Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin muhtemel riskleri
Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin kabulü ile birlikte yeni hükümet sistemini temsilde istikrarın sağlanması adına mevcut ittifak düzenlemesi getirildi.
Bu bağlamda herhangi bir cumhurbaşkanı adayının yüzde 50+1’i tek başına alması zorluğunu kolaylaştırmak, buna ek olarak seçilen cumhurbaşkanın istikrarlı ve etkin bir yönetim sergilemesi için ihtiyaç duyduğu güçlü yasama desteğini sağlamak adına ittifak düzenlemesi bir anlamda zorunluluktu.
Dolayısıyla ittifak düzenlemesinin temel amacı, yeni sistemde yasama ve yürütmenin uyumlu ve etkin çalışmasını sağlamaktı.
Son seçimleri analiz ettiğimizde ittifak düzenlemesinin amacını yerine getirdiği söylenebilir. Cumhur İttifakı, hem cumhurbaşkanlığını hem de yasama çoğunluğunu kazanarak özellikle yeni siyasal sistemin kurumsallaşması adına ihtiyaç duyulan niteliksel ve niceliksel yapıyı sağladı.
Ancak her ne kadar da Cumhur İttifakı bugün için sistemin risklerinin tartışılmasını engellese de bir gerçek var ki mevcut sistem içinde muhtemel riskler barındırıyor.
Mevcut ittifak düzenlemesinin siyasal hayatımıza getirdiği en önemli risk, siyasi aktör enflasyonu ve bunun sonucunda Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin “Koalisyoncu Başkanlık Sistemi”ne evirilmesi ihtimalidir.
Yeni sistemde yüzde 1’lik oyun dahi hem yasama hem de yürütme seçimlerinde önemli hale geldiği ve küçük partilerin ittifak çatısı altında seçim barajını aşabildikleri düşünüldüğünde, belli bir desteğe sahip her isim, kendi siyasi parti veya hareketini kurarak ve ittifaklar üzerinden pazarlık siyaseti yaparak kendisini sistem içerisinde aktör haline getirebilecektir. Bu da siyasetin oldukça parçalı bir yapıya bürünmesi ve ortak bir siyasi ideoloji, duruş, perspektif veya değer paylaşmayan partilerin pazarlık siyaseti üzerinden, tamamen taktiksel ittifaklar kurması ile sonuçlanacaktır.
Bunun bir sonraki adımı ise Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin özellikle Brezilya’daki örneğine benzer bir yapıya dönüşerek “Koalisyoncu Başkanlık Sistemi” halini almasıdır.
Böylelikle küçük, marjinal veya tematik partiler parlamentoya girmekle beraber yürütmede de kendine yer bulabilecek, ittifak siyasetini bakanlıklar başta olmak üzere pazarlık siyaseti üzerinden yürüteceklerdir. Bu da Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin yürütme organını güçlü, etkin ve istikrarlı hale getirme gayesinin tam tersi istikametinde şekillenmesi riskini doğurma ihtimali bulunmaktadır.
Sistem yönetimde istikrar için getirildi. Pazarlığın olduğu yerde istikrar olamaz. Hele hele yürütme erkinin yetkilerini paylaşması yürütme erkinin doğasına aykırı.
Ancak gelin görün ki, sistem gereği büyük partiler mevcut ittifak yapısı altında yüzde 1’lik partilere dahi ihtiyaç duyuyor. Bu durum tek başına iktidara gelmeleri pek de mümkün olmayan bu isim veya hareketlerin bu avantajdan faydalanma ihtimallerini artırmış, yeni ve küçük partilerin kurulmalarını kolaylaştırmıştır.
Mesela, Millet İttifakı eğer seçimi kazansaydı ittifak çatısı altındaki tüm parti başkanlarının veya temsilcilerinin yer alacağı bir koalisyon kabinesi kurulacaktır. Bu da tam anlamıyla Koalisyoncu Başkanlık anlamına gelmektedir. Böyle bir durumda Cumhurbaşkanlığı Sistemi, yönetimde istikrarı merkeze alan varoluş ve kuruluş ruhunu kaybedecek, orta ve uzun vadede Türkiye siyaseti yeni yapısal sorunlar dalgasıyla mücadele etmek durumunda kalacaktır.
Ne yapılmalı?
Seçim barajı biraz daha aşağı çekilmeli ve seçim çevresi daraltılmalı. Bu meselelerin yanında mevcut ittifak düzenlemesinin de değerlendirilmesi ve hatta olası bir revizyonda ittifakların da yeni bir düzenlemeyle değiştirilmesi gerekmektedir.
Yapılacak düzenlemeler ile taktiksel ve koalisyoncu ittifakların kurulmasına engel olunarak, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin “istikrar” ruhuna uygun olarak stratejik hale getirilmesi gerekir.