Dolar (USD)
32.60
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2413.98
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 Kasım 2021

Cumhuriyet'in Yunus Emre'si

Kan uyumu çok önemlidir. Tersi nasıl ölümcül sonuçlara yol açarsa düzü de o kadar dirilticidir. İnsan, hayvan veya nebat.. kanlarının uyum gösterdiği muhatapları bulunca olduğundan çok daha canlı, çok daha diri, çok daha güzel görünürler. Kan uyumu, canlı oluşun varlığını sürdürme yolundaki serencamının belki de en önemli noktasıdır. Bitkilerde aşılanma, hayvanlarda ekosistem, beşeriyette ruhların uyumu her birinin kendine özgü nitelikleri sunmasının, türevleştirmesinin ve çoğaltmasının en önemli gerekçeleridir ve öyle görünüyor ki burada da sentez, canlılığını sürdürmenin yanı sıra uçlarda meyve vermenin yegane yoludur.

Belki de bu amaçla, hem geçmiş ile mevcudu hem de mevcudun mekana dağılmış parçalarını birleştirmek için Cumhuriyet Üniversitesi, vefatının 700. yıl dönümü vesilesiyle Yunus Emre anısına bir sempozyum düzenledi. Rektör Prof. Dr. Alim Yıldız, bilim kadar sanata, kültüre, edebiyata da değer veriyor ve hem onun hem de yardımcısı Prof. Dr. Hakan Yekbaş’ın edebiyatçı kimliğinde üniversite üzerinden Sivas şehri, adına layık biçimde sayısız sanatsal, kültürel ve edebiyat şölenine konukluk ediyor. Böylece biz de kan uyuşmazlığının yarattığı kaoslara, kan uyuşturmasının peyda ettiği uyuşukluklara inat, yöneticiler ile şehirlerin kan uyumunun nelere kadir olduğunun şahitlerine dönüşüyoruz.

Sempozyum, Yunus Emre’nin ruhuna uygun biçimde memleketin farklı üniversitelerinden pek çok nitelikli bilim insanına ev sahipliği yaptı. Onun; “ben gelmedim davi için/benim işim sevi için” mısralarında dile getirdiği gibi, oraya toplanan, orada buluşan insanlar da onun yeryüzüne saçtığı sevgi tohumlarının çiçeklerinden bir demet sundular. Sempozyumda kimler yoktu ki? Prof. Dr. Bilal Kemikli, Prof. Dr. Rıdvan Canım, Prof. Dr. Kemal Tavukçu, Prof. Dr. Mehmet Çelik, Prof. Dr. İsmet Emre, Doç. Dr. Dursun Ali Tokel, Doç. Dr. İbrahim Baz ve daha niceleri… Yunus Emre’nin şehir telakkisinden edebiyatımızdaki yaşnamelere, Yunus Emre şiirinde söz ve kurgu meselesinden onun hakkındaki menkıbelerin sembolik çözümlemesine, Yunus Emre’nin entelektüel hayatımıza verdiği katkıdan onun sevgi anlayışına kadar dilde de pahada da ağır bir hayli mesele masaya yatırıldı, tartışıldı, paylaşıldı ve Yunus’un temiz nefesi Sivas Cumhuriyet Üniversitesi kampüsünden dünyaya şerha şerha belki de bir gün, bir yerde, kendilerini anlayacak birileriyle buluşmak için atmosfere yayıldı.

Baştan beri, hayatın bütün güzellikleri kan ve ruh uyuşmasına dairdir. Kan uyuşması bedenin, ruh uyuşması zihnin esenliğinin garantisidir. Kapalı devre sosyal hayat, insan ve kültür kendini bir yere kadar taşır, ancak kendini aşmak, sınırlarının dışına çıkıp dünyanın başka taraflarına varmak için açık devreye dönüştürülmesi gerekir ki bu da ancak birbirinden farklı insanların, birbirinden farklı iç dünyaların yan yana gelerek kan ve ruh uyumu temelinde yeni fikirler üretmesiyle mümkündür. Bu manada gerçekten sıra dışı arkadaşlarla tanıştık, hem Yunus Emre’ye hem de hayata dair yeni bakış açılarına tanık olduk.

İki günlük organizasyon tam anlamıyla mükemmeldi. Sempozyum konuşmalarının ardından yemekler yendi, bir sonraki gün yapılacak olan kültürel gezi için herkes istirahata çekildi. Ertesi gün zengin bir kahvaltının ardından, bazen çiseleyen, bazen açan havada Divriği Ulu Cami için yola koyulduk. Özellikle Kangal’ı geçtikten ve Çetinkaya’nın o geçit vermez dağlarını aştıktan sonra yeni bir coğrafya, yeni bir iklim, yeni bir renk alaşımı karşıladı bizi. Başı dumanlı dağlar, güze belenmiş ağaç gövdeleri, kırağı düşmüş bozkırlar, biçilmiş tarlalar, uzakta, kendi halinde akan dereler, küçük dünyasında hayatın anlamını arayan köyler, mezralar… Adeta Sivas’tan çıkmış da başka bir beldeye gelmişçesine başka, yeni bir mekan karşıladı bizi.

Divriği o eski, bildiğimiz Divriği… Kadim kültürlerin neredeyse bütün izlerini gölgeleriyle barındıran, yüzeye çıkarmak için kendini zorlama gereği duymayan, ama her tepesinde bizden önceki insanların iz bırakma yarışının akisleri yansıyan hoş bir ilçe… Ve onun alnına, alnının tam ortasına, vadinin göbeğinde açmış çiçekçesine kondurulan Ulu Cami… Yapımı 1243 tarihinde tamamlanan cami, Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı, Mengücek Beyliği döneminde inşa edilmiş, Süleyman Şah’ın oğlu Ahmet Şah tarafından, hemen bitişiğindeki Darüşşifa ise eşi Melike Turan Melek tarafından yaptırılmıştır. Dünyanın belki de hiçbir motifinin tekrarlanmadığı, her motifinin özgünce nakşedildiği, biricikliğe vurgu yapan tek harikası… Bir bahçe düşünün ki her çiçeği ayrı bir renk, ayrı bir koku, ayrı bir biçimde ve her biçim ötekinin mütemmim cüzü ve her bir renk ötekinin mutlak tamamlayıcısı ama asla tekrar edicisi, taklitçisi değil. İnsan aklının taş ile kurduğu ilişkinin mimarideki en özgün sunumu görünümünde bu haliyle Divriği Ulu Cami…

Elbette, içeriğinde ayrılık barındırdığı için her dönüş hüzünlüdür. Ancak güz mevsiminin ortasına yerleştirilen altın sarısı yapraklar gibi bazı dönüşler de iyi insanların renkleriyle üzerindeki hüzün elbisesini çıkarıp attırır, onun yerine bahara özgü canlılık aşılayan harika kıyafetler giydirir. Dönüş yolunda, bilgisi, birikimi, kültürü, insanlığı, sıcaklığı ve tevazusuyla Prof. Dr. Mehmet Çevik, sadece benim değil, yolculuğun neredeyse bütün mensuplarının gönlünü kazandı. Anlattığı fıkralar, nükteler, anekdotlar Anadolu’nun kültürel zenginliğinin yanı sıra zeka inceliğinin de toleransın da hala başkenti olduğunun altını bir kez daha çizmekle kalmadı, bu sönen, gölgelenen dünyada hala yaşamak için nice vesile bulunduğunun ışıklarını bıraktı içimize, sağ olsun, var olsun. Ve bütün bunlardan sonra, bütün bunların üzerine belki de şöyle demek gerekir: Teşekkürler Cumhuriyet Üniversitesi, teşekkürler Yunus Emre, ruhun şad, mekanın cennet olsun…