Cumhuriyet değerlerini canlandırma
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın 98’incini Cuma günü ülke
olarak kutladık.
Şöyle bir bakınca; 98 yılda nereden nereye geldi Türkiye...
Yönetimin hangi dönemde, kimin elinde olduğunun hiçbir önemi
yok. Devlet ayakta kalmak için dönemin şartlarına adapte olmayı çok iyi
biliyor.
Bu da Türkiye’nin devlet geleneğinin ne kadar köklü olduğunu
gösteriyor.
Çünkü mesele devlet olunca “Kim var?” denildiği zaman, sağa
sola bakmadan “Ben varım!” diyecek bir anlayış hepimizin içine kazınmış
durumda.
Bu nedenledir ki her birimizin ülkenin daha iyiye gitmesi
için bir plan ve programı var.
Farklı düşünce köklerine inen yaklaşımlar olsa da özünde
hepimizin ortak amacı ülkenin gücünün artması...
Bu aşamada Cumhuriyet ile birlikte artık ülkenin kaderinin
belirlenmesinde halkın da sözü olduğu önemli bir gerçek.
Halka getirilen bu hak aynı zamanda halka gelecek ile ilgili
büyük bir sorumluluk da veriyor.
Bu sorumluluk da tarihi kırılmalarda önemli bir role sahip
oluyor.
Kurtuluş Savaş’ıyla düşmanı denize döken ecdadın verdiği
mücadeleyi “düşmanı yok etmek” düsturuyla devam ettirseydik eğer, bizi
boğazlamak isteyen Yunanistan ile birkaç yıl içinde samimi ilişkiler
geliştirebilir miydik hiç?
Yunanistan Başbakanı Venizelos’un, Atatürk’ü Nobel’e aday
göstermesi sadece 12 yıl sürdü.
“Eski dosttan düşman olmaz” mı denir yoksa “Çıkarlar için
her yol mubahtır” mı denir bilemem.
Ama şu bir gerçek: Cumhuriyetin temin ettiği demokratik
kültür, halkın geleceği hakkında söz sahibi olmasına imkân veriyor.
Siyasetçiler ise ancak halkın bu talebine karşılık
veriyorlar.
Bu dengeye karşı çıkan siyasetçinin gideceği yer sandığın
dibi oluyor.
Bu denklemde şurayı anlamak çok önemli: Türkiye büyümek,
gelişmek istiyor.
Taa Hunlardan kalan bir dürtü bu.
Kimse hiçbirimizden bu dürtüyü söküp atamaz.
Bunu gerçekleştirmek için her yolu deneyeceğiz.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu hedef için Cumhuriyet’i ilan
ederek “Yurtta Barış Dünyada Barış” metodunu ortaya koydu.
Yunanistan, Bulgaristan, Rusya, İran ile köklü düşmanlıkları
bir kenara bırakarak gelecek için birliktelikler kurdu.
Siyaseti, geleceği dizayn etme aracı olarak kullandı.
Fakat siyasetin kısıra girdiği zamanlar da oldu.
Tüm bu örneklere ve kurucu değerlere rağmen bugün hem
ülkenin hem de vatandaşların menfaati için siyaset yaptığını belirten CHP’de şu
sıralar aksi yönde bir anlayış var sanki...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, Venizelos’tan bile daha büyük
düşman gibi görmenin ülkeye hiçbir faydası yok.
Siyaset yaparak eleştirilen Cumhurbaşkanlığı Hükûmet
Sistemi’nin restorasyonu için masaya oturmayı denemek ülkenin geleceği için daha
makul bir yaklaşım olacakken en çok 2 dönem seçilme şartını kaldıran bir
sistemi getireceği vaadinin kime, ne faydası var Allah aşkına...
Ortak gelecek için hareket etmek yerine farklı bir gelecek
tahayyül edenlerle bir olmak...
Siyasi hırslara kapılıp ülke menfaati yerine kendi ikbali
için her şeyi yapacak noktaya gelmek olarak nasıl görülmesin...
Suriye tezkeresine verilen ret oyunun anlamını iyice
düşünmek ve kimlerin düşman, kimlerin dost olduğunu iyi kavramak en azından
Atatürk’e ödenmesi gereken bir borç.