Dolar (USD)
35.16
Euro (EUR)
36.59
Gram Altın
2958.42
BIST 100
9916.22
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Cumhuriyetin sırtındaki kambur

Efendim halkın cumhuriyetle bir sorunu yok. Hatta onun gelmesi için canlarını verdikleri gibi yaşaması için de yeri geldiği anda her zaman en büyük fedakârlığı yapıyorlar. Lakin ister sağ kesimden, ister sol kesimden olsun aydınlarımızın çoğunun cumhuriyeti doğru algıladığına dair şüphem var.

Kendisini kurtaranları bir tarafa atıp sadece kuranları koruma altına almak korkusundan kurtarmalıyız cumhuriyeti. Çünkü onu kuranlar kadar kıymetli olanlar onu kurtaranlardır.

Değerli olan şeyi korumaya almalısınız. Ta ki bedeni zarar görmesin. Antikalığı devam etsin. Cemalindeki kemal varlık ikliminde daima boy göstersin. İnsana dönük oluşturduğu hazlar tükenmesin. Faydanın devamlılığı kesilmesin. Böyle bir koruma insana ait olamaz. Eşyanın tabiatına uygun bir şeydir ve nesneye dönük korumadır. İnsan ise değerliliği itibarıyla sadece bir eşya değildir.

Cumhuriyet, korkularla kurulmuş bir rejim şekli değildir. Halka rağmen de kurulmuş değildir. Maatteessüf kurulduğundan beri cumhuriyetin mizacına dışarıdan korkular dayatılarak tabana yayılmasının engellenmesi arzulanmıştır. Bu korkuların mizacını da çatışmalar ve bu çatışmalar sonucunda oluşan bağnaz taraftarlıklar oluşturmuştur. Ne yazık ki bu tartışma tamamen aklı öteleyip dogmatik bir hal alarak Kemalist anlayışın çıkmaz sokaklarında yol alamamıştır.

Öncelikle bu korkunun başlangıcı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da ifade ettiği gibi atavizmin iğdiş edilmesiyle oluşan trajik halin bin yılların geçmiş değerlerini ve şahsiyetlerini kısacık bir zaman dilimine ve fani bir şahsiyete indirgeyerek Mustafa Kemal’e Atatürk sıfatı verilmesiyle oluşturulmuştur. Kavimden ümmete, oradan da millete doğru giden kutsal bir mücadelenin bütün paydaşlarını indirgemeci (redüksüyonist) bir anlayışla ırka indirgeyerek geçmişle olan bağını da keserek tarihin görülmemiş asimilasyon politik arkını cumhuriyetin tertemiz kanallarının içine karıştırmıştır.

Cumhuriyet elbisesinin ilk düğmesini bilerek yanlış bağlatmışlardır. Tartışmaksızın tek doğrunun bu olduğunu yıllarca anlattılar. Muhaliflerin susması için cumhuriyetin gücünü kullandılar. Böylece ilk yarayı o güzelim cumhuriyetin narin bedeninde açmaya başladılar.

Başlangıçtan İstiklal Harbine, oradan da günümüze kadar gelen ve Anadolu topraklarında yaşayan Kürtlerin ve Zazaların, Mustafa Kemal ile bir alıp vereceği yoktur. Çünkü atavizm bağlamında onların atası değildir.

Bu bağlamda Arapların ve Acemlerin Mustafa Kemal ile bir alıp vereceği yoktur. Çünkü atavizm bağlamında onların da atası değildir.

Kafkas ve Balkan kökenli milletlerin de Mustafa Kemal ile bir alıp vereceği yoktur. Çünkü atavizm bağlamında onların da atası değildir.

Gayri Müslim milletlerin de Mustafa Kemal ile bir alıp vereceği yoktur. Çünkü atavizm bağlamında onların da atası değildir.

Hatta bu Anadolu topraklarında yüzyıllardır yaşayan ve hâlâ mazi ile âtinin bir ve beraber olduğuna inanan Türklerin de Mustafa Kemal ile bir alıp vereceği yoktur. Çünkü atavizm bağlamında onların da atası değildir.

Peki Mustafa Kemal’i böyle tavsif edenler ve onu ısrarla bu konumda tutanlar kimlerdir sorusunun cevabı belli midir? Buna ancak cumhuriyetin fazileti cevap verebilir. Koruma kanunu kalkabilirse tabi ki.

Mustafa Kemal kendisi bizzat bu atavizmin zararlarını biliyordu. Her defasında bunu engellemek için evrensel söylemler kullanmak istiyordu. Ama Kemalizm ayini buna müsaade etmedi. İstila edilmişliğin çileli gülüşleri arasında, benliğinin okşanması karşılığında, kendilik nesnesinin kutsanması sonucunda törensel durumlar başladı. Bu evrenin adı törenin üretimin önüne geçmesiydi. Cumhuriyet de artık bir tören sistemi olacaktı. Kutsallar, Mustafa Kemal’in şahsında arttırılmalıydı. Ve de arttı. Bütün yazınsal alanların başına bir dogma olarak gençliğe hitabe yerleştirildi aynı redüksiyonist ayrıştırma mantığıyla. Bu da yetmedi. Heykellerin dikilmesi bu kutsalı en tartışmasız hâle koyacaktı. Bunca fazileti ve yüceliği bağrında bulunduran cumhuriyet bu cahiliye davranışını gördü. Hatta mümkün olsaydı cumhuriyetin dahi heykeli yapılacak ve o da kutsallaştırılacaktı. Her insanın mizacında cahiliyeden kalma, hatta şeytandan olma böyle kutsal olmaya öykünme hissi vardır. Mustafa Kemal de bir insandır. Böyle bir hisse mukabele etmesi gayet doğaldır.

Son hamle ise vefatından sonra yapıldı yine narin cumhuriyet üzerinden. Cumhuriyet tartışma götürmez bir güzellikti sistem olarak. Ama O da hatası ve sevabıyla tartışılacak bir beşerdi her fani beşer gibi. Hatta Cumhuriyetin kurulmasından vefatına kadar ki 18 yıllık dönemde yaptıkları, takdirden çok tenkidi gerektiriyordu belki. Tanpınar’ın ifadesiyle yaptıkları milletin tenkidine arz edilmiş teklifler olarak duruyordu. Lakin şahsından çok sadece eylem ve sıfatları eleştirilebilirdi. Ancak bu tartışmanın kapısının aralanması Kemalizm ayininin veya dogmasının sonu olabilirdi. Bu nedenle ölümünden sonra da devam eden tek parti zihniyetiyle başlayan faşizan hareket, en başta Mustafa Kemal’in şahsını kullandı. Ardından da onun heykellerine saldırıları organize ederek koruma kanunun çıkmasını sağladı. Ve son hamlesini yaparak cumhuriyeti mat etti. Kemalizmin yıllarca cumhuriyetin gölgesinde yaşamasını bu kanunla temin etti. Nazlı cumhuriyet de sırtı kamburlaşarak bu yükle günümüze kadar geldi.

Şimdi o nazlı ve narin cumhuriyet, üç iyilikle bu korkulardan ve koruma kanundan kurtulabilir.

Birincisi; cumhuriyet içindir. Onun sırtındaki bu Kemalizm kamburu alınıp bütün tarihle barışması sağlanabilir. Faziletinden 80 milyonu aşkın vatandaş istifade ettirilebilir.

İkincisi; Mustafa Kemal içindir. Onun bu millet için yaptıkları şeylerin ne kadarının doğru ve ne kadarının yanlış olduğu insaflıca ortaya konulabilir. Şahsını esas almadan eylemlerinden hareketle şahsiyeti ortaya konulabilir. Şahsı anlamsız koruma ve saldırılardan kurtarılır. Korunmaya ihtiyacı olmadığı böylece aşikâr olur. Onun ayinine gidenler de korkularından kurtulmuş ve gerçekten onu ne kadar sevdiklerini ortaya koymuş olurlar.

Üçüncüsü; de millet içindir. Şu anda Anadolu’nun bu güzel yüzünde yaşayan Müslim, gayri Müslim 80 milyonu aşkın vatandaşın bir ve beraber olması önündeki en büyük engel kalkmış olur. Ve atavizm gerçek boyutuyla yüzyılların derinliğine yolculuk eder. Geleceğimizin köklerimizde olduğu ve bu kökün üzerine kurulan cumhuriyetin en büyük kazanımız ve geleceğimiz olduğu her fert tarafında anlaşılmış olur. Böylece tek koruma kanunun milleti koruyan kanun olması gerektiği tahakkuk eder.

Yoksa, yıllardır bu anlamsız tartışmalar ve korkular üzerinden heba olan enerjimiz daha onlarca yıl heba edilecek. Kaybeden de gelecek nesiller olacak.