Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2419.36
BIST 100
9758.45
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Kasım 2021

Çukurda üniformalı ihanet

“Benim adıma kullanacakları tüm silahların yazılı olduğu bir ‘operasyon talimatı’ hazırlayıp imzalamam için önüme koydular. Reddettim. Dertleri “sivil alanlara saldırmaktı.” Ardından da bu talimatı gösterip suçu bize atmaktı. Eğer sivilleri tahliye etmeseydik bu tezgâh çok daha büyük şeylere sebep olabilirdi. Bana baştan ‘evleri yıkın’ talimatı verdirmeye çalıştılar. Bir şekilde infial yaratmak istediler. Eylül ayında çatışmalar yoğunlaşınca askerden destek istedik. Ancak bu desteği Tuğgeneral Salih Kırhan uzun süre vermeyerek bizi oyaladı. Yaklaşık 6 aylık bir oyalamadan sonra 14 Mart’ta Nusaybin’deki büyük operasyon başladı. Operasyon komutanı olarak Tuğgeneral Salih Kırhan görevlendirildi. Komutanları sürekli ilk başta sınıra yakın olan Zeynel Abidin Mahallesi’nden operasyona başlamaları konusunda uyardık. Resmen teröristlerin tünel kazmasına fırsat verildi. Değiştirdikleri planla operasyon başladı ve ilk andan itibaren maalesef çok şehit vermeye başladık. EYP’ler döşenmiş sokaklara askerleri şehit olacaklarını bile bile gönderiyorlardı. Tugay komutanı Salih Kırhan, Orgeneral Adem Huduti ve Korgeneral İbrahim Yılmaz bunu en baştan kurgulamıştı. “Huduti'den karakoldaki astsubaya kadar hepsi işin içindeydi.” FETÖ'cü generallerin istemediği Tuğgeneral Levent Ergün'ün operasyona başlamasıyla teröristler gruplar halinde teslim oldu. Tuğgeneral Ergün, ilk olarak tünellerin kazıldığı Zeynel Abidin Mahallesi’nden başladı ve bölgeyi 1 ayda az zayiatla temizledi.” (Dönemin Mardin Valisi Ömer Faruk Koçak 19 Ağustos 2016 Akşam Gazetesi)

Bile bile ölüme gönderdiler

Coğrafi yapısının düz olması, sokakların genişliği nedeniyle kolayca hendek kazan teröristlerden temizleneceği düşünülen Nusaybin gibi bir yerde bile sadece 70 güvenlik görevlisi şehit olmuştu ve verilen şehit sayısının çokluğu günlerce konuşulmuştu. Nusaybinle beraber Şırnak, Cizre, Silvan, Sur, Dargeçit, Derik’te başlatılan hendek operasyonlarında toplam 198 güvenlik görevlisi şehit olmuştu. Dönemin Mardin Valisi Ömer Faruk Koçak’ın yukarıdaki beyanlarından “FETÖ’cü

komutanların sivil alanlara saldırıp, infial yaratarak Kürtleri hükümete karşı galeyana getirmeye çalıştıklarını, bile bile EYP döşenmiş boş binalara asker ve polisleri göndererek şehit sayısını artırdıklarını, şehit cenazeleri üzerinden de Batı’da hükümete karşı halkta infial yaratmaya çalıştıklarını, PKK’ya bilgi sızdırdıklarını” tüylerimiz ürpererek öğreniyoruz. Ve bu operasyonları yöneten dönemin 2. Ordu Komutanı Orgeneral Adem Huduti, 7. Kolordu Komutanı Korgeneral İbrahim Yılmaz ve diğer rütbelilerin çoğu 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi sonrası darbeden dolayı da tutuklanıyorlar. Silopi’de yakalanan PKK’lı Özcan S. verdiği ifadesinde: “Silopi Terörle Mücadele Şubesi’nde FETÖ üyesi bir polis vardı. Bize ertesi gün operasyon yapılacak mahalleleri haber verirdi. Bizde o yollara her defasında bomba koyardık.” İtirafıyla FETÖ’nün açık bir biçimde asker ve polisleri hedef gösterdiğini, tuzağa düşürdüğünü ve PKK’nın da hunharca şehit ettiğini anlatıyor.

Bölgenin vicdani seslerine de kulak verin

Şaşırdık mı bu vahşete, bu alçakça plana? 15 Temmuz hain darbe girişimi gecesinde bu devletin helikopteri ve uçağıyla Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı külliyesini bombalayan, F-16 ile 47 özel harekat polisini ve onlarca Ömer Halisdemir’i, yüzlerce sivil halkı acımasız bir şekilde şehit eden bir ihanet şebekesinin, terörün şehirlere taşıdığı hendek ve çukur operasyonlarında darbe şartlarını olgunlaştırmak için operasyonlara katılan Ahmet’e, Mehmet’e askere, polise acıyacaklarını, ülkenin bölünmemesi, terör ve şiddete teslim olmaması için şerefiyle mücadele ettiklerini düşünebilir miyiz? Kilis’e her gün sonu gelmez bir şekilde Suriye tarafından bombaların atıldığı ve halkın galeyana gelerek hükümet aleyhine sloganlarla vilayete doğru yürütüldüğü günlerle beraber hendek ve çukur olaylarının yaşandığı günlerde dahi hükümet aleyhine darbe şartlarını olgunlaştırmak için planlanan büyük ihaneti ve hain tuzağı fark etmiştik; yetkilileri defalarca yüz yüze ve çeşitli kanallar aracılığıyla uyarmıştık. Ancak o dönem “sussak gönül razı değil, konuşsak da dinleyen yok” şiarıyla etiğimiz sözlerimiz uygulamada yerini bulmamıştı adeta suya yazmıştık. Yenilenen bu süreçte devletin de gözünü ve kulağını açarak bölgenin vicdani seslerine kulak vermesi, uyarılarını, görüşlerini de dikkate alıp, daha fazla bedel ödenmesine de izin vermemesi gerekir.

Bu ihanet cezasız kalmamalı

Gerek dönemin mülki idare amirlerinin gerekse de PKK itirafçılarının beyanlarında dile getirildiği üzere, hendek ve çukur operasyonlarını bizzat sevk ve idare etmiş, 200’e yakın güvenlik görevlimizin birçoğunun şahadetine bilerek sebebiyet verdikleri iddia edilen, darbe girişiminden dolayı tutuklanmış dönemin askeri ve emniyet yetkilileri hakkında, dönemin mülki idare amirleri ve darbeye karışmamış güvenlik bürokrasisinin de bilgi ve görgülerine başvurularak darbe soruşturmalarından ayrı soruşturmaların açılması, hendek ve çukur operasyonlarında yaşanan büyük ihanetin ve şehitlerimizin hesabının sorulması büyük bir sorumluluktur.