Cumhurun bayramı
Flama, afiş, Atatürk’e tapınma, eylemsiz söylem, özde olmayan sözler ve cekcaklarla balolarda kutlanan bir bayram olmayı hakketmiyor 29 ekim.
Acı ama gerçek olan
sayısız yaşanmışlıklarımız var, bunlarla yüzleşip hatadan geçte olsa dönmek
için bir tarih bir milat olmalı 29 ekim.
Yaşım nedeni ile son
yarım yüzyılı acısı ile tatlısı ile yaşamış ve bugün bu kadarı da olmaz denen o
kadar çok olmaz denen olmuşu görmüş bir yurttaş olarak içimdekileri dökmem
elbette bu makalenin konusu değil.
68 kuşağı ve bizim
nesil, kendi doğrularına ve değerlerine zıt düşen cumhuriyetimizin
kuruluş felsefesinden sapmışlığın eza ve cefalarını bizzat yaşadı.
Cumhuriyetimiz
dualarla kurulmuş ve din hanesinde İslam yazılmış olduğu halde, cumhuriyeti
koruma ve kollama adı altında yıllarca dinimizle, inancımızla savaşılmış
ve bu uğurda yaşanmadık kepazelik bırakılmamış.
Kurulduğu günden
bugüne onlarca ihtilal, muhtıra ve dine diyanete baskı ve özel hayata müdahale
türünde her türlü kepazelik hep cumhuriyeti koruma adı altında yapılıp, adı
istiklal olan sözde mahkemelerin verdiği ucube kararlarla sağdan soldan gençler
dar ağacında sallandırılıp, yaşını başını almış mütedeyyinler şapka uğruna
kellerinden olunca, 29 ekimler halk tabanında kutlanmaktan çok bir avuç zinde
tarafından halkın değerlerine küfredercesine balolarla danslarla kutlanmış.
Dualarla açılan TBMM, zamanla
din düşmanlığının zirvesini yaşatacak kararlara imzalar atarak yurttaşlar
nezdinde büyük güven kaybı ile halktan kopuk bir sistemin adeta emniyet supabı
olmuş.
Adı cumhuriyet olmuş
ama uyguladıkları ile cumhuru çileden çıkartmış ve rejime muhalefet edelim
derken devletimiz yıkılmakla karşı karşıya kalmış ve insanlar çareyi şuculukta
buculukta aramak gibi bir çaresizliğe itilmiş.
Yaşanılan bu
garabetlerde şunu bunu suçlamaya gerek yok, en büyük suçlu kim sorusunun
cevabı aslında belli.
İstanbul’u kim
işgal etti ve kim sonlandırdı sadece buna bakmak, gerçeğe yaklaşmak için belki
de ilk adım olarak doğru bir başlangıç olabilir.
Değerli okurlarım
rejimle devleti karıştırmadığımız sürece doğruya yaklaşmada ve bulmada büyük
bir engel önümüze çıkmaz.
Devletimizi idare
edenlerin yanlışları üzerinden devlet düşmanı olmaya hiç gerek yok. Hatta
Cumhuriyetimizi bu hatalardan dolayı suçlamak ve başka yollara tevessül etmeye
de gerek yok.
Devlet çatısı
olmadığında veya çatırdadığında olabilecekleri gözlemlemek için etrafımızdaki
irili ufaklı devletlerde yaşanılanlara bakmak kafi.
Her ne şartta olursa
olsun devletimize sahip çıkmalı, ,onu içerden veya dışardan çökertmek
isteyenlere karşıda birlik ve bütünlük içerisinde teyakkuzda olmalıyız.
Osmanlı dedelerimizin
temelleri üzerine kurulmuş olan Cumhuriyetimiz artık geçmişine küfretmemeli,
yakın geçmiş tarihin karanlık dehlizlerinde saklanmaya çalışılan acı gerçekler
daha fazla saklanmamalı ve hatta yanlışları ile yüzleşebilmeli.
Çünkü gerçeklerin er
ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var ve bu huy yüzünden rezil rusvay olmuş
sayısız liderler önderler ve yönetimler var.
Gücün, haktan hukuktan
üstün olduğu tüm sistemler er ya da geç tarihin çöp sepetinde yerini
almıştır.
Devletimizi ve genç
Cumhuriyetimizi kirleten zindelerin azınlık iktidarı artık yok. Konuşan
tartışan yanlışa yanlış diyebilen bir toplumuz.
Millet hür iradesi ile
kararını veriyor ve kimi isterse onu seçerek idare ettiriyor.
Seçme gücünü eline
alan necip milletimiz bu gücünü bundan böyle kimseyle paylaşmaz kanaatindeyim.
Nitekim 15 temmuzda ve
gezi benzeri kalkışmalarda gösterdiği onurlu dik duruşu ile bu karalılığını
göstererek oturun oturduğunuz yerde tepkisi ile taşı gediğine koymayı da
beceriyor.
Bu gerçeklik yüzünden
yeni Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi devam ettirilemez.
Sağdan soldan gelen
çatlak seslere milletimizin karnı tok olduğu için çağdışı gerici özlemcilere
avuçlarını yalatır ve kolay kolay geriye de gitmez.
Nice güzel yıllara
diyerek makalemi sonlandırıyor ve cumhuriyet bayramımızı bu şuurla sözde değil
özde tebrik ediyorum.
Sağlık ve mutluluk
dileklerimle.