Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2968.81
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Ağustos 2013

ÇÖZÜM SÜRECİNİN KIRMIZI ÇİZGİLERİ


"Çözüm süreci" ifadesi Türkiye'de ister Türk-Kürt sorunu, isterse PKK sorunu olarak adlandırılsın, Türkiye'yi uzun süre meşgul eden ve enerjisini tüketen bir meselenin aşılmasına yönelik olarak yapılan bir adlandırmadır. Geride bıraktığımız süreç içerisinde artık cenazelerin gelmez oluşu güzel bir gelişmedir. Fakat sürecin nasıl devam edeceği, adımları, gelecekte neler olacağı konusunda bir belirsizlik söz konusudur. Özellikle PKK ve BDP kanadından yapılan açıklamalar, hükümetin bu süreci nasıl bir konsepte oturttuğu noktasında bazı soru(n)ları gündeme getirmektedir. Bu bağlamda önümüzde duran en önemli soru(n) da; hükümetin bu süreçte kırmızı çizgilerinin neler olduğudur?

Bu süreçte hükümetin izlediği politika üç ihtimalli bir sonucu akla getirmektedir. Birincisi, Dış politika ve bölge ile sıkı bağlantıları bulunan bu meseleyi, biraz da gelişmelere göre yeniden değerlendirme. Bu, bütün kartların hükümette olmadığı, Suriye, Ortadoğu ve bölgede kürtlerin konumu açısından dış devletlerin politikalarıyla sıkı bir bağlantısı olan yaklaşımdır. İkincisi ise, süreçte BDP ve PKK'nın taleplerinin her bir adım sonrasında normalleştirilmesini sağlayabilmek için belirsizliklerin devam ettirilmesi. Üçüncüsü ise, hükümetin bu süreçte uzun vadeli bir politikası ve kırmızı çizgilerinin olduğu.

Öncelikle kürtlerle ilgili bu etnisite probleminin, sadece Türkiye ve PKK ile sınırlı olmadığını; bölgedeki gelişmeler, ABD, Avrupa ve bölge politikalarıyla ilgili olduğunu biliyoruz. Süreç, kürtlerin en azından bu zaman diliminde bir karşı direncinin dondurulması bağlamında önemli bir adımdır. Fakat her şeyden önce süreci Türkiye ve PKK hangi konumda ele almaktadır?

Birincisi, Türkiye Cumhuriyeti ve PKK savaşan ve sonunda barış yapmak isteyen iki bağımsız taraf olarak mı masaya oturmuştur? Doğrusu bunu kabul etmek mümkün değildir. Bu bağlamda PKK'nın talepleri nedir ve nereye kadar kabul edilebilir? Bu konuda PKK ve BDP kanadından yapılan açıklamalar, hükümetin ve Türkiye'nin konumunu zorlayacak bazı talep ve söylemleri de içermektedir. Daha önceki hükümetlerin ve devletin ulusalcı bazı reflekslerinin değiştirilme ihtiyacı zaten ortaya çıkmıştır ve değiştirilmelidir. Ancak bu, kendisini kürtlerin temsilcisi olarak gören PKK ve BDP'nin ulusalcı reflekslerini de değiştirmesini gerektirmektedir. "Kürtler bu memlekette çok çekti"nin yeni konsepti "kürtlerin tüm talepleri yerine getirilmelidir" şeklinde olmamalıdır. Yeni konsetp; bu ülkede yaşayan ve buranın vatandaşı olan herkesin temel hak ve özgürlüklerden istifade etmesinin önündeki engellerin kaldırılmasıdır.

Özellikle yeni Anayasa çalışmalarının devam ettiği bu günlerde, ben meselenin şu konsept ve çizgide ele alınmasını öneriyorum. Birincisi, içinde yaşadığımız ülke Türkiye Cumhuriyetidir. Türkiye içerisinde çok farklı etnik, mezhepsel ve dini kimliğin yaşadığı bir ülkedir. Anayasa, bu konuda daha eşitlikçi bir biçimde hazırlanmalı; bu bağlamda burada yaşayan her bir vatandaşın hak ve özgürlüklerini koruma bakımından ayrıcalık yaratmamalıdır. Geçmişte gündelik hayatın içinde ortaya çıkan bir çok alandaki özgürlük sorunları, sadece kürtlere zarar vermemiştir. Bu açıdan bugün, yapılacak anayasanın arkaplanında bu nokta dikkate alınmalıdır.

BDP yetkilileri, PKK'nın önde gelen liderlerinin serbest bırakılarak siyaset yapmalarının önündeki engellerin açılması gerektiğinden bahsetmektedirler. Hükümetin dağdan inecek örgüt üyeleri için hazırladığı af yasasına çözüm süreci açısından olumlu bakılabilir. PKK'nın lider ve önde gelenlerinin serbest bırakılmasına hükümetin olumsuz bakış açısı da yerinde görünmektedir. Fakat tüm bu açıklamaları, hükümet BDP'nin beyanatlarından sonra parça parça vermektedir. Bu açıdan hükümetin bu konudaki kırmızı çizgilerini görmeye ihtiyacımız vardır.

Bir de hala Anayasa komisyonunda tartışılan bir anadilde eğitim meselesi vardır. Bu konudaki önerimiz de şudur; Türkiye'nin resmi dili Türkçe'dir. Bu açıdan da devlet yazışmaları ve devlet okullarının eğitim dili Türkçe olmalıdır. Fakat Kürtçe bir dil olarak devlet ve özel okullarda öğrenilebilmeli; Kürtlerin isterlerse kürtçe eğitim veren bir özel okul kurabilmelerinin önü açılmalıdır.