Dalgalanmalar, politikalar ve beklentiler
Son aylarda, Türkiye ekonomisi çeşitli ekonomik
göstergelerle dalgalı bir seyir izliyor. Ağustos 2023'te açıklanan Sanayi
Üretimi Endeksi, yıllık bazda %3,1 artsa da aylık bazda %0,8'lik bir azalma
yaşandı.
Faiz oranlarındaki artışla beraber perakende satış
endeksleri, Ağustos 2023'te yıllık bazda %17,2 arttı, ancak aylık bazda %4,7
azaldı. Özellikle gıda, içecek ve tütün satışlarındaki artışa karşın, otomotiv
yakıtı satışlarında düşüş dikkat çekti. Perakende ciro endeksi yıllık %87,5 artarken
aylık %4,5 arttı. Bu artışın özellikle gıda, içecek ve tütün satışlarındaki
yüksek büyüme etkili oldu.
TÜFE, yıllık %61,53 ve aylık %4,75 artarak enflasyonun
ekonomi üzerindeki etkileri vatandaşı zorlamaya devam ediyor. Finansal
piyasalarda, TL ticari kredi faizi %50'ye yükselerek Ağustos 2002 sonrasında
görülmemiş bir seviyeye ulaştı. Kredi faizlerindeki bu artış, enflasyon ve
ekonomik belirsizliklere bağlı olarak gerçekleşti. Bu durum, ucuz krediye
erişim alışkanlığının sona ermesine ve kredi maliyetlerinin artmasına yol açtı.
Mevduat faizlerindeki artışa rağmen, enflasyonun hala
yüksek seyretmesi nedeniyle reel getiri sınırlı kalıyor. Önümüzdeki dönemde
reel getiriyi olumlu yönde etkilemek için enflasyonun düşmesi gerekecek. Ancak,
beklenen enflasyon artışları mevduat faizlerinin reel olarak pozitif bir getiri
sağlamasını zorlaştırabilir.
Görünen o ki; önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisi
üzerindeki belirsizlikler devam edecek. Enflasyonla mücadele ve para politikası
kararları, ekonomik istikrar açısından büyük önem taşıyor. Ayrıca,
makroekonomik göstergelerin yakından takip edilmesi ve politika yapıcıların
öngörülebilir bir çerçevede hareket etmeleri, ekonomideki dalgalanmaların
etkilerini hafifletebilir. Reel sektör ve tüketicilerin talep belirsizliği
nedeniyle kararlarını ertelemeden yatırıma devam etmeleri, ekonomik büyüme
açısından kritik bir faktördür.
Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu zorluklarla
başa çıkabilmek adına çeşitli önlemler alınabilir. Sanayi üretimindeki
dalgalanmaları dengelemek için sektörel teşvikler ve teknolojik yatırımlar
öncelikli olmalı. Perakende sektöründeki dengesizlikleri düzeltmek adına enflasyonla
mücadelede etkili olabilmek için uzun vadeli, sürdürülebilir politikalar
benimsenmeli ve para politikasıyla uyumlu mali politika izlenmelidir.
Finansal piyasalardaki dengesizlikleri hafifletmek
için regülasyonlar güçlendirilmeli. Ekonomik belirsizliklere karşı şeffaf
politikalar izlenmeli. Reel sektör ve tüketicilere yönelik talep belirsizliği
giderilmeli.
Tüm bu değerlendirmeler mevcut küresel kapitalist
sistem çerçevesinde yapılan değerlendirmelerdir. Ancak faiz artışı piyasada
yatırımların azalmasına, perakende satış hacmindeki aylık azalmada olduğu gibi
talep daralmasına neden olur. Azalan talep sebebiyle bazı holdinglerde işçi
çıkarmaların başladığı haberleri gelmeye başladı. İşçi çıkarmalar arttıkça
piyasada talep azalışı da hızlanacaktır. Bu durum enflasyonu düşürücü bir etki
oluştursa da işsizlik gibi ayrı ve önemli bir probleme neden olacaktır.
Enflasyonist bir dönemde işsizlik çok daha ciddi önemli bir problem olarak
karışımıza çıkmaktadır.
Enflasyon ve işsizlik genellikle para politikası ile
bağlantılıdır. Merkez bankaları, para arzını kontrol ederek enflasyonu ve
işsizliği dengelemeye çalışır. Ancak, yanlış bir para politikası uygulaması,
örneğin aşırı likidite sağlamak veya sıkılaştırmak, her iki sorunu da
kötüleştirebilir. İşsizlik genellikle talep ve arz faktörlerinden etkilenir.
Talep düşükse, işletmeler daha az işçi istihdam edecektir. Ancak gözden
kaçırılmaması gereken bir husus var ki o da TÜİK verilerine göre işgücünün
gelirden aldığı pay %38'den %31'e düşerken net işletme artığı %42'den %54'e
çıkmış. İşgücünün gelirden aldığı payın azalması, genellikle gelir
eşitsizliğini artırır. İşçilerin gelirlerindeki azalma, toplumun alt gelir
gruplarını etkileyebilir ve sosyal eşitsizlikleri derinleştirmektedir. İşçi
kesiminin gelirindeki düşüş, genellikle tüketimde bir azalmaya yol açar. İşgücünün
gelirden aldığı paydaki düşüş, çalışan motivasyonunu ve bağlılığını etkiler. Düşük
ücretler, işgücü verimliliğini ve iş tatminini olumsuz yönde etkileyebilir,
uzun vadede bu durum işletmelerin rekabetçiliğini düşürür. Gelir dağılımındaki
değişiklikler, genellikle ekonomik büyüme ve istihdam üzerinde etkilidir. Düşük
gelirli kesimlerdeki harcamaların azalması, talep düşüşüne yol açabilir ve bu
da ekonomik büyümeyi sınırlayabilir.