kim oldukları ve hangi düşünceden hareket ettikleridir. Bu bağlamda darbeyi yapanlar ve çeşitli güçleri/düşünceleri bir araya getirip birbirlerine perçinleyenlerin kim olduğuna göre düşüncenin akışı da değişmektedir.

Foucault, darbeyi yapanları; “darbeyi yapan zaten devlet içinde bütün yasaları askıya alabilecek bir iktidar konumunda ya da potansiyel olarak iktidara el koyabilecek güçte olanlardır.” şeklinde açıklamaktadır. Foucault’nun bu tezinin birinci aşaması yani “bütün yasaları askıya alabilecek bir iktidar” konumunda olanlar, 15 Temmuz 2016 öncesindeki darbeleri açıklarken; “potansiyel olarak iktidara el koyabilecek güçte olanlar” ise 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünü ifade etmektedir.

Henüz yüz yıllık olan cumhuriyet tarihine baktığımızda ülkenin iplerini ele almak ve elde tutmak isteyenlerin (kısaca bu amaçtaki tüm erklerin), nasıl ve hangi düşünceden hareket ettiklerini gösteren değişim grafiği rahatlıkla görülebilmektedir.

Darbenin değişkenlerinden bir diğeri olan yani çeşitli güçleri/düşünceleri bir araya getirip birbirlerine perçinleyenler ise belirli bir iktidara sahip ordunun, bürokrasinin, elitlerin, medyanın, güce sahip bir grubun; sermaye, medya, emperyalist merkez ya da dış güçlerle iş birliği içerisindeki bütünleşik yapıyı ifade etmektedir. Bu çerçeveden bakıldığında 15 Temmuz ile birlikte tarihte ilk defa çok değişik hedeflere sahip erklerin genel bir amaç olarak darbe için bir araya geldiği ve uluslararası desteğe sahip oldukları anlaşılmaktadır.

Halk tarafından seçilmiş bir hükümetin, halk iradesinin yok sayılarak yukarıda bahsedilen bütünleşik yapı tarafından ele geçirilmek istenmesi, sürekli örnek alınan Avrupa düşüncesinde de açıkça reddedilmektedir.

Modern devlet anlayışının felsefi temellerini atan düşünürlerden Hobbes, Machiavelli ve Bodin ortaya koydukları teorilerinde, devleti yönetecek iradenin orada yaşayan halktan müteşekkil olması gerektiğini ve yine meşruiyetin de halkta aranması zaruretini dile getirmişlerdir. Böylelikle, egemenliğin kaynağı net olarak belirtilerek modern devletin meşruiyetinin değişmez esasları belirlenmiş olmaktadır. 15 Temmuz darbe girişiminde ise hükümetin kaynağını oluşturan onu doğrudan yetki veren halka, doğrudan ve öldürme kastıyla bir müdahalede bulunulduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Darbeler gücünü varoluşsal olarak hukuk dışı eylemlerden almaktadır. Siyasetin varoluşunda ise şeffaflık, hukuki çerçeve, akıl ve düşünce öne çıkmaktadır. Dolayısıyla bunların dışında olan hukuk dışılık, şiddet vb. her şey siyaset dışıdır. Gücünü ve meşruiyetini halktan alan bir iktidarın, uluslararası akıl tarafından cemaat görünümlü yapılanmalarla, şiddetle, gizli planlarla, değişik amaçları olan güçlerin bir araya getirilmesiyle yıkılmaya çalışılması ve halkın korunması amacıyla, halkın parasıyla edinilmiş silahların halka doğrultulması siyaset, hukuk ve hatta insanlık dışıdır.

15 Temmuz 2016’da FETÖ ve diğer işbirlikçilerin, ulusal/uluslararası farklı güçlerle iş birliği içerisinde ve devlet kurumları içerisindeki insan kaynağını kullanarak; devletin birliğine, bölünmezliğine, iktidarın kaynağına ve meşruiyetine doğrudan şiddet kullanarak müdahale etmesi, darbe kavramına da ontolojik bir darbe indirmiştir. Bu nedenle 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi, doğrudan askeri araçlarla ateş açılarak 248 vatan evladının şehit edilmesi yönüyle diğer darbelerden utanç verici bir şekilde ayrılmaktadır.