Dolar (USD)
35.14
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2963.62
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Temmuz 2019

Dalkavukluk Anonim Şirketi

Her iltifat, rakibini yenilgiye uğratma amacını taşır; doğası gereği ayartıyla ilgilidir ve insanın kendini beğenme arzusundan yararlanır. Dolayısıyla iltifat, birinci dereceden, mültefitten ziyade övülmek için onun gözlerinin içine bakandan kaynaklanır. Bu yönüyle iltifat, narsisizm tarlasında açan yalancı çiçekten başka bir şey değildir. Meyvesi yoktur ama tarlayı hoş gösterir. Şişen ego normale döndüğünde –ki bu sadece mutlak yenilgide ve dibe çökmede gerçekleşir- iltifat edilen bunu geri çevirecek, mültefitin varlık alanı birdenbire ortadan kalkacaktır. İltifat boşluğa savrulmuş bir ok değildir. Eğer iltifat varsa, onu bekleyen de vardır.

Kurduğumuz bütün cümleler kendimizi anlatmaya yöneliktir. Ya derdimizi iletmek ya bir durumu açığa çıkarmak ya da büsbütün içinde bulunduğumuz ortama tutunmak amacına matuftur. Ancak insanın kendisi dahil, içeriden dışarıya yönelen çabasının bir formülü olarak cümle kurma eylemi, kurulan cümlenin de mümkün olduğu kadar etkili olmasını gerektirir. Bu etki, ruhun karşı tarafa hasarsız ulaştırılmasına dairdir. Sadece hasarsız bir nakil değil aynı zamanda muhatabını etki altına alma gayretidir de… Karşımızdakini etki altına almak ise bir şekilde onun içine dokunmakla mümkündür. İçinde, derinlerde bir yere gizlenmiş bulunsa bile egoyu uyandırmak, harekete geçirmek ve hoş bir gezintiye çıkarmak… İşte retoriğin tam olarak ortaya çıkış gerekçesi budur. Kurulan bir cümle ile cümlenin kendisi için kurulduğu kişi arasında sarsılmaz, sıkı bir bağ kurmak, bu bağa tutunarak onun içine girmek. Retorik, cümleyi kuranın sarkıttığı ip ile muhatabının derinlerine dalmasından, onun kıyısında köşesinde saklı bulunan gizemleri ortaya çıkararak ruhunun fethedilmesinden beslenir… Mültefit ile iltifata “maruz kalan” arasındaki güçlü aşkın ontolojisi tam da burasıdır. Retorik iltifatın uç beyidir ve işlevi, muhatabının sınırlarına girmek, gramerini çözmek, bağışıklık sistemini çökertmek, onu yenilgiye uğratarak kendi sınırlarına çekmektir. Ancak tanımak, ruhuyla ruhu arasında bağ kurmak, özdeşleşmek karşımızdakini fethetmek ve ona tahakküm fırsatı verir çünkü. İltifat varsa her şey mümkündür, iltifat yoksa fetih de yoktur. Hele karşınızda egosu patlamak için ayağa kalkmış, her an kışkırtılmaya hazır, duygusal olarak aç insanlar var ise…

İltifatın kapıları benlik alanını açmaya yönelik olduğu için iltifattan en çok hoşlanan insanlar narsistlerdir. Kendi aynasına bakarak tatmin olmaktan yorulmuş aç benlikler, dışarıdan, başkalarının cümleleri üzerinden kendilerini görmeye başladığı andan itibaren inanılmaz bir keyif duyarlar. Güçlü ve kendine yeten insanlar için iltifat hakaretten başka bir şey değildir. Övülmeye başlandığı andan itibaren kendini kötü hisseden ve dalkavuğa kapıyı gösteren kişiler kendiyle barışıktır, iç dünyaları tahkim edilmiş ve dışarıdan her hangi bir şeye ihtiyaç duymayanlardır. Karakteri oturmuş insanlar için, vicahi övgüden daha büyük bir hakaret yoktur. Övgü, içi boşaltılmış içerik sunumudur çünkü. Ve tarih, dalkavuklara kapıyı gösteren kahramanların inşa ettiği büyük toplumlar ile dalkavukların maskarası olmuş zavallıların sayısız hikayesiyle doludur…

İnsanlığın ortak aklı, insanı fethetmenin en kısa yolunu keşfettiği andan itibaren dalkavukluk ve yalakalık kolektif bir mesleğe dönüşmüştür. Amacına en kolay, en risksiz ve zayiatsız ulaştırır bu meslek. Geçmişten bugüne mesleğin değişmeyen malzemesi ise haliyle, iltifattır. İltifatın en etkili olduğu, en fazla kabul gördüğü ve hiçbir zaman kaybetmediği başat alanlardan birinin siyaset kurumu oluşunda, bu mesleği icra eden insanların güçlü egosunun yeri mühimdir. Geçmişten bugüne dalkavukluğun hayatın neredeyse her alanında en etkili meslek oluşunda insanların içlerinden bir türlü çıkarıp atamadığı kibir yatar. Kibrin başlangıçtan beri en lanetli duygu addedilişinin ve dünyanın neredeyse bütün dinlerinde şirkin kardeşi olarak görülüşünün sebebi budur. Arada kesintisiz bir, birbirini görme alanı bulunduğundan, iltifata maruz kalan kişinin, mültefitin gerçek niyetini anlama imkanı sıfıra yakındır. İltifat o kadar büyüleyici bir doğaya sahiptir ki hançerlendiği saniyede bile Sezar’a Brütüs’ü güzel gösterir.

Dalkavukluk, toplumların yükseliş ve düşüş süreçlerinin de barometresidir. Yükseliş aşamasındaki toplumlarda hiçbir kurumda para etmezken çözülme süreçlerindeki toplumlarda en yaygın etkileme yöntemlerinden birine dönüşür. Yükselen, gelişen toplumlarda övgüye başladığı an dalkavuğa kapıyı gösteren dirayetli makam sahipleri bulunduğu için dalkavukluk mesleği de hızlıca değer kaybeder. Yazık ki insandaki benlik canavarı bu mesleğin ölmesine asla izin vermediği gibi çözülme sürecindeki toplumlarda değer kazanarak neredeyse öteki mesleklerin hepsinin önüne geçer. Bir okulu yoktur, bir formasyon gerektirmez, diploma ile toplumun damarlarına nüfuz etmez bu meslek. Çoğunlukla babadan oğula, genetik olarak geçer. Belki biraz da bu yüzden modern ve postmodern süreçlerde bile babalardan oğullara, oradan torunlara tevarüs eden en etkili meslektir.

Bireyler gibi, toplumlar da özgürlük alanlarını geliştirmek için mücadele ederler. Bu, aynı zamanda her ikisini kuşatan ve özgürlüklerine gölge düşüren tasallutlardan kurtulma mücadelesinin de varlık gerekçesidir. Bireysel vesayet genellikle insanın tekil hayatını olumsuza tahvil eden hırs, aç gözlülük, ikiyüzlülük, dedikodu, bencillik gibi duyguların aşk, yetinme, diğergamlık, vakar, ketumiyet gibi duyguları esir alması şeklinde ortaya çıkar. Toplumsal vesayet ise bürokratik, askeri, oligarşik vb. olarak kendini gösterir. Öyle ya da böyle, her türden sekter vesayet toplumun bağışıklık sistemini çökertir ve sağlıklı siyasal yapılar bunlarla mücadele eder. Ama baş edilmesi ve üstesinden gelinmesi en zor vesayet insanın içinde, onunla nefes alıp verendir ki bu birinci dereceden bencilliktir. Bencillik kibre, kibir de iltifata davet eder. İltifat dalkavukluğu çağırır. En aşağıdaki memurdan en yukarıdaki devlet adamına kadar iltifattan hoşlanan ve çevresini yalakalarla dolduran kibir, bir müddet sonra kolektif hale gelir ve devlet kurumlarındaki kanserin tetikleyici uruna dönüşür. Bozulmaya yüz tutmuş toplumlarda dalkavukluk kınanmak şöyle olsun, varlık alanını o kadar genişletir ki anonim şirkete evrilir. Her şeyin pazarının olduğu ve satılabilir hale geldiği bir dünyada ise bireysel iltifatlar tatmin etmez. Kurumsal ve profesyonel iltifatlara ihtiyaç duyulur. Bu ihtiyacı karşılamak için de dalkavukluk anonim şirketleri yaygınlaşır. Günümüzde en çok kazandıran şirketlerdir. Sermayesi hafiftir, risk yoktur. Getirisi ise her zaman tahminlerin üzerindedir. Hele çözülme süreçlerinde karaborsa fiyatına gider. Uzun ömürlüdür. “Gelen ağam giden paşam.” sloganına sahip olduğu sürece ondan iyisi yoktur, hiç ölmez. Yukarıdan budandığı, boynu vurulduğu an bile arsız ayrıkotları gibi, ne yapar eder yerin altından dolaşarak mutlaka yeni bünyeye ulaşır, etrafını sarar ve onun bir parçası haline gelir. Güç sahipleri ve iktidarlar değiştiği halde muktedirlerin hep aynı kaldığına, birilerinin hiç aşağı inmediğine, orada, yukarıda, vitrinde durduğuna niye şaşıyorsunuz ki? Mesleğin gereği bu… Hep kazandırır… Kaybettirdiği sadece küçük, mini minnacık bir karakterdir ki o da bazılarına hiç lazım değildir.