Çürüme
Çürüme; tökezleyen oluşun yokluk çamuruna batması, her yekinmede biraz daha bataklığa saplanmasıdır. Çürüme; eylem düzeyinde, ‘kendini inkar’ noktasındaki bilinçsizlik sürecine özgü savrulmanın nihai aşamasıdır. Varoluş gerekçesinden uzaklaşmış, varoluşuna ihanet işlevidir. Canlının, olgunlaşma ve kendini itmam istikametinden sapan eylem yönünün vardığı son noktadır. Bu tarafıyla, kokuşmadan sonraki aşamadır. Yıkım söz konusu olduğunda önce bozulma gelir, ardından kokuşma ve en nihayet çürüme son noktayı koyar. Bu yönüyle bakıldığında bozulma, telafisi kolay ve geri dönüşü her daim hasarsızlığı da barındıran; kokuşma, telafisi zor ve geri dönüşü mutlaka sekeri içeren; çürüme ise artık geri dönüşü olmadığı için her durumda ayrışmadan kaynaklı yokluğun yeni bir sistemin parçaları için bir araya getirilme potansiyelini taşıyan bir süreci içerir.
Çürümenin geçiş kipi küflenmedir. Küf, bir yönüyle hala yaratıcı bir potansiyele sahiptir. Uygun zemin bulduğunda yeşermenin, bulmadığında ise kurumanın kaçınılmaz olduğu duraktır. Çürümenin küflenme hali rahmetle buluştuğunda Yaratıcının en büyük mucizelerinden birine yol açar: Yeşerti! Çürümeye yeniden doğuş imkanı sağlayan, donukluğu çözüp dağıtarak akışkanlık bahşeden güç, küfün uçlarına yerleştirilmiş yaratıcı kımıltıdır. Çürümenin küf hali bir eliyle kokuşmaya tutunduğu için kuruma ve bir daha geri dönmemek üzere yokluk çukuruna yuvarlanma, diğer eliyle yeşertiye tutunduğu için filiz verme ve tomurcuklanma zemininde varlık alanına uzanma ve oradan yeni bir hayatın başlangıcına adım atma demektir. İkinci anlamıyla çürümenin temsili bakımından küflenme, varoluşun ve türlerin devamlılığının garantisi olma işlevini de haizdir. Naylon, kendisinde çürüme ve küflenme potansiyeli çekilip alındığı için canlılık karşıtı ve kötü; toprak, kendisinde çürütme gücü bulunduğu için yeşerti zemini ve değerlidir.
Genellikle negatif bir çağrışıma sahiptir çürüme ama onun olumsuz işlevler yüklendiği asıl alan ruha dair olandır. Ruh çürümesi doğrudan olumsuz bir dönüşüme işaret eder ve her olumsuz dönüşümün, kitleselleşmesi yoğunluğu artırır. Toplumsal anlamda çürüme bozulmanın metastaz yapması, kokuşmanın alenileşmesi, genel geçer kurala dönüşmesi ve yadırganır olmaktan çıkmasıdır. Normatif anlamda çürümüş toplum, normun tam da sapma değerlere indirgenmesi, kötülüğün kışkırtılması, yaygınlaştırılması ve kurumsal bir boyut kazanmasıdır. Çürüme, böylece, derinlerdeki hastalığın yüzeye çıkması ve hastayı yüzeyde temsil etmesi, hastanın temsiline dönüşmesidir ki toplumsal çözülmenin olduğu toplumlar, dışarıdan bakanlar tarafından tam da bu yüzden ‘hasta’ olarak görülür. Artık böylesi bir toplumda ilkesizlik ilkeye dönüşmekle kalmamış, meşru olmanın da ötesine geçerek bir özenti rekabetine dönüşmüştür. Zorunlu olarak, bozulmayla başlayan sınır ihlali, kokuşmayla sınır karşıtlığına, çürümeyle ise sınırların birbirinden tamamen kaybolduğu amorf kötülük alanına evrilmiştir. Düzen tam da sınırların birbirine karışmaktan mütevellit görünmez olduğu, her bir parçanın kendini kendinden uzak bir yerde bulduğu ‘balçığımsı’ ortamda kendini yeniden tahkim etme imkanı bulur ki bütün yeşertiler kaosla doğuştan ilişkilendirebileceğimiz böylesi balçıklı ortamların ürünüdür.
Özellikle toplum söz konusu olduğunda burada elbette en kötüsü kokuşmadır. Çünkü bozulma geriye dönme anlamında belli kolaylıkları; çürüme ileriye yönelme anlamında belli kolaylıkları içerirken kokuşma ne birinciye ne de ikinciye yakın olduğundan çok daha sancılı bir süreci ihsas eder. Bozulma ile çürüme geriye ve ileriye belli geçiş kipleri barındırmanın potansiyel yaratıcılığına sahipken kokuşma sabit bir yok oluş kipi olarak sadece yokluğa yönelik kodları barındırır.
Çürümenin söylediği şey, dibe vurmadır ve mutlaka yeni bir başlangıç saatini haber verir. Gözleri ölüme yöneliktir çürümenin, dolayısıyla dağılmanın son kertesidir ve dağılma yeniden toparlanmanın işaret fişeğidir. Tazeliğin köküdür çürüme, yeniden başlangıcın yüzey altı kıpırtısı…
Çürüme bir süreç tamamlanması olarak da adlandırılabileceği için eşyanın özünden kaynaklı bir solmayı da ifade eder. Bu, çürümeye yönelik bakışın, kokuşmaya yönelik olan kadar negatif olmayışının gerekçesini de verir bize. Çürüme, işlevini tamamlamış kötülüktür. Hareketsiz negatiflik… Kokuşmadan farklı olarak çürüme, alenileşen kötülüğün her an kalp spazmı geçireceği yerde durur. Çürümenin küfle ilişkisi ve küfün belli şartlarda faydalı oluşu da yine bu dibe vurmanın fiziksel bir karşı refleksle yukarı çıkmayı besleme eğilimidir.
Her çürüme bir yeniden toparlanma değildir bununla birlikte. Çürümüş her ayrışıklıktan bir yeşerti habercisi gibi bahsedilemez. Çürümenin yeşertiye dönüşmesi için rahmete ihtiyacı vardır. Yukarıdan aşağıya inen/indirilen bir rahmet ancak bütün o birbirine girmiş, birbirinin sınırlarını ihlal etmiş devasa negatif yayılışın arasına dalıp her birinden yeni uçlar açtırabilir. Betona çiçek açtıran, kuvvet, toplumsal çürümüşlüğün arasından yeni filizlerin fışkırmasına fırsat verir ki bu fırsat veriş, bir imkan tanıma olarak kaderin olgusal ve yatay tarafının karşısına mutlak ve dikey bir yüz eklemesiyle ilgilidir.
Rahmetle buluşmayan çürüme ise olsa olsa kurur. Kuruma bir yok oluştur. Zaten çürümeyi bekleyen iki sonuç vardır: Ya rahmete kucağını açarak yeniden başlama ya da rahmetten nasipsiz, yok olup gitme… Bireysel olarak insan hayatını bekleyen iki yönden birinin iyilik, ötekinin kötülük oluşu gibi toplumsal olarak çürümeyi bekleyen iki farklı kader çizgisidir bu. Her şeye rağmen, dokuları arasında rahmet damlaları barındıran çürümüş toplumlar bir gün mutlaka ışığa merhaba der ve zaten bizim beklediğimiz de odur. Çürümeyi bozulma ve kokuşmaya üstün tutan da, onu mucizeye tahvil eden de içindeki bu rahmet potansiyelidir. Kayaları bile ortadan ikiye yarıp kuru bir incir çekirdeğinden devasa incir ağaçları göğerten bir irade için, çürümekten yorgun düşmüş toplumların göğsüne yağmur indirip her çürümeden bir sürgün çıkarmaktan daha kolay ne olabilir?
Bizim gibi toprağını gözyaşıyla suladığı kayaları eriterek elde etmiş toplumlar için çürüme olsa olsa göz kamaştırıcı bir yeşertiyi haber vermekten başka ne anlama gelebilir ki?