Dolar (USD)
34.48
Euro (EUR)
36.22
Gram Altın
2962.20
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
16 Ekim 2023

​Dalgalanmalar, politikalar ve beklentiler

Son aylarda, Türkiye ekonomisi çeşitli ekonomik göstergelerle dalgalı bir seyir izliyor. Ağustos 2023'te açıklanan Sanayi Üretimi Endeksi, yıllık bazda %3,1 artsa da aylık bazda %0,8'lik bir azalma yaşandı.

Faiz oranlarındaki artışla beraber perakende satış endeksleri, Ağustos 2023'te yıllık bazda %17,2 arttı, ancak aylık bazda %4,7 azaldı. Özellikle gıda, içecek ve tütün satışlarındaki artışa karşın, otomotiv yakıtı satışlarında düşüş dikkat çekti. Perakende ciro endeksi yıllık %87,5 artarken aylık %4,5 arttı. Bu artışın özellikle gıda, içecek ve tütün satışlarındaki yüksek büyüme etkili oldu.

TÜFE, yıllık %61,53 ve aylık %4,75 artarak enflasyonun ekonomi üzerindeki etkileri vatandaşı zorlamaya devam ediyor. Finansal piyasalarda, TL ticari kredi faizi %50'ye yükselerek Ağustos 2002 sonrasında görülmemiş bir seviyeye ulaştı. Kredi faizlerindeki bu artış, enflasyon ve ekonomik belirsizliklere bağlı olarak gerçekleşti. Bu durum, ucuz krediye erişim alışkanlığının sona ermesine ve kredi maliyetlerinin artmasına yol açtı.

Mevduat faizlerindeki artışa rağmen, enflasyonun hala yüksek seyretmesi nedeniyle reel getiri sınırlı kalıyor. Önümüzdeki dönemde reel getiriyi olumlu yönde etkilemek için enflasyonun düşmesi gerekecek. Ancak, beklenen enflasyon artışları mevduat faizlerinin reel olarak pozitif bir getiri sağlamasını zorlaştırabilir.

Görünen o ki; önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisi üzerindeki belirsizlikler devam edecek. Enflasyonla mücadele ve para politikası kararları, ekonomik istikrar açısından büyük önem taşıyor. Ayrıca, makroekonomik göstergelerin yakından takip edilmesi ve politika yapıcıların öngörülebilir bir çerçevede hareket etmeleri, ekonomideki dalgalanmaların etkilerini hafifletebilir. Reel sektör ve tüketicilerin talep belirsizliği nedeniyle kararlarını ertelemeden yatırıma devam etmeleri, ekonomik büyüme açısından kritik bir faktördür.

Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu zorluklarla başa çıkabilmek adına çeşitli önlemler alınabilir. Sanayi üretimindeki dalgalanmaları dengelemek için sektörel teşvikler ve teknolojik yatırımlar öncelikli olmalı. Perakende sektöründeki dengesizlikleri düzeltmek adına enflasyonla mücadelede etkili olabilmek için uzun vadeli, sürdürülebilir politikalar benimsenmeli ve para politikasıyla uyumlu mali politika izlenmelidir.

Finansal piyasalardaki dengesizlikleri hafifletmek için regülasyonlar güçlendirilmeli. Ekonomik belirsizliklere karşı şeffaf politikalar izlenmeli. Reel sektör ve tüketicilere yönelik talep belirsizliği giderilmeli.

Tüm bu değerlendirmeler mevcut küresel kapitalist sistem çerçevesinde yapılan değerlendirmelerdir. Ancak faiz artışı piyasada yatırımların azalmasına, perakende satış hacmindeki aylık azalmada olduğu gibi talep daralmasına neden olur. Azalan talep sebebiyle bazı holdinglerde işçi çıkarmaların başladığı haberleri gelmeye başladı. İşçi çıkarmalar arttıkça piyasada talep azalışı da hızlanacaktır. Bu durum enflasyonu düşürücü bir etki oluştursa da işsizlik gibi ayrı ve önemli bir probleme neden olacaktır. Enflasyonist bir dönemde işsizlik çok daha ciddi önemli bir problem olarak karışımıza çıkmaktadır.

Enflasyon ve işsizlik genellikle para politikası ile bağlantılıdır. Merkez bankaları, para arzını kontrol ederek enflasyonu ve işsizliği dengelemeye çalışır. Ancak, yanlış bir para politikası uygulaması, örneğin aşırı likidite sağlamak veya sıkılaştırmak, her iki sorunu da kötüleştirebilir. İşsizlik genellikle talep ve arz faktörlerinden etkilenir. Talep düşükse, işletmeler daha az işçi istihdam edecektir. Ancak gözden kaçırılmaması gereken bir husus var ki o da TÜİK verilerine göre işgücünün gelirden aldığı pay %38'den %31'e düşerken net işletme artığı %42'den %54'e çıkmış. İşgücünün gelirden aldığı payın azalması, genellikle gelir eşitsizliğini artırır. İşçilerin gelirlerindeki azalma, toplumun alt gelir gruplarını etkileyebilir ve sosyal eşitsizlikleri derinleştirmektedir. İşçi kesiminin gelirindeki düşüş, genellikle tüketimde bir azalmaya yol açar. İşgücünün gelirden aldığı paydaki düşüş, çalışan motivasyonunu ve bağlılığını etkiler. Düşük ücretler, işgücü verimliliğini ve iş tatminini olumsuz yönde etkileyebilir, uzun vadede bu durum işletmelerin rekabetçiliğini düşürür. Gelir dağılımındaki değişiklikler, genellikle ekonomik büyüme ve istihdam üzerinde etkilidir. Düşük gelirli kesimlerdeki harcamaların azalması, talep düşüşüne yol açabilir ve bu da ekonomik büyümeyi sınırlayabilir.