Dağlar Dağlar
-İçimden memleketim geçer. Yaşananlar geçer. Mülteci kardeşlerime dönüp şunu derim sessizce: "Biliyor musunuz? Daha düne kadar biz de kendi memleketimizde birer sığıntı gibiydik."
Sonra başım önümde işime, gücüme, aşkıma, davama bakarım! Aldırmam yaşanan olumsuzluklara...Yaşamaya bakarım.
...
Dünyaya itildik mi? Yer mi bizi çekti, bilmiyorum. Bir imtihan çekimi var muhakkak. Lakin yerçekimine reddiye yazan bir miraç, bir çıkış telaşı da hep var, içimizde. Biliyoruz.
Dünyaya, o bilmediğimiz alemden itilip geldikten sonra, dünyada itilmeye devam edilenlerin olduğu bir gerçek. Birbirimizi ite kaka yaşamamız, hayatı sadece maişet/geçim derdi için geçimsizlikler yurduna çevirmiş olmamız bunun ispatı olmalı.
İnsan, bir parça karnı tok ve sırtı pekken hemen gönlünün açlığını düşünebilir mi? Yoksa karın açlığını hiçe sayıp, bir an bile, en küçük açlığa dayanamamak mıdır gönlün hakikati, bilinmez. Bir parça karnını doyururken bile, o doyurmanın niteliğini belirleyen gönül emirleri ve nehiyleri olmalıdır illa ki. İlla ki manevi bir disiplini, içine sinen bir neşesi olmalıdır.
Çok kederliyken mesela, unutur açlığı, susuzluğu insan. Ölümüne unutur da, ölüm ona isyan ettiğinden; bir lokmaya, bir yuduma kem bakarak uzanır.
Açlık; sanıldığının aksine sadece karın açlığı olmadı hiçbir zaman. Kim bilir, herkesin evvela gönül gözü doysaydı, herkesin karnı da doyar, aç insan kalmazdı. İnsan ekmeği dilenmek zorunda kalmazdı o zaman. Çünkü bölüşürdü. Ekmeği sakınmazdı birbirinden. Atmazdı.
İnsan sevgiyi dilenmezdi. İnsan aşkı, böylesine sığ yaşamak suretiyle, kalbini bir kenara fırlatmazdı.
Yok yok. Güçlü ve mutlu bir anlamı aramalıyız. Aç açıkta yaşanmadığı gibi, anlamsız hiç yaşanmıyor. Böyle amaçsız, böyle serseri yaşanmıyor. Bu başa bir düş koymalı! Bu kalbi yerinden oynatan bir aşkı ağırlamalı.
Anlamlılığa...Hikmete heyecanlanmalı, neden ve sonuç bilincine. Beklemeli onu, istemeli, merak edip aramalı sormalı. Düşünmeli ince ince. Sancılanmalı. Fikretmeli. Bulduğunda heyecandan bağırmalı bir kalp makamıyla dosta, düşmana...Anlamın inceliğinden ses vermeli. Sus vermeli insan.
Herkesin bir dağı olmalı. Yükseldiği bir düş mekanı. Bir kitap sayfası. Sayfalarıu2026 Hayret albümüu2026 Olaylarıu2026 İnsanları, dostlarıu2026 Kütüphanesiu2026 Kendini bildiği bir mektebi olmalı.
Bir deniz sakinliği. Bir teras kat belki bir bodrum kat. Fakat illaki düşünce ile yükselişi. İlla ki yürüyüşü içine içine. Ve en dışına. En yukarısına! En, enu2026
Bir toprak üstü veya karıncaların ayak sesinin duyulabildiği... Muhakkak düşünerek çıkması fakat. Muhakkak miraç huylu basamakları sakinlikle veya koşar adım bir inip bir çıkması lazım.
Herkesin heyecanlı bir sarplığı, merdivenli bir göğü olmalı.
Herkesin bir Sina'sı, Zeytin dağı, bir Hira'sı olmalı şu dünyada...
Çok yüksek veya biraz kolay çıkılan. Sorgulamalarla, merak ile, hikmetini sual ile; cevapları yaşayarak, daha iyiyi, en iyiyi arayarak geçirilen bir zamanı, yani ömrü olmalı. En sonunda düşünmeyeceği tek zamanı, beyninin o istirahati, o geçici noktası; ölüm olan bir ömrü olmalı insanın.