Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Ekim 2024

​Çözüm Süreci: Gerçekçi Bir Umut mu, Siyasi Bir Çıkmaz mı?

Geçtiğimiz hafta, mevcut siyasal dengelerin ve siyasetçilerin eylemsizliklerinin toplumda yaygın bir ümitsizlik hissi yarattığını ifade etmiştik. Bu karamsarlık, sadece bireysel değil, toplumsal bir duyguya dönüşmüş durumda.

Peki, bu umutsuzluk gerçekten Cumhur İttifakı’nın yapısından mı kaynaklanıyor? MHP ve AK Parti ittifakı, toplumu bu denli karamsarlığa iten temel etken mi? Bu soruların cevabı karmaşık; ancak mevcut yapı ve politikaların bu süreçteki rolü yadsınamaz.

Cumhur İttifakı, Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü koruma hedefiyle, milliyetçi ve muhafazakâr bir tabanı konsolide etmek amacıyla kuruldu. AK Parti, ülkenin huzur ve güvenliğini sağlamak için ciddi adımlar atmış ve Kürt meselesine geçmişten ders çıkararak yaklaşmaya çalışmıştır. Bölge halkının taleplerine yönelik projeler geliştirilmiş, ancak bu projelerin topluma yeterince anlatılamaması ve bazı kesimlerin ideolojik önyargılarla süreci sabote etme çabaları çözüm sürecini zayıflatmıştır.

Öte yandan, Cumhur İttifakı, Kürt meselesi gibi Türkiye’nin temel sorunlarının çözümüne dair diyalog ve uzlaşı yollarını tıkayan, ideolojik bir katılık sergilemiştir. Kürtlerin taleplerini ve beklentilerini göz ardı eden bu yaklaşım, toplumun geniş bir kesiminde çözüm umudunu köreltmiş ve kutuplaşmayı derinleştirmiştir.

Bu kutuplaşma ve ideolojik kapanma, toplumda çözüm umudunu körelten en büyük etkenlerden biri olarak görülmektedir. Çözüm arayışlarının ya ötelendiği ya da simgesel adımlarla geçiştirildiği izlenimi yaygınlaşmıştır.

Ancak bu karamsarlığın karşısında duracak bir alternatif oluşturmak mümkündür. Öncelikle siyasetin dili değişmeli ve tüm kesimlere hitap edecek bir diyalog zemini kurulmalıdır. Demokratik kurumların güçlendirilmesi ve adaletin sağlanması, topluma güven aşılayacak ilk adımlar olacaktır. Ayrıca, yerel yönetimlerin ve sivil toplumun aktif katılımıyla sorunların ortak akılla çözülmesi ve siyasetin tabana yayılması sağlanmalıdır.

Ekonomik ve sosyal reformlar bu sürecin vazgeçilmez bir parçasıdır. Topluma somut ve elle tutulur çözümler sunulmadıkça, ümitsizliğin giderilmesi imkânsızdır. Özellikle gençler ve kadınlar başta olmak üzere, dezavantajlı grupların sürece dahil edilmesi, yeni bir siyasal kültürün inşasında kilit rol oynayacaktır.

Geçmişte yaşanan olumsuzlukları ve çözüm umudunu yeniden yeşertebilmek için siyaset dilinin değişmesi ve Kürt sorunu konusunda tüm kesimlerin dahil olacağı geniş tabanlı bir diyalog zemini oluşturulması gerekmektedir. Bu zemin, geçmişte yaşanan travmaları, mağduriyetleri ve ötekileştirici politikaları kabul eden, empati odaklı bir yaklaşıma dayanmalıdır. Kürt siyasi hareketi ve Kürt toplumunun temsilcileriyle kurulacak açık ve şeffaf bir diyalog, bu sorunun çözümünde önemli bir adım olabilir.

DEM ve diğer Kürt siyasi partilerinin yanı sıra, yerel yönetimlerin, bağımsız sivil toplum örgütlerinin ve kanaat önderlerinin bu süreçte aktif ve yapıcı bir rol üstlenmesi gerekmektedir. Toplumda yerleşik olan güven bunalımının giderilmesi, bu kesimlerin süreçte daha görünür ve aktif hale gelmesiyle mümkün olacaktır.

DEM’in varlığı ve Kürt siyasi hareketinin yeni bir çatı altında yeniden yapılandırılması sürecin bir parçası olabilir, ancak tek muhatap bu değildir. Cumhurbaşkanlığı ve hükümet, bölge halkının menfaatleri doğrultusunda hareket eden her aktörle iş birliğine açık olduğunu her fırsatta dile getirmeli. Ayrıca, iktidar, Kürt toplumunun kültürel haklarının korunması, bölgedeki ekonomik kalkınmanın hızlandırılması ve vatandaşların refah seviyesinin artırılması için birçok proje geliştirmektedir.

Yeni anayasa süreci, Kürt meselesinde yapıcı adımlar atılmasının önemli bir aracı olabilir. Hükümet, bu kapsamda atılacak adımları, bölge halkının taleplerine uygun şekilde düzenlemeyi ve Kürtlerin siyasal, ekonomik ve kültürel haklarını güvence altına almayı amaçlamaktadır. Bu süreçte, yalnızca siyasi partiler değil, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları da muhatap alınarak, toplumsal barış ve istikrar sağlanabilir. Hükümetin “Türkiye Yüzyılı” vizyonu, tüm vatandaşları kapsayacak yapısal reformlarla bu sorunun üstesinden gelmeyi hedeflemektedir.

Sonuç olarak, çözüm sürecinin yeniden şekillendirilmesi ve geniş bir katılım sağlanması, toplumsal karamsarlığı dağıtmak adına kritik öneme sahiptir. Ahmet Türk’ün işaret ettiği samimiyet testi, sürecin sürdürülebilirliği açısından kilit bir noktada durmaktadır. Hükümet ise, demokratik reformlarla, yerel yönetimlerle iş birliği yaparak ve sivil toplumun desteğiyle bu süreci yönetme iradesine sahip olduğunu göstermektedir.