Cumhurbaşkanına müfredat çağrısı
Cumhurbaşkanlığı yıllık programı, “MEB 2024-2028 Stratejik Planı” yayınlandı.
Vaktiyle bende 10.Kalkınma Planı Eğitim Sisteminin Kalitesinin Arttırılması Özel İhtisas Komisyonu’nda bulunmuştum. O gün orada gerçekten eğitimin temel sorunlarını masaya yatırabilmiştik.
Geçenlerde yayınlanan 12. Kalkınma planında, istikrarlı büyüme, güçlü ekonomi, yeşil ve dijital dönüşümle rekabetçi üretim, nitelikli insan, güçlü aile, sağlıklı toplum, sürdürülebilir çevre ve adaleti esas alan demokratik iyi yönetişim gibi maddeler yer almaktaydı.
Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Genel Müdürlüğü ile UNICEF iş birliğinde gerçekleşen K12 Beceriler Çerçevesi: Türkiye Bütüncül Modeli’ni bu köşede zaten değinmiştik.
Bu model, WEF’in “eğitimin geleceği” için gerekli gördüğü beceriler olan; “yaşam boyu öğrenme” ile sosyal ve duygusal öğrenme becerilerini kapsıyordu.
Malumunuz BM, eğitimde sürdürülebilir kalkınma başlığını UNESCO’ya devretti. O yüzdendir ki ülkelerin müfredatları çoğunlukla sürdürülebilir kalkınma hedeflerini kapsayacak.
Esasen şunu demek istiyorum, Türkiye’nin müfredat sorunu hala devam etmektedir. Eğitimin kendine özgü, buraya ait, bu coğrafyanın kadim geleneğine dayalı bir eğitim felsefesinin henüz tesis edilememiş olması da ayrıca hazin bir durum.
Tüm bunlar elbette bu işe gönül vermiş, bu konuda kafa yoran, sorumlu insanları arayış içerisine sokuyor. Geçenlerde aralarında benim de yer aldığım bir grup akademisyen ve eğitimci, cumhurbaşkanına bir çağrıda bulundu.
Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a açık mektup yayınladılar.
Bilim camiası ve eğitimciler, “Komisyonlarda aksama varsa bu komisyonların nasıl ve ne şekilde oluşturulduğunun, müfredatta milli ve manevi değer vurgusunun zayıflığına rağmen neden tedbirler alınmadığının sorgulanması gerektiğini düşünüyoruz” diyorlar haklı olarak.
Çünkü mevcut müfredat çalışmasının bundan uzak olduğunu düşünüyorlar.
Bu yüzden önerilerini madde madde sıraladılar. Biz de buradan duyuralım.
1. Müfredat çalışması klasik bürokratik çalışmalardan ayrı olarak, hem maddi hem de manevi değerleri beraber bulundurmalıdır. Batı orjinli sapmalara bilimsellik adı altında izin verilmemelidir.
2. Eğitim sistemimizin temelinde “hakkı, fazileti, yardımlaşmayı, din-vatan vb. ortak paydalar ve ruhun tekemmülü” yer almalıdır.
3. Müfredatta inancımıza ve hakikate zıt ifadeler, teoriler yer almamalıdır.
4. Kültürümüzü yansıtan, dil zenginliğimizi ortaya koyan bir dil ve üslup kullanılmalıdır.
5. Müfredatın tüm unsurları, kendi fıtri seyrinde, milli ve manevi değerlerimizle ilişkilendirilmelidir.
6. Müfredat, yüz yıldır örtük olarak yerleştirilen aşağılık kompleksini ortadan kaldıracak, hayata ümitle baktıracak ve hayata anlam farkındalığı becerisi kazandırabilmek için olumlu bakış açısını kazandıracak tarzda işlenmelidir. Bu maddeyi çok önemli buluyorum.
7. Kendi kadim kültürümüze katkı sunmuş, icat ve düşünceleri ile Batı medeniyetine yön vermiş Müslüman âlimlere ve icatlarına ağırlıkla yer verilmelidir. Böylece neslimiz aşağılık kompleksinden kurtarılmalıdır.
Kısacası “Türkiye kültür ve eğitim alanında Batılı toplumlara uyum sağlama yerine kendine medeniyetine özgü modeller üretmelidir” deniliyor. Yüzde yüz katılıyorum.
Bir toplum kendi kültüründen beslenen eğitim programları oluşturamazsa o toplum gittikçe yozlaşır ve hemen tüm mesleklerde ciddi bir ahlaksızlık hâkim olur. İnanmıyorsanız şöyle bir etrafınıza bakın derim.
Türkiye, kendine özgü küresel bir eğitim ve kültür vizyonunu artık ortaya koymalıdır. Ne var ki mevcut kadroları bu konuda yetersiz kalıyor.
O yüzdendir ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu meseleyi dert edinmiş insanlara kulak vermelidir.