Dalından soframıza
Yaz geldi, meyve sebze sezonu açıldı. Pazardan, manavdan, marketten meyve sebzemizi alıp yiyoruz. Peki o güzelim sebze meyvelerin bize nasıl ulaştığını merak ediyor muyuz? Nerede üretiliyor, nasıl alınıp satılıyor, nasıl taşınıyor? Kimler aracılık ediyor? Üreten kazanabiliyor mu? Aracılar üreticiyi mağdur mu ediyor; köşeyi dönmek için olmadık işler mi çeviriyorlar?
Son
yıllarda esnaf, tüccar ve müteahhitlerin bir kısmında aç gözlülük, tamahkârlık
ve aşırı kazanma hırsı aldı başını gidiyor. Parası olan o paradan daha çok
kazanmak için her yolu dener duruma geldi. Helal – haram kavramlarına dikkat etmedikleri
gibi, emeğe saygıyı ortadan kaldırdılar, ihtiyacı olanların gözyaşlarına bile
aldırış etmez duruma geldiler.
Halbûki biz
Ahilik teşkilatını kuran, ticarete, alış-verişe değişmez kurallar getiren,
ölçüyü aşana haddini bildiren, asırlar boyu süren bir merhamet medeniyetinin evlatlarıydık.
Dedelerimizin bırakın gırtlağından haram lokma geçmesini, haramın h’sinden bile
kaçtıklarını anlatan yüzlerce, binlerce darb-ı meselle büyüdük. Beyinlerimize
nasıl bir kapitalist zihniyet empoze ettiler ki, kalbimizi ve gönlümüzü çalıp
götürdüler! Hiçbir ölçümüz, ayarımız, merhametimiz kalmadı!
***
Öncelikle
Türkiye’nin dev marketlerinin sahiplerini ve çalışanlarını, Türkiye’de
sebze-meyve ve gıda maddelerine aracılık eden herkesi alıp bir merhamet
okulundan, kursundan geçirmek şart. O kadar acımasızlar ki… Sebzeyi, meyveyi,
ürünü alırken fiyatını o kadar düşürüyorlar ki, maliyetini dikkate almıyorlar
bile… Bir de aldıkları ürünün parasını 6 ay, bir yıl sonra verecek şekilde
üreticileri mağdur ediyorlar. Halbuki satarken peşin satıyorlar.
Bakın
üretim yapan bir ailenin genç kızı Eda Halıcı nasıl feryat ediyor:
“Biz bu
meyveleri bin bir zahmet ve zorlukla üretiyoruz. Ama sıra satışa gelince büyük
şirketler ve büyük çiftçiler tarafından eziliyoruz. Toptan satışta her zaman
problem yaşıyoruz. Çünkü büyük firmalar, küçük çiftçiyi düşünmediği için fiyatı
dibe vurdurmaya çalışıyor. Biz çok küçük oranlarda kazandığımız halde onlar
bizden kat be kat fazla kazanıyor.”
Eda, küçük
üreticilerin üretimi sürdürebilmesi için perakende satışın yeterli olmadığını,
toptan satışta da mağdur edildiklerini vurgulayarak şunları söylüyor:
“Hem
perakende satışa zamanımız yetmiyor, hem meyvelerimiz dalında çürüyor. Şu anda
benim tonlarca meyvem var ama satamıyorum. İki üç hafta için satamazsam bütün
bir yılın emeği çöpe gidecek. Çünkü toptancıların verdiği fiyatlar işçi yevmiyesine
bile yetmiyor. Toptancıya vermektense dalında bırakmayı tercih ediyoruz.
Neredeyse üretimi bırakma noktasına geldik.”
***
Sebze ve
meyveler dalında çürüyeceğine, aracı ve toptancıların tamahkârlığını
törpüleyerek uygun fiyatlarla taze taze soframıza gelmesini sağlayamaz mıyız? Üretime
özenen genç girişimcilerimizi mağdur etmeden küçük üreticileri destekleyecek
bir sistem geliştiremez miyiz? Gençleri üretimden soğutmak yerine onları tarımda
kazanmaya teşvik eden bir sistem kuramaz mıyız?
Verimli
topraklara, zengin akarsulara sahip ülkemizde tarımı geliştirmek için bu işin
uzmanları küçük üreticileri destekleyecek bir sistem üzerinde çalışamaz mı?
Devlet güneş enerjisinden elektrik üretenin enerjisini aldığı gibi küçük tarım
işletmelerine de destek olmanın bir yolunu bulamaz mı? Kooperatifçilik teşvik
edilemez mi? Bu hafta bu konuyu dikkatinize sunarak insanımızı düşünmeye sevk
etmek istedim. Birbirinden lezzetli kirazlar, kayısılar, çilekler ve çeşit
çeşit meyve ve sebzeler yemek için buna ihtiyacımız var. Avrupalılar gibi
karpuzu dilim olarak değil bütün olarak almak için…