Sayın Cumhurbaşkanı "Kızgın Demiri" soğutabilecek mi?
“Büyük
partilerin” belli başlı yöneticilerini gözünüzün
önüne getirin…
Büyük
ihtimalle “çatık kaşları”, “öfkeden
kabarmış suratları” göreceksiniz.
Hatırlarsınız;
Sayın
Erdoğan, yedi ay önce “kızgın demiri
soğutmaktan” bahsetmişti.
Buradaki “kızgın
demir”, toplumdaki “öfke birikmesi”ne
işaret ediyor.
Hiçbir
meselemizi sağlıklı bir şekilde tartışma imkânı
vermeyecek kadar “haşin” bir ortamdayız.
Güzelim
fıkralar, zarif tepkiler çok gerilerde kaldı.
Bir
vakitlerin “nükte” yüklü siyasi tartışmalarının yer aldığı
videolar tekrar tekrar izleniyor…
Milyonlarca
vatan evlâdı, “kızgın demirin soğutulmasını” istiyor.
Bu meseleye
nice yazımızda dikkat çektiğimizi hatırlarsınız…
Özellikle
gençlerin “politikacılar arasındaki gerginlikten” bıkıp
usandıklarını, memleketin “çok daha sakin bir
atmosfere” ihtiyaç duyduğunu belirttiğimiz nice yazımız olmuştu.
Bir
yazımızda yer verdiğimiz şu ifadeleri tekrar dikkatlerinize arz etmek isteriz:
“Sayın
Cumhurbaşkanı, aşırı sertliğin gayedeki hikmeti yok ettiğinin bilinciyle
‘kızgın demiri soğutmak’ için çaba sarf ediyor...
Lâkin…
Araya
giren olaylar, provokasyonlar, muhalefetten ve AK Parti çevrelerinden sâdır
olan ‘gerilimi arttırıcı’ tavırlar, okların aynı anda kendisini ve hele
ailesini hedef alması, vesaire…
Birçok
faktör, ‘kızgın demiri soğutma’ çabasına
yardımcı olmuyor.
Ben, ‘kızgın
demiri soğutma çabası”nın devam etmesine, bunlara
rağmen ‘evet’ diyorum.”
***
Görüldüğü
üzere…
O
günlerde, “kızgın demiri soğutmak” mesajını çok
önemsemiştik.
Ne yazık ki
Türkiye’nin gündemi, bitmez tükenmez kavgaları buna müsaade etmedi.
Bizi
birbirimize yaklaştırması gereken “felâketler” bile “gerginliği
tırmandırma” vesileleri oldu.
Sıkılı
yumruklarla karşılıklı tehditler birbirini takip etti.
Taraflar, İşlerin
bu noktaya gelmesinin sorumluluğunu karşı taraflara atabilir ama gerçek
değişmez:
İçinde “politikadaki
gerginliğin de” bulunduğu birçok sebep bizi “öfke toplumu” haline
getirdi.
Takip
edenlerimiz bilir;
Biz bu süreç
içinde sürekli olarak “Hilm ve Teenni” çağrılarında bulunduk.
Hilm:
Tabiat
yumuşaklığı, sakinlik, insanları etraftan uzaklaştıracak sertlikten uzak durma
hali… Müjdeleyen, nefret ettirmeyen üslup…
Teenni:
Fevrilikten
uzak, ihtiyatlı tavırlar…
Allah
Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insan neslinin en mülâyimi idi. Bu yüzden
insanlarla muâmelesinde dâimâ kolaylığı tercih eder, zorluğa, öfke
ve kızgınlığa yer vermezdi.
***
Sayın
Cumhurbaşkanı, son vakitlerde “kızgın demiri soğutma çabası” olarak
değerlendirilmesi gereken “sıcak mesajlar” veriyor.
Bunlar
olumlu mesajlar.
Başarıya
ulaşması için de “toplumsal mutabakat alanı”nın
mümkün olduğunca genişletilmesi şarttır.
Ortamın
sakinleştirilmesi için herkese düşen görevler vardır.
En
büyük görevler de, elbette en önemli mevkilerde bulunanlara düşmektedir.
Her
eleştirinin “art niyetlilik” olarak değerlendirilmemesi
gerekir.
Bazıları, Siyasal
İktidar’ın politikalarına yönelik her eleştiriye peşinen
tepki gösteriyor.
Evet,
gerçekten de “art niyetli” davranan, “Erdoğan gitsin
de memleketin başına ne gelirse gelsin!” diyen zihniyetler, kitleler
var.
“Uyuyan
Hücreler” var
ve bunların uzantılarının “sistem içinde” hâlâ
çok etkili olduklarını gösteren nice duruma yazılarımızda işaret ettik,
ediyoruz.
“Toplumsal
mutabakat alanını genişletme” çabasının, “yan tesir” olarak
bu çevrelerin işine yaraması ihtimalinden elbette endişe ediyoruz.
Türkiye’nin
ekonomisi zora girsin, dış politikası zora girsin, Türkiye
enkazın altında kalsın diye uğraşanlar var.
Bunlar
doğru…
Öte yandan…
“Dost
olan ikaz edendir!” diyenler…
İktidar’ın
bazı politikalarına destek verip, bazı politikalarına ise karşı çıkanlar
da var.
Bunlar
içinde, siyasi tercihini hep AK Parti’den yana kullanmış olanların oranı
da az değil.
Sayın
Cumhurbaşkanı, birçok konuşmasında teşkilat mensuplarından “kibirden
uzak durmalarını”, “vatandaşa çok yakın olmalarını”, hatta “ev,
ev gezmelerini” tavsiye etti, ediyor.
Buna ihtiyaç
olduğu ortada.
Aşağıdan
yukarıya, taaa Sayın Cumhurbaşkanı’na kadar “sağlıklı bilgi akışının” olması
da çok çok mühim.
Uzun
yıllardır tanıdığımız ve samimiyetlerinden asla şüphe
etmediğimiz pekçok vatan evlâdı bizi arayarak, “bilgi akışında
tıkanmalar olduğu” yönünde “şikayetlerde” bulunuyor.
Biz, “Bunları
görmezden gel, bilmezden gel, böylesi daha konforlu,
böylesi daha güzel!” diyemiyoruz.
Her dert
döken derdimizi arttırıyor.
Umarız, bazı
konularda farklı düşünmekle birlikte “Bu memleket
hepimizin. Her güzel işe destek vermeliyiz. Yanlış yapıldığında da ikaz
etmeliyiz.” diyen her vatan evlâdına kulak verilir.
**************************************
Sayın
Davutoğlu’ndan açıklama
Cumhur
İttifakı ve “Erdoğan
Gitsin de Ne Olursa Olsun İttifakı”nı ayrı ayrı ele aldığımız yazımızdaki
bir bölüme tepkisini dile getirmek üzere aradı Sayın
Davutoğlu.
Söylediklerini
vermeden önce, o bölümü hatırlatalım:
“Benzemezler
İttifakı’ndan korkunç
çatırdılar yükseliyor!..
Gelecek
Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun Kemal Kılıçdaroğlu
ziyaretinden sonra verilen ‘Ortak Anayasa Çalışması’ mesajının,
öncelikle ‘Erdoğan’ı indirme’ hedefine yöneldiği kanaati çok
yaygın.
Sağdan,
soldan, ortadan, üstten, alttan; neresinden bakarsanız
bakın; ‘Muhalefet İttifakı’nı motive eden yegâne faktörün “Erdoğan’ı
bitirmek!” olduğu görülüyor…
Neredeyse
tamamen, ‘öfke, kızgınlık, kırgınlık’ gibi ‘hislere’ dayanan
bir ‘muhalefet’ anlayışı bu. (..)
‘Erdoğan’ı
bir şekilde indirelim de, sonrasına bakarız!’ gibi bir tablo var.
Yıkma plânı
olan, yapma plânı olmayan bir organizasyon…”
*
Evet, geçen
yazımızdan bir bölümü dikkatlerinize arz ettik.
Sayın
Davutoğlu ile evlâdımız, damadımız Enes’in hastalığını
duyurmamızdan kısa bir süre sonra “şifa” dileğinde bulunmak için
aradığında görüşmüştük.
Geçtiğimiz günlerde
de, yazımızdaki yukarıdaki ifadelere tepkisini dile getirmek üzere aradı.
Öncelikle,
hiçbir zaman, “öfke, kızgınlık, kırgınlık” gibi “hislerin”
etkisiyle hareket etmediğini söyledi.
“Erdoğan’ı
indirelim de sonrasına bakarız!” şeklindeki bir yaklaşımın kendisiyle
uzaktan yakından alâkalı olmadığını belirtti.
“Şehir Üniversitesi
ve AK Parti’den
ihracına” dair düşüncelerini tekrarladı.
“Güçlendirilmiş
Parlamenter Sistem”le
ilgili çalışmalarının temel amaçlarına işaret ederken, “Bugün
için o yetkilerin Sayın Erdoğan’da toplanmış olmasına anlaşılabilir sebeplerle
destek verenler var. Ancak, bu gücün günün birinde Doğu Perinçek zihniyetinin
eline geçmesi halinde
neler olabileceğini de göz önünde tutmak lâzım.” dedi.
Yazımızda,
Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmeye yer verdiğimizi ancak, “Sayın
Erdoğan’dan da randevu istendiği” gerçeğine işaret etmediğimizi
vurguladı.
Parti olarak
herhangi bir ittifak oluşumu içinde yer almadıklarının altını
çizdi.
***
Sayın
Davutoğlu, “tedavi süreci koşturmasında”
olduğumuz sırada arayıp özetle bunları söyledi.
O yazımızda,
yukarıda da belirttiğimiz gibi, hem Cumhur İttifakı hem de “diğer ittifak” açısından
durumu değerlendirmeye, her iki tarafın da avantajlarına, dezavantajlarına
dikkat çekmeye çalışmıştık.
Yazıda
Gelecek Partisi ve Sayın Davutoğlu’nun bahislerinin geçtiği bir
bölüm vardı.
Sayın
Davutoğlu’nun bu bölüme
cevaplarını siz kıymetli okuyucularıma arz ettim..
Bu konudaki
düşüncelerinizi, @sarseven twitter ve [email protected] e-posta adresimize gönderebilirsiniz.