Cuma yürekli…
Uzayda bir yıldızın kendi merkezine, yani çekirdeğine doğru basınç yapması sıkışması sonucunda, bu basınca dayanamayıp, patlaması ve kara deliğin oluşması gibi; insanında kendi iç âlemine yaptığı basınçla içinde bir kara delik oluşuyor ve bütün ümidini enerjisini hatta ışığını bile yutuyor... Başımıza gelen hadiselerde, bir keder anında aşırı şekilde üzüntüye kapılarak kendimizi kasmamız ve duygularımıza basınç yapmamız sadece bizi bitirir. Hatta bizi kıran ve üzen biri o an yanımızda olmasa bile halen tahribatı sürüyor demektir. Ümitsizlikte aynı şekilde; hadiselerin hiç haberi, dirayeti olmadığı halde üzerimizde tahribata devam eder durur... Bu durum ise; el bombasının pimini çekip, kendi içimize atmak gibi bir şeydir... Ölçüsüz bir üzüntü ile olup bitmiş bir hadisenin tahribatını kendi elimizle devam ettirmek, bile bile zarar görmektir... Aynen üzüntü gibi ümitsizlikte başa bela…
İnsan ne kadar ümitsiz olsa, da kara delik durumunda olan ümitsizliğe yanaşmamalı! Işığı bile çekip alan kara delik gibi; yeis de insanı çekip yiyip bitiriyor... Bu kara delikten kurtulmanın çaresi; sabır ve tevekkülle hakkına razı olmak ve musibetler zamanında ah vah ederek, musibeti gerçek musibet haline çevirmemektir. Madem hiçbir musibet, yeise kapılmakla ve telaşla geçmiyor, yaraya merhem olmuyor o zaman kara delik haline getirmemeli… Vereceğimiz mücadele yanında mutlaka tevekkül de olmalı çünkü o bizi dirençli tutar, dua yerine geçer ve başımızdan daha çabuk defolup gitmesini sağlar. Unutulmamalı ki; bu elde edeceğimiz başarıda, çevremizin ve edindiğimiz dostlarında etkisi de olacaktır. Nezih bir çevre ve şuurlu dostlarımız ve onların zihin açıcı sohbetleri bizleri kara deliklerden uzaklaştırır… Her insan bir kâinattır ve yıldızlardan daha değerlidir. Ve kara delikleri de ona göre tehlikeli oluyor. İnsanın kendi içine yaptığı baskı yıldızların başına gelenden çok daha tahrip edici en azından bu hal zamanla kadere bile ilişmeye götürü ki; işte asıl kara delik odur…
Oturup kara kara düşünmek yerine, şükrün kubbesi altına girip, duanın rahlesine oturmalı… Musibet zamanları da ibadet vaktidir! Şükür ve dua ile o zamanı kara döndürmek gerçekten insaniyetin gereği. Ve kapısını çalacağımız dostumuz, sayfasını çevireceğimiz kitaplarımız olmalı ki; aklımızı işe yaramaz şekilde geveze ettirmesin, üzüntüler ve yeis çekirdeğe – kalbimize doğru basınç yapmasın, zarar vermesin…
Dostların güzel ve iman dolu sohbetleri insanların huzur kalkanı olur, kara deliklere yanaştırmaz! Sağlığımız için nasıl ki kıyafete yazlık ve kışlık olmasına ayrıca yeme içmeye ihtiyaç var ve dikkat ederiz; dostlarımızda aynı kıymettedir hatta çok daha önemlidir... En yakınlarınız sizi unuttuğu zamanlar olur ama dostunuz sizi hiç unutmaz. Yarış arabalarının pit stop da yaptığı kısa mola gibi dostlarımızda bize huzur ikmali yapmayı sağlar. Bizlerde layık olmaya çalışırken, dostumuz ve sevdiğimiz birileri olsun ki; bir selamı ve duası hal hatır sorması bizi yalnız bir yıldız olmaktan kurtarsın.
Bir dostumun hastalığına üzüldüğüm bir zamanda, yine bir dostumun sevdiğim bir insanın dua ve hayırlı cumalar dilekli ve düşündürücü bir vecizeden ibaret gönderdiği mesajı sanki rahatlatıcı bir el olmuştu. Her Cuma günü; Cumamızı tebrik ve Duâ içerikli mesajlarını atarak Cuma yürekli olmuştu. Çünkü attığı cuma mesajlarında bir emek ve titizlik görünüyordu.
Dost güvenilir olmalı, imanlı olmalı ve Cuma yürekli olmalı… Cuma nasıl ki yaz kış hiç aksatmadan; haftaya ait bir gün olarak çıkıp gelir, huzur verir, yedi günün bayramı olur. Bizimde dostlar içinde bir Cuma yüreklimiz olması bize ulvi şeyleri hatırlatması şevk vermesi dünyanın hadisatı – fırtınaları karşısında güvenilir liman olması lazım. Toros Dağları gibi sağlam, Çukurova gibi sıcacık, Palandökenler gibi başı dik olmalı ve Karadeniz gibi coşkunluğu hiç tükenmemeli... Eğer böyle olursa; mesafeler engeller hiç önemli değildir, muhabbet hedefi daima tam on ikiden den vurur; hiç nişancı olmasına gerek yok. Muhabbet, derin ve geniş uzayda yeni bir yıldızı bile bilim den çok daha çabuk bulur. Bunun için; sevdiklerimizin, dostlarımızın kıymetini bilmek lazım.
Bazı insanlar telefonlara gelen Cuma, bayram vs. bu tür mesajlara tahammül edemezler; ne gereği var derler. Oysa atılan o mesajlar aynı zaman da dua yerine de geçiyor. Neymiş telefonunda yer kaplıyormuş. Aslında telefonda hafıza sorunu değil, kendilerinde gönül sorunu var, gönül Gigabyte'ı çok düşük, tahammül edemiyorlar... Adam telefonun da yer işgal etmesin, zaten okumuyorum diyerek gönül Gigabyte'ını küçültüyor... İnternette lüzumsuz dolaşmak yerine gelen mesajları okumak oradaki iyi dileği ya da duayı okumak en azından dua ibadeti etmiş olunur ve âyetleri okumakla da Allah'ı zikretmiş oluruz... Ne diyelim? Allah bizdeki gönül Gigabyte'ı genişletsin ve Cuma yürekli dostlarımızı hep var etsin.