Cumhur İttifakı, Yeniden Refah Partisi, Erdoğan, Erbakan
Üç sene evvel “Cumhur İttifakı’nın çerçevesinin genişletilmesi, Sayın Erbakan’ın Sayın Erdoğan ile aynı ittifak içinde yer alması güzel olmaz mı?” diye sormuştuk MİLAT’taki bu köşemizde.
“Kitabın Ortasından” isimli bu köşemizde.
Haziran
2020’ye döndüğümde, birçok “Cumhur
İttifakı karşıtı” medya organında yazımıza dair haberlerin yer aldığını
gördüm.
Ne
demişler?
“Yandaş
Milat Gazetesi yazarı Serdar Arseven ‘Sayın
Erdoğan ile Sayın Erbakan bir araya gelir mi?’ başlıklı, dikkat çeken bir
yazı kaleme aldı.
Ya
da, “Hükümete yakın yazar, ‘Erdoğan ile
Erbakan ittifak’ yapsın dedi!”
İnsanları
bir yerlere yerleştirmeye bayılıyorlar işte.
Hükümete yakınlık, uzaklık “filan” bana hiç de uygun olmayan ifadeler.
Kimseye
yakın olmak gibi bir derdim de olmadı.
Sırtı
yerde pehlivan yenilmezmiş, hayata böyle takılıyorum işte.
Doğruları
desteklemeye, yanlışlara ise karşı çıkmaya çalıştım ve çalışıyorum işte,
kırmadan dökmeden.
Neyse,
“İttifak Meselesi”ne gelelim.
Evet,
Gezi Olayları’nda nelerin yaşandığını bilen, Taksim’de olan bitenleri
göstericilerin arasından izleyen bir gazeteci olarak, siyasetin iki büyük blok halinde
devam edeceğini iyice görmüştüm.
Gezi
Sahnesi’ni hatırlayın; orada İslamcı görünümlüler de vardı, Ulusalcı
görünümlüler de, Kemalistler de, PKK’lılar da, eşcinseller de, taraftar
grupları da…
O
bir projeydi.
İktidarı
o anda devirmeyi değil de, “radikal muhalefeti”
zaman içinde birleştirmeyi hedefleyen proje.
Gördük
işte, 7 Haziran’da genel seçimlerinde ve son yerel seçimlerde sonuç aldı
muhalefet ittifakı.
Proje
tuttu.
Sahnedeki
“muhalefet ittifakı” ete kemiğe
büründü.
Olanlardan
olacakları çıkartabilecek kadar tecrübeli ve bağımsız bir gazeteci olarak, biz
de gelecekle ilgili tahminlerde bulunduk
ve yazımızı kaleme aldık.
Haber
Global’den Sayın Jülide Ateş o
yazımızın çarpıcı bölümlerini okuduktan sonra, “Seçimde Ak Parti ve MHP’nin yanında yer alacak mısınız?” diye sorunca,
Sayın Fatih Erbakan şunları söyledi:
“Bununla ilgili tabii, süre çok daha uzun… 3
seneye yakın bir süre var, yeni ittifakların çıkma durumu var, yeni partilerin
kurulma durumu var, Türkiye’de hele siyasette meşhur söz bilirsiniz: 24 saat
çok uzun bir süre. Şimdiden peşin peşin bir şey söylemek zor. Ancak bizim için
önemli olan, Serdar Bey’in de söylediği gibi, bu milletin derdine derman
olacak, icraatların yapılacağı bir iktidarın olması. Eğer bu olacaksa, oturulup masada konuşulduğu zaman mutmain
olursak, ve Milli Görüş çizgisinde, Milli Görüş’ün icraatlarını, maddi manevi
kalkınma hamlelerini gerçekleştirebilecek bir iktidar olacağına kanaat
getirirsek, elbette birlikte olabiliriz ama bizim dediğim gibi, asıl prensibimiz,
kırmızı çizgimiz, bizim istikametimize uygun icraatların yapılacağı bir
yönetimin olması…”
Evet,
3 sene evvel.
O
günlerde ortam bambaşka…
Ben
bunları gündeme getiriyorum diye, bir yandan bazı Ak Partililer, bir yandan da
bazı Yeniden Refah Partililer kızıyor.
Tepki
gösteriyor.
Yıkıcı muhalefet kesimleri ise yazdıklarımız
haliyle işlerine gelmediği, projeye uymadığı için saldırıyor.
“İşaret almadan” kalem, kelam oynatamayan “muhafaza-KÂR’lar” ise konuya hiç girmiyor!
(Bugünlerde
giriyorlar sağolsunlar.)
*
Neyse,
“ittifak” bir noktaya geldi işte.
Sayın
Erbakan’ın Sayın Binali Yıldırım ile birlikte yaptıkları “müspet” açıklamaları
malûmunuz.
“İşlem
tamam” demek için erken tabii…
Siyaset,
her an çok farklı gelişmelerin olabileceği
bir alan.
Lâkin,
dediğim gibi gidişât şimdilik olumlu.
*
Pazar
Pazar konuyu daha faza uzatmayalım..
Ve
size arayıp bulma zahmeti çıkmasın diye, (yaklaşık) 3 yıl evvel kaleme
aldığımız…
Hedef
haline getirilmemize yol açan o yazının geniş bir özetini dikkatlerinize arz edelim.
Buyurunuz
efendim:
****
“Erdoğan’la Erbakan’ın İttifak Yapmasında Fayda
Var”
(31
Mayıs 2020-Milat Gazetesi)
Kitabın
Ortasından-Serdar Arseven;
Türkiye’nin
siyaseti her zaman gerilimli olmuştur ama bu seferki durum çok farklı galiba.
Sayın Erdoğan, “tek
başına” yüzde 50 artı 1’in desteğine sahip gibi, “pandemi” sürecinin
iyi bir şekilde yürütülmesinden dolayı yüzde 54’e bile gelmiş olabilir.
Buna mukabil,
Partisi’nin oyları artmıyor…
İşte yaşanan gerçek;
Ak Parti Meclis’te
yarıdan bir fazlasına sahip değil, Ankara ve İstanbul belediyeleri de
Anamuhalefet’te.
Bunlar, Sayın
Cumhurbaşkanı ile Genel Başkanı olduğu Parti arasındaki makasın gittikçe
açıldığı anlamına gelir.
Bazıları her ne kadar,
“İstanbul’u kaybetmek taktiksel bir hamleydi” gibisinden akla ziyan “komplo
teorileri”ni ortaya atsa da…
Ben, Sayın Erdoğan’ın
İstanbul Seçimi’ni kazanmayı çok çok çok istediğini çok iyi biliyorum.
AK Parti, Sayın Cumhurbaşkanı’na büyük emek verdiği
İstanbul’u kaybettirdi!..
İstanbul Büyükşehir
Adayı Sayın Binali Yıldırım’ın “Sizin oylarınıza sahip çıkamadık,
hakkınızı helâl edin!” şeklindeki acı cümlesi, tek başına bu acı
cümlesi, bunu göstermiyor mu?..
Sayın Yıldırım,
sonrasında “Oyumuza da sandığın namusuna da sahip çıkacağız” dedi ama…
İş işten çoktaaan
geçmişti!..
Yani efendim…
Sıkıntı var!..
Sayın Erdoğan, kendisi
ile Partisi arasındaki “büyük farkın” biraz olsun kapanmasını sağlayacak
adımları atabilir mi?..
“Neşter” ne kadar fayda eder, ne kadar etmez, nereye
kadar inebilir, nereye kadar inemez, bunu Allah nasip ederse göreceğiz.
Ak Parti’yi belki o
partinin yöneticilerinden de iyi bilen (Bu sözüm abartılı gelmesin,
yöneticilerin yanıltılma ihtimali çok daha fazladır zira!) bir vatandaş olarak,
bu işin çok zorlu bir iş olduğunu söylemeliyim.
Çok zorlu, çok.
Önümüzde de seçim var,
yani “en geç” 2023’te.
Sistem, ağır aksak da
olsa Başkanlık Sistemi olduğuna göre, mesele yüzde 50’yi aşabilmekte, hem de
“ikinci turda” değil, ilk turda.
Zira, “İkinci Tura
Kalırsa”, İstanbul’daki tekrar seçimlerine benzer bir tablonun oluşmayacağını
kimse garanti edemez!..
Kızgınlık, kin, nefret
çok etkili duygulardır.
Ve üstelik, vakit,
yaratılanların tamamını yıpratır kaçınılmaz olarak.
Burada dönüyoruz,
dolaşıyoruz, Cumhur İttfiakı’na geliyoruz..
Bu, “En geç”
2023’te yapılacak olan Başkanlık Seçimi için çok önemli.
Uzun yıllardır
politikayı takip etmekte olan ve “genç kesimin belirleyiciliğinin” iyice
arttığını çok iyi bilen bir gazeteci olarak, Cumhur İttifakı’nın bu haliyle
yeterli olmayabileceği yönündeki kanaatimi belirtmek isterim.
Karar verebilme
noktasında olsaydım..
Cumhur İttifakı’nı
takviye etmenin yollarını arardım.
İktidarın
politikalarından olumlu bulduklarına destek vermekten, olumsuz bulduklarına ise
karşı çıkmaktan imtina etmeyen siyasi partiler ile bazı alanlarda birlikte
çalışabilme imkânlarını sonuna kadar zorlardım.
Bu ortamda, “Onun oyu bu kadar, bunun oyu şu kadar”
hesabı yapmak da anlamsız.
İstanbul Seçimi’nin ilk
turunun kaç oyla kaybedildiğini unutmamakta fayda var.
Şimdi…
“Lâfı dolaştırma da, ne söyleyeceksen net bir
şekilde söyle hele” dediğinizi duyar
gibiyim.
Söyleyeceğime her iki
taraftan da kızanlar olabilir ama fark etmez, o tür hesaplar içinde
olmadığımızdan yolumuz rahat…
“Sayın Recep Tayyip
Erdoğan ile Sayın Fatih Erbakan’ın bir araya gelmelerinde fayda var!” diyorum ben.
Yeniden Refah Partisi
Genel Başkanı Sayın Fatih Erbakan gibi, “Bu ülke için
güzel olanlar yapılsın da, ister biz yapalım, ister başkası. Önemli olan bu
ülke için güzel olanların yapılması” diyen bir Genel Başkan ile bir
araya gelmek niçin “güzel” olmasın ki."