Dalgalar her taraftan kuşatınca!..
Özünü kaybeden, fıtrat kanûnlarını ihlâl eden ve imânı
tam olarak içlerine sindiremeyen insanların ortak özellikleri; vefâsızlık,
şımarıklık ve nankörlüktür. Bu tip insanlar, bir belâ ve musibetle
karşılaştıklarında yani başları sıkıştığında derhal Allahü Teâlâya sığınıp
yalvarmaya ve bir daha asla kötülük yapmamaya söz verirler. Ancak kendilerini
emniyette hissedip selâmet ve bolluğa kavuşunca da; hemen Allahü Teâlâyı unutmaya
ve yüce hükümlerini hiçe saymaya başlarlar.
Âyet-i kerimede buyruldu ki: “Sizi karada ve
denizde gezdiren ancak O’dur. Hatta gemilerde bulunduğunuz zaman(ı
hatırlayın), o (gemiler), içinde bulunan (yolcu)ları hoş bir
rüzgârla yüzüp götürdüğü ve onlar da bununla neşelendikleri sırada, şiddetli
bir fırtına gelip çatar; dalga her taraftan onları kuşatır (hücûm eder).
Artık onlar kendilerinin tamamen kuşatıldıkları (ve kesin
kurtulamayacakları)nı sandıkları sırada artık dini yalnız Allah’a has
kılarak (içlerindeki benlik putunu ve diğer putlarını atıp samimi olarak) O’na
dua ederler: “Andolsun ki, eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden
olacağız,” derler.” (Yunus 22)
Âyet-i kerime, bu insanların sıkıntı zamanlarında sergiledikleri
davranışları çok çarpıcı bir misalle açıklamaktadır. Şimdi âyet-i kerimenin
ortaya koyduğu bu gerçeği maddeler hâlinde anlamaya çalışalım:
a) Hiç şüphe
yok ki, insanları karada ve denizde gezdiren; onlara hem karada hem de denizde
hareket edebilme güç ve kabiliyetini veren; bütün engelleri kaldırarak
gezmelerine imkân sağlayan kâinatın yaratıcısı Allahü Teâlâdır.
b) Düşünün;
limanda bir gemi yolcularını alıp hareket etmeye ve denizin ortasına doğru
süzülmeye başlıyor. Hava güzel, rüzgârın esişi güzel, manzara güzel. İnsanlar
keyifleniyor, neşeleniyor ve seviniyorlar… Fakat gemiyi su üzerinde yüzdürenin,
rüzgârı estirenin ve diğer bütün imkânları bahşedenin Allahü Teâlâ olduğu,
kimsenin aklına gelmiyor. Tam anlamıyla gâfil bir zümre…
c) Gemi rahat
bir şekilde yolculuğuna devam ederken müthiş bir fırtına kopuyor. Dağlar gibi
dalgalar gemiyi dövmeye başlıyor. Dalgalar vurdukça gemi suya batıp batıp çıkıyor.
Geminin kendini beğenmiş, nankör ve gâfil yolcuları perişan bir halde feryad-ü
figân ediyor, bağırışıp çağırışıyorlar. Dalgalarla çepeçevre kuşatıldıklarını
ve kurtuluşlarının olmadığını sanıyorlar. Tam bu çaresizlik içinde kalplerindeki
paslar çözülüyor ve Allahü Teâlâdan başka hiçbir gücün kendilerine yardım
edemeyeceğini anlıyorlar. Bunun için ihlâs ve samimiyetle Allahü Teâlâya yalvarıyorlar
ve ya Rabbi: “Eğer bizi bu felâketten sağ sâlim kurtarırsan hiç
şüphesiz artık şükredenlerden olacağız,” diyorlar.
d) Bu perişan
ve zavallı haldeki yalvarış ve yakarışları sebebiyle Allahü Teâlâ onlara
merhamet ediyor. Dolayısıyla fırtına etkisini kaybediyor, dalgalar duruyor ve
deniz sakinleşiyor. Yolcuların, ağızlarından fırlayacakmış gibi olan kalpleri yavaş
yavaş sükûnete eriyor. Nihayet gemi sahile yanaşıyor ve bütün yolcular karaya çıkıyor.
Fakat karaya ayak basar basmaz, hem atlattıkları
hayatî tehlikeyi hem de kendilerini bundan kurtaran Allahü Teâlâyı unutuveriyorlar.
Eskisi gibi azgınlığa, taşkınlığa ve haksızlığa başlıyorlar. İşte inançsızların,
isyankârların ve nankörlerin gerçek yapısı budur. Kuran-ı Kerim, bu hakikati
şöyle ortaya koyuyor:
“Fakat (Allah)
onları kurtarınca, hemen yeryüzünde yine haksız yere (hevâlarına uyarak)
taşkınlık yaparlar. Ey insanlar! Dünya hayatının geçici/değersiz menfaati için (yaptığınız)
taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir. Sonra dönüşünüz ancak bizedir. Biz de
yapmış olduklarınızı size haber vereceğiz.” (Yunus 23)
Allahü Teâlâ, bütün insanlara hitap ederek; yaptıkları taşkınlıkların kendi aleyhlerinde olduğunu ihtar buyuruyor. İnsanlar, zulümleri sebebiyle şu üç günlük dünyada geçici bazı menfaatler elde edebilirler. Ancak bunlar, yanıltıcı ve aldatıcı menfaatlerdir. Çünkü sonra ister istemez herkes mecburi olarak Allahü Teâlâya dönecektir. O da, bütün yaptıklarını kendilerine haber verecektir. İşte o zaman insanlar, dünyada iken işledikleri günahların vehametini orada anlayacaklar ama artık iş işten geçmiş olacaktır. Bilinmelidir ki, inkârcıların ve imanı zayıf olanların taparcasına gönüllerini kaptırdıkları şu fâni dünya zevkleri, cennet nimetlerinin yanında solda sıfır gibidir…