Dolar (USD)
34.48
Euro (EUR)
36.31
Gram Altın
2958.33
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Eylül 2024

​Cübbeli Ahmet Hoca, İhsan Şenocak Hoca

CÜBBELİ Ahmet Hoca’nın ismini, namaza başladıktan kısa süre sonra işitmiştim.

Yetiştiğim ortam “İslam”a hayli uzaktı.

Bilmiyordum.

Tanımıyordum.

İlk gençlik yıllarımda…

Merhum Babamın vefatının öncesinde bir “vesile” sayesinde tefekküre başladım.

Bir başka vesile ile, Merhum Timurtaş Hoca’nın sohbetine katıldım.

Kafamda bir dolu soru işareti varken…

Bir soğuk kış günü, namaza da yeni yeni başlamışken, İstanbul’un Karagümrük adlı semtindeki bir çay ocağına sığındım.

Bıçkın gençler vardı orada; sarıklı, cübbeli.

Konuşmalarında, ayetler ve hadislerin yanı sıra, bol bol argo ifade de dikkat çekiyordu.

Çok başka yerlerden geldiklerini, zamanında olmadık işlerin içine girdiklerini, hayatlarının kayık olduğunu öğrendim.

Sonradan hidayete ermişler.

Aile babaları olmuşlar.

Huzura ermişler.

Bunlara da Allah’ın izniyle Cübbeli Ahmet Hoca vesile olmuş.

Sonradan, hayatları gerçekten kayık pek çok vatan evlâdının İsmailağa Cemaati ve Cübbeli Ahmet Efendi’nın vesile olmalarıyla yol değiştirdiklerini anlayınca…

Bir yazı kaleme aldım.

Bu türden faaliyetlerin ülkenin huzuru için ne denli önemli olduğuna vurgu yaptım.

Camiadan olumlu tepkiler geldi.

Cübbeli Ahmet Hoca, benden, güzel ifadelerle bahsetti.

Gazeteciliğe “sol tarafta” başlamış, fikrim, zikrim ve yaşantımdaki değişimlere uygun olarak Cuma Dergisi’ne geçmiş, sonra da Türkiye Gazetesi ve Anadolu’da Vakit ile devam etmiştim.

O sancılı 28 Şubat günlerinde, üzerine en fazla gidilen yapılardan biri de İsmailağa olmuştu.

Sebebini araştırdığımda, Fener Rum Partikhanesi’ne çıktı yol!..

Türk Patrik Müteveffa Selçuk Erenerol, orada “Vatikan” benzeri bir yapılanmanın hazırlandığını söylüyordu.

Fener Rum Patrikhanesi’nin “belli isimlere” gayrimenkul edindirmek suretiyle çevreye yayıldığına dair belgeleri önümüze diziyor, Patrik’in “ekünemik” yani “Evrensel Patrik” unvanını kullanmasına müsaade edilmesinin büyük hata olduğunu söylüyordu.

Bir de…

“İsmailağa Camiası olmasa, oralara iyice yayılacaklar!” gibi bir cümlesi vardı, notlarım arasında.

Burası çok önemliydi.

Bu camianın üzerine, Fener Patrikhanesi’nin yayılmacılığına “set çektiği” için mi gidiyordu, 28 Şubat zihniyeti?

Araştırmacı-Yazar Merhum Aytunç Altındal’ın da bu konulara dair ilginç yayınları vardı.

Bunlar Camia’ya ilgimi arttırdı.

Birkaç kez, sohbetlerine gittim.

Uzaktan izledim.

Birileri, sarıksız cübbesiz, sakalsız olmama fazla takılınca…

Bana da ince ince lâf takınca, epeyce uzaklaştım ama talebe yetiştirme faaliyetlerine de, soran olduğunda destek verdim.

“Ben de İmam Hatipli olsaydım, ya da böyle bir yerde yetişseydim iyi olurdu ama nasip değilmiş!” dedim.

(Ticaret Lisesi’ni bitirmek neye yaradıysa!)

Bana tarikatlardan herhangi birine intisap nasip olmadı.

Ruhum mu isyankâr, nasibim mi kesik bilmiyorum.

Olmadı işte.

Oralarda mutlu mesut yaşanlara imrendim hep.

Benim ruhum huzur bulmadı.

Kalbimde “tıkanıklıklar” olsa da…

İlimle uğraşan, talebe yetiştiren “Ehl-i sünnet” için dua ettim.

Milli meselelerdeki duruşlarını da takdir ettim.

Onlardan biri de, İhsan Şenocak Hoca’ydı.

Onu da, yayınlarından dolayı tanıdım.

Kur’an ve Sünnet yolundan ayrılmama hassasiyetine, bu noktaya vurgularına dikkat kesildim.

Aile yapımızı dağıtmak isteyen iç ve dış odaklara karşı mücadelesini izledim.

Kendisini, Samsun’daki İFAM adlı İlim Merkezi’nde ziyaret ettim.

Talebelerinden bazıları ile konuştum.

Ankara’da da bir kez, yarım saat kadar görüştüm.

Bazen de telefon aracılığı ile dertleştim.

Onun da milli ve manevi meselelerdeki duruşunu takdir ettim.

***

Cübbeli Ahmet ve İhsan Şenocak Hocalarla tanışıklığım bundan ibaret.

“Kuran ve Sünnet” hassasiyetleri ve Milli Meselelerdeki duruşları…

Bunlardan dolayı ilgi gösterdim.

Ömürlerini “Ehl-i Sünnet” dışındaki akımlarla mücadeleyle geçirdiklerine dair vurgularına itimat ettim, bazen de bahsettim.

Her ikisiyle de Youtube yayınları yaptığımı da sözlerime eklemeliyim.

İşte, biz böyle yayınlar yapınca ve bazı yazılarımızda da bahislerini edince, okuyucularımızdan bazılarının “son zamanlardaki olumsuz gelişmelere” dair mesajları ile karşılaştık.

Bu iki İlim Adamı’nın sosyal medya üzerinden “atıştıklarını”, birbirlerine yüklendiklerini hatırlatan okuyucularımızdan bir bölümü, “Lütfen, aralarındaki problemleri böyle sosyal medya ortamlarına taşımasınlar!” mesajını iletmemi istedi.

Konunun ayrıntılarına girmek istemiyorum.

“Bu tür tartışmaları kamuoyu önünde yapmanın yol açtığı hasarlara” işaret eden okuyucularımın mesajını iletmekle yetinmiş olayım:

“Bir araya gelip uzun uzun konuşunuz.

Tartıştığınız meseleler ‘avam’ için çok ağır.

Lütfen, sosyal medyada tartışmayınız.”

KKTC MESELESİ!..

Yıllar boyunca, KKTC’deki Siyonist Yerleşim çabalarına dikkat çektik.

“Yerli ve milli” medya mensuplarından da, bu gayretimize destek vermelerini istedik.

Ne yazık ki, ısrarlı çağrılarımıza rağmen, konuya ilgi duyanlar çok azınlıkta kaldı.

Kıbrıs’ın önemini anlamayanlar, ya da bu konuyu “tehlikeli” buldukları için topa girmeyenler çoğunluktaydı.

Bugün…

Hem Devletimiz hem de Yavru Vatanımız KKTC, konuyu ciddiyetle, yakından takip ediyor.

Bunda, Siyonistlerin Gazze’deki Soykırımları da etkili oldu tabii…

Bunların neler yapabilecekleri iyice görüldü bu acı vesileyle.

Hiç olmazsa bundan sonra, “gayrimenkul alımı” yoluyla “Siyonist yayılmacılık” olmasın dile adımlar atılıyor.

Bunları da “yakından” takip ediyoruz.

Siyonizm’in bin türlü hilesi var…

Gözümüzü KKTC’den ayırırsak hata ederiz!..

Aman, KKTC, “İkinci Filistin” olmasın!

Cübbeli Ahmet Hoca, İhsan Şenocak Hoca

Serdar Arseven

CÜBBELİ Ahmet Hoca’nın ismini, namaza başladıktan kısa süre sonra işitmiştim.

Yetiştiğim ortam “İslam”a hayli uzaktı.

Bilmiyordum.

Tanımıyordum.

İlk gençlik yıllarımda…

Merhum Babamın vefatının öncesinde bir “vesile” sayesinde tefekküre başladım.

Bir başka vesile ile, Merhum Timurtaş Hoca’nın sohbetine katıldım.

Kafamda bir dolu soru işareti varken…

Bir soğuk kış günü, namaza da yeni yeni başlamışken, İstanbul’un Karagümrük adlı semtindeki bir çay ocağına sığındım.

Bıçkın gençler vardı orada; sarıklı, cübbeli.

Konuşmalarında, ayetler ve hadislerin yanı sıra, bol bol argo ifade de dikkat çekiyordu.

Çok başka yerlerden geldiklerini, zamanında olmadık işlerin içine girdiklerini, hayatlarının kayık olduğunu öğrendim.

Sonradan hidayete ermişler.

Aile babaları olmuşlar.

Huzura ermişler.

Bunlara da Allah’ın izniyle Cübbeli Ahmet Hoca vesile olmuş.

Sonradan, hayatları gerçekten kayık pek çok vatan evlâdının İsmailağa Cemaati ve Cübbeli Ahmet Efendi’nın vesile olmalarıyla yol değiştirdiklerini anlayınca…

Bir yazı kaleme aldım.

Bu türden faaliyetlerin ülkenin huzuru için ne denli önemli olduğuna vurgu yaptım.

Camiadan olumlu tepkiler geldi.

Cübbeli Ahmet Hoca, benden, güzel ifadelerle bahsetti.

Gazeteciliğe “sol tarafta” başlamış, fikrim, zikrim ve yaşantımdaki değişimlere uygun olarak Cuma Dergisi’ne geçmiş, sonra da Türkiye Gazetesi ve Anadolu’da Vakit ile devam etmiştim.

O sancılı 28 Şubat günlerinde, üzerine en fazla gidilen yapılardan biri de İsmailağa olmuştu.

Sebebini araştırdığımda, Fener Rum Partikhanesi’ne çıktı yol!..

Türk Patrik Müteveffa Selçuk Erenerol, orada “Vatikan” benzeri bir yapılanmanın hazırlandığını söylüyordu.

Fener Rum Patrikhanesi’nin “belli isimlere” gayrimenkul edindirmek suretiyle çevreye yayıldığına dair belgeleri önümüze diziyor, Patrik’in “ekünemik” yani “Evrensel Patrik” unvanını kullanmasına müsaade edilmesinin büyük hata olduğunu söylüyordu.

Bir de…

“İsmailağa Camiası olmasa, oralara iyice yayılacaklar!” gibi bir cümlesi vardı, notlarım arasında.

Burası çok önemliydi.

Bu camianın üzerine, Fener Patrikhanesi’nin yayılmacılığına “set çektiği” için mi gidiyordu, 28 Şubat zihniyeti?

Araştırmacı-Yazar Merhum Aytunç Altındal’ın da bu konulara dair ilginç yayınları vardı.

Bunlar Camia’ya ilgimi arttırdı.

Birkaç kez, sohbetlerine gittim.

Uzaktan izledim.

Birileri, sarıksız cübbesiz, sakalsız olmama fazla takılınca…

Bana da ince ince lâf takınca, epeyce uzaklaştım ama talebe yetiştirme faaliyetlerine de, soran olduğunda destek verdim.

“Ben de İmam Hatipli olsaydım, ya da böyle bir yerde yetişseydim iyi olurdu ama nasip değilmiş!” dedim.

(Ticaret Lisesi’ni bitirmek neye yaradıysa!)

Bana tarikatlardan herhangi birine intisap nasip olmadı.

Ruhum mu isyankâr, nasibim mi kesik bilmiyorum.

Olmadı işte.

Oralarda mutlu mesut yaşanlara imrendim hep.

Benim ruhum huzur bulmadı.

Kalbimde “tıkanıklıklar” olsa da…

İlimle uğraşan, talebe yetiştiren “Ehl-i sünnet” için dua ettim.

Milli meselelerdeki duruşlarını da takdir ettim.

Onlardan biri de, İhsan Şenocak Hoca’ydı.

Onu da, yayınlarından dolayı tanıdım.

Kur’an ve Sünnet yolundan ayrılmama hassasiyetine, bu noktaya vurgularına dikkat kesildim.

Aile yapımızı dağıtmak isteyen iç ve dış odaklara karşı mücadelesini izledim.

Kendisini, Samsun’daki İFAM adlı İlim Merkezi’nde ziyaret ettim.

Talebelerinden bazıları ile konuştum.

Ankara’da da bir kez, yarım saat kadar görüştüm.

Bazen de telefon aracılığı ile dertleştim.

Onun da milli ve manevi meselelerdeki duruşunu takdir ettim.

***

Cübbeli Ahmet ve İhsan Şenocak Hocalarla tanışıklığım bundan ibaret.

“Kuran ve Sünnet” hassasiyetleri ve Milli Meselelerdeki duruşları…

Bunlardan dolayı ilgi gösterdim.

Ömürlerini “Ehl-i Sünnet” dışındaki akımlarla mücadeleyle geçirdiklerine dair vurgularına itimat ettim, bazen de bahsettim.

Her ikisiyle de Youtube yayınları yaptığımı da sözlerime eklemeliyim.

İşte, biz böyle yayınlar yapınca ve bazı yazılarımızda da bahislerini edince, okuyucularımızdan bazılarının “son zamanlardaki olumsuz gelişmelere” dair mesajları ile karşılaştık.

Bu iki İlim Adamı’nın sosyal medya üzerinden “atıştıklarını”, birbirlerine yüklendiklerini hatırlatan okuyucularımızdan bir bölümü, “Lütfen, aralarındaki problemleri böyle sosyal medya ortamlarına taşımasınlar!” mesajını iletmemi istedi.

Konunun ayrıntılarına girmek istemiyorum.

“Bu tür tartışmaları kamuoyu önünde yapmanın yol açtığı hasarlara” işaret eden okuyucularımın mesajını iletmekle yetinmiş olayım:

“Bir araya gelip uzun uzun konuşunuz.

Tartıştığınız meseleler ‘avam’ için çok ağır.

Lütfen, sosyal medyada tartışmayınız.”

KKTC MESELESİ!..

Yıllar boyunca, KKTC’deki Siyonist Yerleşim çabalarına dikkat çektik.

“Yerli ve milli” medya mensuplarından da, bu gayretimize destek vermelerini istedik.

Ne yazık ki, ısrarlı çağrılarımıza rağmen, konuya ilgi duyanlar çok azınlıkta kaldı.

Kıbrıs’ın önemini anlamayanlar, ya da bu konuyu “tehlikeli” buldukları için topa girmeyenler çoğunluktaydı.

Bugün…

Hem Devletimiz hem de Yavru Vatanımız KKTC, konuyu ciddiyetle, yakından takip ediyor.

Bunda, Siyonistlerin Gazze’deki Soykırımları da etkili oldu tabii…

Bunların neler yapabilecekleri iyice görüldü bu acı vesileyle.

Hiç olmazsa bundan sonra, “gayrimenkul alımı” yoluyla “Siyonist yayılmacılık” olmasın dile adımlar atılıyor.

Bunları da “yakından” takip ediyoruz.

Siyonizm’in bin türlü hilesi var…

Gözümüzü KKTC’den ayırırsak hata ederiz!..

Aman, KKTC, “İkinci Filistin” olmasın!