Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.14
Gram Altın
2963.29
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 May 2023

​D. Mehmet Doğan ve"1932 Dinî İnkılâp Yılı" üzerine

Tarih, bu günün insanının dünden ders alıp yarına emin adımlarla yürüyebilmesi için yüzleşmesi gereken bir aynadır. Nasıl ki her sabah evden dışarı çıkarken saçımızı, başımızı, elbisemizi ayna karşısında düzeltiyorsak devlet idarecileri de tarih aynasına bakarak politikalarımızı, kararlarımızı, kanunlarımızı, planlarımızı gözden geçirmek zorundadır.

Tarih öyle bir muallimdir ki sesi dünden gelir ancak yarına giden yolda ayak izleri bizlere rehberlik eder. Eğer ondan gereken dersi almazsak Mehmet Akif merhumun “Târîh»i «tekerrür» diye ta’rîf ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” dediği gibi geçmişin hatalarını tekrar etmek durumunda kalırız.

İşte tam bu noktada tarih yazıcılığının usulü ve sıhhat derecesi devreye giriyor. Zira yanlı ve yanlış bir tarih yazımı okuyana elbette ders veremeyecektir. Tarihi gerçeklerin tahrif edilmek suretiyle imal edilen tarih aynası; şişmanı zayıf, cüceyi dev, devi cüce gösteren bir illüzyon aynasından başka bir şey olmayacaktır.

Özellikle Batılılaşma İhaneti isimli eseriyle fikri alt yapımızın teşekkülünde emeği ve etkisi olan kıymetli üstadımız D. Mehmet Doğan’ın son eseri olan “1932 Dinî İnkılâp Yılı” kitabı da önümüze konulan bu illüzyonist, sahte tarih aynasını asli ve gerçek ayarlarına döndürmek için yazılmış bir eser hüviyetinde. Zira önümüzde adına tarih denilen metinler, maziyi unutturtmak isteyenlerin elimize tutuşturduğu yalan, yanlış şeyler ile gerçeklikten fersah fersah uzak, muharref, tamamen ideolojik kurmaca efsaneler, masallar ve hikâyelerden başka bir şey değil. Doğan da kitabında bu yalanları belgelerle tek tek çürüterek, “gerçek tarihi” gün yüzüne çıkarmak için çaba sarf etmiş.

Tarih ile kendi çapında yüzleşmeyen ve önüne konulan metinleri tarih olarak kabul etmiş birileri için bu kitap elbette şok etkisi yapacaktır. Ancak birazcık bu işleri kurcalamış olanlar ise “bu da mı olmuş, pes yani” diyecekleri hadiselerle karşılaşacak.

Kitapta 1932 yılını genel olarak ezanın Türkçe okunduğu, salânın kaldırıldığı, dilimize en öldürücü darbeyi vuran ilk dil kurultayının yaşandığı, kendi öz musikimizin konservatuvarlarda eğitiminin yasaklandığı bir yıl olması yanında ekonomik, siyasal ve sosyal buhranların yaşandığı bir yıl olarak okuyoruz.

Şubat 2023 tarihinde Yazar Yayınları arasından çıkan 324 sahifelik kitap sunuş ve giriş kısımlarından sonra, “1930’ların Dünyası”, “Son İnkılâp: 1932”, “İnkılâbın Tereddisi”, “Yasaklanan Medeniyet Yahut “Musiki İnkılâbı” ve “Müteferrik Bahisler” başlıklar halinde beş bölümden ve eklerden oluşuyor. EK bölümünde ise 1932 yılında yayınlanan gazetelerin kupürleri de yer alıyor.

Her bölümde insanı hayretlere düşürecek hadiseler büyük bir merak unsuru oluşturması, okurun kitabı elinden bırakmadan okumasına ve kısa zamanda bitirmesine vesile oluyor. Bu akıcılığın arkasından gelen yakıcılık ise uzun bir müddet yüreğinizden, belleğinizden gitmiyor. Keşke bunlar olmasaydı demekten kendinizi alamıyorsunuz. Zira yakın geçmişte yaşanan bu hadiseler ve onların etkisi hâlâ bugün bile gündemi meşgul etmekte, bu hatalardan ders almayı bırakın onları savunan ve daha fazlasını yapmak isteyen çevreler etrafına topladıkları zihinleri ifsat etmek için dünkülerden daha çok bir gayretkeşlik içindeler.

Örneğin Türkçe ibadeti zorla kabul ettirmek için ilk başvurulan metinler doğrudan Kur’an tercümesi olmadığı gibi Fransızların kendi dinlerinin tahrifatını saklamak için kasıtlı olarak yanlış tercüme ettiği bir kitabın Türkçeye çevrisi olması ve zamanın Diyanet İşleri başkanlığının bu kitap hakkında sert eleştirileri olduğunu ve bu kitabın Kur’an Meali olamayacağı itirazını bu kitaptan okuyoruz. Bu konuda Mehmet Akif ve Elmalılı Hamdi Yazır merhumlara yapılan baskıları da… Kur’an’ın tercümesindeki asıl amacının insanların onu doğru öğrenmesi olmadığını da…

Musiki inkılabında bir gazetenin açtığı itiraz kabilinden yapılan cılız soruşturmaya bile tahammül edilemediği ve Falih Rıfkı’nın bu işin mütehassısı olmadığı halde sert cevabı ile ortalığın suspus ettirildiğini de bu kitaptan öğreniyoruz. Kaldı ki Batılı anlamda konservatuvar kurulması ve musiki de reform yapılması için getirilen Prof. Jozep Marks’ın bile “konservatuvarda Türk müziği öğretimi yapılmalı” diye rapor vermesine rağmen 1976’ya kadar Türkiye’de resmi anlamda ve konservatuvar düzeyinde Türk müziği öğretimi yapılamadığını da…

Yine 1932 yılında üniversite reformu için Avrupa’dan çağrılan uzmanlar arasında Prof. Albert Malş yaptığı araştırmalar neticesinde hazırladığı raporda “Darülfünun kapatılmasın” diye fikir beyan etmesine rağmen kapatıldığını da kitaptan öğreniyoruz.

Dış politikada da bugünün insanın anlayamayacağı şeyler yaşandığını da kitaptan öğreniyoruz. Yunanistan ile olan ilişkiler, yıllarca bizi arkadan vurdu denilen Şerif Hüseyin ve oğlu Kral Faysal ile olan ilişkiler de tüm çıplaklığıyla kitapta yer almış. Bir resepsiyonda Mısır murahhasının fesli olduğu için yaşadığı muamele nedeniyle çıkan uluslararası skandal da…

Tabi ekler bölümünde konulan o günün gazete kupürleri bu günün devrim müdafilerinin “bunlar yapılmadı, iftiradır” söylemlerini de yalanlıyor.

Keşke böylesine önemli bir kitapta indeks de olsaydı diyor sözü daha fazla uzatmadan kitabın içeriğini merak eden okurlarımızı kitabı okumaya devam ediyoruz. Ayrıca D. Mehmet Doğan üstadımızdan yeni kitaplar beklediğimizi de belirtelim.