Darbe çuvala sığmıyor - 1
Tarihimiz dünya darbeler tarihine önemli katkı sağlamaktadır.
Fazlaca geriye gitmeden İkinci Tanzimat'tan bu yana gerçekleşen darbe girişimlerinin ana gayesi Türkiye'yi tanzim ve işgaldir.
Çünkü Türkiye, sahip olduğu jeopolitik ve kuracağı ittifak ilişkileri açısından çok mühim bir ülkedir. Egemen güçler açısından Türkiye'nin doğu-batı ekseninde ki tercihi medeniyet havzamız için fevkalade belirleyici öneme sahiptir.
Cumhuriyet sonrası batının ülkemize biçtiği rol vagon bir ülke olmaktır.
1952 yılında NATO'ya girişimizle askeri açıdan, 1963'te AET'ye başvurumuzun kabul edilmesi ve imzalanan mali destek protokolleri ile AB'nin bekleme salonunun daimi üyesi haline geldik.
Bundan sonraki dönemde gerçekleşen bütün darbeler Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve askeri açıdan batı ile uyumlu kılınması içindir.
27 Mayıs 1960'tan 28 Şubat 1997'ye kadar ki darbelerin dikkat çeken yönü darbeler öncesinde ciddi bir toplum mühendisliğinin tatbik edilmesidir. Bu mühendislik çalışmalarının ana gayesi toplumun darbeye dirençsiz hale getirilmesidir. Zira darbecilerin en büyük korkusu halkın darbenin karşısında yer almasıdır. 15 Temmuz Destanında olduğu gibi.
60 darbesi rejim kaygısı ve yolsuzluk bahane edilerek yapılmış, halk darbeye karşı koyamadığı için vicdan azabı çekmiştir.
80 öncesinde anarşi ve ekonomik buhran zirve yapmış,12 Eylül darbesi halk nazarında meşru hale gelmiştir. Halk darbenin yanında yer almış asker kahraman olmuştur.
28 Şubat'ta Kemalist görünümlü askeri ajanlar, Genel Kurmay karargahında kurdukları Batı Çalışma Gurubu ile önce içinde bulunmakla gurur duyduğum imanlı kadroları tasviye etmiş, bilahere millete ve hükümetine kumpaslar kurmuş yoğun medya bombardımanı ile Erbakan ve Çilleri çekilmeye mecbur bırakmışlardır.
51 yıllık hayatımda 1 Muhtıra, 2 fiili darbe girişimi, 1 kanlı işgal girişimine şahitlik etmiş bulunmaktayım. Bütün bu girişimler kurumsal olarak milletin gözbebeğidir dediğimiz ordumuzun içinde darbeci damarların oluşmasına müsait zemin olmasındandır.
Ne oluyor da bu darbeci damarlar oluşabiliyor? Asıl üzerinde durulması gereken konu budur.
Türkiye'deki darbelerin dayanakları anayasa ve yasal mevzuat, resmi ideoloji, dış siyasi etkenler olduğu görülmektedir.
1982 Anayasasının başlangıç maddesinin ikinci paragrafındaki "çağdaş medeniyet düzeyine ulaşmau2026"hedefi milletin ruh köklerini ret, inanç dinamiklerini çağdışı ve rejime tehdit olarak görmektedir. İkinci maddesindeki LAİKLİK kavramı halkın dini kimliğine tahammülsüzlük olarak uygulanmaktadır.
TSK İç Hizmet Kanununun 35'nci maddesindeki " Türkiye Cumhuriyetini koruma ve kollama " görevinin yerine getirilme zamanının ve kararının verilmesine TSK'ne ait olduğuna dair anlayış bugüne kadar ki darbe girişimlerinin yasal dayanağı olarak söylenebilir.
ASDER (Adaleti Savunanlar Derneği) 30 Aralık 2011 tarihinde TBMM 'ne gönderdiği Anayasa önerisinin 3(n) maddesinde Askerin siyaset üzerinde vesayet kurmaması için yapılması gerekenler şu şekilde tespit edilmiştir.
" MGK'nın kaldırılması, Genel Kurmay Başkanlığının MSB'ye bağlanması, TSK'nın yeniden yapılandırılması, TSK'nın vazifesinin yeniden belirlenmesi, İç Güvenliğin İçişleri Bakanlığına, Dış güvenliğin ise MSB 'ye verilmesi, Jandarma'nın Kır Polisine dönüştürülmesi, Milli Güvenlik Siyaset Belgesindeki İç Tehdit değerlendirmelerinin kaldırılması, YAŞ'nın yapısının değiştirilmesi ve bütün YAŞ kararlarının yargıya açık hale getirilmesi, Yüksek Askeri Yargının kaldırılması ve Askeri Hakimlerin üniformasız hale getirilmesi " hususları önerilmişti.
Lakin geçen süre içinde bunlar yapılmamıştır.
Bu son işgal girişimine bu ahval üzere gelinmiştir.
DEVAM EDECEKu2026