Dalağı değil, aklı şişirmeli…
Önce şunu belirteyim: Aklı başında, vicdanı da
işbaşında olan her Müslüman, Ehl-i sünnet çizgesindeki ilim erbabını, hocayı ve
hizmet ehlini sever, müspet manada faydalandığı için de muhabbetten keyif
alır...
İslam’a hizmet adına hareket edenlere bakış açımız
nasıl olacak? Ölçü çok basit: Din adına
ve Kur’an’a hizmet adına meydana çıkanlardan ihlâsı ve uhuvveti hissedebiliyor
muyuz? Eğer şahsın hizmetteki duruşundan, okuyup – anlattıklarından, Kur’an ve çok
azim hikmetleri ve gayeleri bulunan Sünnet-i seniyyeye karşı bizde iştiyak ve
muhabbet katlanıyor mu? Vahdet bilincimiz oluşuyor mu? Evet, ise o kişi doğru yoldadır, o kişi dava
adamıdır, o kişinin gayreti alkışlanmalıdır… Değilse, bir yerlerin
adamıdır, fitne ya da şöhret peşindedir… Uyanık olmaz isek; FETÖ’nün aldatıcı
hitabına kanıldığı gibi sadece o hitap makamındaki kişiye muhabbet oluşur ve
onun şöhretinin cazibesine kapılarak, dava geri plana bırakılır. Bu aldanış ise
ne bize fayda verir, nede hizmet olur. Bu aldanmışlığın devamında ise Kur’an ve
iman davasına zarar verilmiş olur!
Küresel Fitne fücur merkezleri ve tevhit inancı
düşmanları, bu bilim asrında, ilim insanlarını bile hayrette bırakan Risale-i
Nurlardan başka tesirli bir dil ve reçete göremedikleri için Risale-i Nurları
kullanmaya karar verdiler. Başlangıçta FETÖ ve sonrasında Adnan Oktar gibi… FETÖ’nün
din üzerindeki tahribatı, insanların FETÖ’nün gerçek yüzünü tanımasıyla tamamen
ortadan kalkmadı, o ihanet, imaj ve yüz değiştirdi; yine arkada FETÖ ve ihanet
aklını onlara verenler ve de onların yeni kuklaları... Tamda FETÖ’nün gerçek
yüzü anlaşılmaya başlamıştı ki, birileri gençliği kandırmak için güya iman
hizmeti adına ortaya çıkartıldılar… Hem ne çıkış! Dalak şişiren komiklikler,
Risale-i Nurlardaki hakikatleri sulandırarak, ruhuna zarar vererek ve iman
reçetelerinin Müellifi Bediüzzaman hazretlerinin hizmet tarzı dışına çıkmakla
su-i istimal ederek, Kur’an ve iman hizmetinin ciddiyetine zarar vermişlerdir
ve vermeye devam etmektedirler… O usulsüzlüğe gösterdikleri sebatı Kur’an ve
iman hizmetinde samimi şekilde göstermiş olsalardı iman edenlerin kalitesi de,
sayısı da şimdikinden çok daha fazla olacaktı. Milyonlar takipçi yerine; binler hakiki iman sahibi ve vatanseverler
kazanılırdı...
Bediüzzaman, Risale-i Nur’ların ilk ve en büyük bir
talebesi olarak, nasıl ders yapılır, tefekkür için hangi adımlar atılır,
hastalıklı ve tam çileli bir hayatıyla ortaya koymuştur. Ağabeylerimiz de hem
Üstadımıza olan sadakatleri ve Nurlara olan bağlılıklarıyla o usulü esas
aldılar, günümüze kadar ulaşmasına vesile oldular. Tarzın bittabi olarak
müellif tarafından ortaya konmuş olması ve yüz binlerce samimi talebeler ile
netice alınmış olması; zaten provanın yapılmış olduğunu ve elbisenin de bu
millete cuk diye oturduğunu göstermiştir… Mevcudu
başkalaştırmak, başkalaşmaya başlamaktır. Durum böyleyken, yeni bir usul
denemek ve yaygınlaşmasına çalışmak fanteziye kaçmak gibidir... Stand-up tarzı ile ve medrese usulünden
uzaklaşmış bir ders, dersin ilmi tarafından, ciddiyetinden usandık demek
gibidir… Oysa imanın esaslarını ispat ve izah, kâinatta en ciddi bir
meseledir. Allah’ın varlığını ispat eden, Kur’an’ın Allah kelamı olduğunu,
beşer kelamı olmadığını delillerle vicdanın gözüne sokacak kadar muhteviyatı muazzam
bir ilim, güneş kadar ciddi, hava kadar latiftir, başka artistik hareketler
yapmaya lüzum yoktur… Sanmasınlar ki samimi Nur Talebeleri gülmezler
eğlenmezler. Elbette gülerler, elbette eğlenirler ama küçüğünden büyüğüne kadar
dershaneden içeri girdiğinde ya da ders başladığında hakikat laboratuarına
girdiklerini kavanozlara ve tüplere dikkat edilmesi gereğini bilirler. İşte
bunun için hem samimi Nur Talebeleri hem de Ehl-i Sünnet tarikatların
mensupları sohbet esnasında Levh-i Mahfûz’a vakarlı, şuurlu pozlar verirler… Tarikat ehli zikir işçisi; her Nur Talebesi
ise tefekkür işçisi olduğunu çok iyi bilirler, o hassasiyetle dinler…
Okuyan ve sohbeti yapanlarda o hassasiyet ve ciddiyetle okur anlatırlar. Stand-up
tarzı komikliklerle dalağı şişirmezler, ilmin ciddiyetiyle aklı ve hayranlığı
müspet manada şişirip, tefekkür vadilerinde dolaştırırlar… Zaten bizim
imanımızın inkişafı için ve Âlem-i İslam’ın selameti için aklımızın şişmesi;
tefekkürümüzün, ihlâsımızın büyümesine ihtiyaç var… Eğer usule uygun olursak; feyiz çok daha fazla olur, en önemlisi de;
fitne kapısı açılmaya fırsat bulamaz! Okuduklarımız, dinlediklerimiz hem içerde
hem de dışarıda bizi vahdete götürür. Böyle bir neticede; zulüm gören Müslüman
ve zalim İsrail kalmaz! Demek oluyor ki sadeleştirme ismi altında önce
risale-i Nurları tahrip etmeye kalkmak ve sonra sulu ve gevşek tavırlı ders
yaptırmak Müslümanların vahdet bilincini ortadan kaldırmaktır, aklı ilmin
ciddiyetinden uzaklaştırmaktır… Oysa insanlığın kurtuluşu bizim ve tüm
cemaatlerin samimi ve ciddi dava adamlığına bağlıdır. Zaten samimi ve gerçek
dava insanları FETÖ gibi başkalarının kuklası ve adamı olmazlar, her türlü
menfaatten, şöhretten, tıklanma ve takipçi krizinden uzak dururlar… Risale-i
Nurların tesirini bilen küresel Fitne fücur merkezleri, şöhret, takipçi ve
tıklanma meraklısı ağzı laf yapmayı da becerenleri FETÖ gibi finans ederek, bu
hakikat denklemini bozmak, düşünmekten tefekkürden uzaklaştırmak, derin
meseleleri sulandırmak istiyorlar… Dikkat
edin; insan bir yerden eğlenerek gülerek çıkıyor ise oradaki ilmi meselelerden
akılda pek bir şey kalmadığını, sadece komikliğin kaldığını göreceksiniz...
Oysa ilmin ciddiyetine uygun, gerektiğinde de dalağı değil aklı oynatan;
tefekkürde derinlere daldıran latifenin yapıldığı yerden çıkan insanların
topladığı manevi mahsulât çok daha farklı olur. Şükürler olsun: Dershane ve dersin usulüne uygun Risale-i Nur dersleri
ve sadık talebeleri çokça mevcuttur. İnternette risale dersi yapanların
içinde tarzın dışına çıkmayan, elinde tuttuğunun ve okuduğunun elmas değerinde
olduğunun farkında olanlar var, sizler onları çok iyi tanıyorsunuz. Elbette gerekli
izahı da kendini nazara vermeden yapanlar da var… Allah, ihlâsla ve başka
maksatlarla için hizmet yapmayanların hepsinden razı olsun… Bir yerlerden
fonlanarak ya da şöhret sevdasına kapılarak Stand-up tarzı ve dershane
usulünden uzak ders yapanlara da Mevla’m uyanmayı ve işin ehemmiyetini anlamayı
nasip etsin. O enerjiler, o kabiliyetler Rıza-i ilahi dairesinde ve Risale-i
Nur’ların hizmet tarzı dışına çıkılmadan yapılan derslerle millet kazanır,
uhuvvet kazanır ve vahdet kazanır… Risale-i Nurlarda ki her bir reçete, bize
sözün köşkü, çınarın altı ve birbirimize de muhabbete maksattır. Biz talebelere düşende; talebeliğe ve
dershane adabına uygun hareket etmek ve ihlâs ve uhuvvetle kitapların hakkını
vermektir. Denenmiş ve neticesi de ağabeylerimizle ve milyonlar Nur
Talebeleriyle alınmış fıtri tarzdan, Yüze Mevla’m bizleri geri bıraktırmasın…
Allah, hepimizi hizmet-i Kur'aniye de sebatkâr eylesin. Âmin…
Son söz: Carl Sagan, dünya için ciddi bir tavırla; çok
uzaktan bakılınca silik ve mavi bir toz zerresi gibi diye tarif etmesine
mukabil, bizlerinde, dünyanın yaratıcısı, kâinatın mimarı ve mevcudatın
tasarımcısı olan Allah’ı ispat eden eserleri daha bir ciddiyetle okumamız ve
tarif etmemiz lazımdır…