Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2969.34
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Mart 2019

Çözüm İttihâd-ı İslâm

Evvelki gün Çanakkale Zaferi’nin yıldönümüydü. Ülkenin her yerinde kutlamalar, anma törenleri yapıldı. Çanakkale Zaferi bizim için sadece bir askeri başarı değil aynı zamanda bu Müslüman milletin emperyalistlere karşı verdiği mücadelenin destansı öyküsüdür. Paramparça olmuş bir imparatorluğun en zor günlerinde farklı etnik kökenlerden ve imparatorluğun farklı coğrafyalarından koşup gelen on binlerce mücahid vatan toprağı çiğnenmesin, İslam’ın son kalesi düşmesin diye bu kutlu mücahedeye omuz verdiler. Çanakkale Savaşı İttihad-ı İslam fikrinin neşvünema bulduğu, mücessem hale geldiği bir mahşeri vuruşmadır. Sadece Anadolu’dan değil Arap Yarımadasından, Orta Asya’dan, Uzakdoğu’dan, Kafkasya’dan ümmetin birliğine ve dirliğine inanmış pek çok yiğit adam koşar adımlarla şehadete yürümek üzere, evlerini, sevdiklerini, yurtlarını terk ederek geldiler. Yeter ki Osmanlı’nın ve hilafetin bayrağı düşmesin, yeter ki İslam’ın son kalesine halel gelmesin diye… O günlerde, dağılmış, parçalanmış haliyle bile Osmanlı’nın varlığı ümmet için bir kurtuluş ümidiydi. Bugün de durum çok farklı değil. İstanbul ve Türkiye bugün de bütün İslam dünyasının adeta merkezidir. Her ne kadar fiziken bizden değilmiş gibi gözükse de İstanbul hala bir İslam şehridir ve kültürel, sosyal olarak İslam aleminin en önemli toplanma merkezlerinden birisidir. İttihâd-ı İslâm’ın er ya da geç kurulacağı topraklar yine bu topraklardır, Allah’u âlem yine İstanbul’dur. Hilafet bayrağı İstanbul’da düşmüş, düştüğü yerden elbet bir gün yeniden kaldırılacaktır. Belki dini anlamda değil ama siyasi anlamda hilafet tekrar bu büyük milletin ellerinde bayraklaşacak, İslâm ümmeti yine bu sancağın altında bir araya gelecektir. Çanakkale’de sergilenen birlik ruhu İstanbul’da yeniden dirilecek, bütün İslâm âlemi sadece siyasi olarak değil daha güçlü şekilde askerî, ticarî, kültürel ve sosyal sahalarda İstanbul merkezli büyük bir güç haline gelecektir. Gelmesi de lâzımdır. Bu kaçınılmaz bir durumdur. Tarihin bize yüklediği misyon bunu gerekli kılmaktadır. Zira İslâm dünyası mevcut haliyle perişan vaziyettedir. Pek çok ülke işgal altındadır. Pek çok Müslüman ülkenin ne ekonomik ne de askeri olarak kolunu kıpırdatacak hali yoktur. Uzak Asya’daki birkaç ülkeyi saymazsak özellikle Ortadoğu kan ağlamaktadır. Türkiye ise günden güne güçleniyor, günden güne, özüne aslına inkılâb ediyor. Kim ne derse desin Türkiye yeşermekte, canlanmakta, Türkiye el’an ümid vadetmektedir. Batı’nın İslâm’a karşı başlattığı küresel mücadelenin en önemli ayağı Türkiye’nin tarihsel yürüyüşünü durdurmak üzerine kuruludur. Yeni Zelanda’da yaşanan talihsiz olayın bir hedefi de şüphesiz Türkiye’dir. Bu ne ilk ne de son olay olacaktır şüphesiz. Küresel baronlar özelde Türkiye’yi genelde ise bütün İslâm dünyasını karşılarına aldıkları bu savaşta elbet bir gün mağlup olacaklar elbet bir gün ümmetin direnci karşısında yıkılıp düşeceklerdir. Ancak bunun olabilmesi bizim gayretimize, çalışmamıza bağlıdır. Allah âdildir çalışana verir. Eğer Müslümanlar çalışmazlar, gayret etmezler, birlik olmazlarsa zafere ulaşmak gibi bir hayale de kapılmamalıdırlar. Biz say’ü gayretten uzak durduğumuz müddetçe başkaları bize zilleti, zulmü reva görmeye devam edecektir. Onun için çok çalışmaya, birlik olmaya, tek vücut gibi durmaya mecburuz. Ayrımcılık, mezhepçilik, ırkçılık, hizipçilik ve ayrılıkçı bütün yaklaşımlar Müslümanlar için en büyük güncel tuzaklardır. Müslümanlar bu tuzaktan kurtulmadan düşmanla yüzleşemezler. İslam dünyası bu ağırlıkları üzerinden atmadan bir araya gelemez. Şii-Sünni, Türk-Kürt, Arap-Acem hep birlikte kenetlenmek ve birbirimizi sevmek zorundayız. Bu manada İstanbul önemli bir toplanma merkezidir. İstanbul merkezli bir ittihad düşüncesini acilen hayata geçirmek zorundayız. Mesela D8 daha sık toplanmalı. Öğrenci birlikleri, teşkilatları daha sık bir araya gelmeli. İstanbul’da alternatif ticaret birlikleri kurulmalı, İslam Dünyasındaki iş ve meslek odaları daha çok ortak toplantılar, fuarlar, buluşmalar gerçekleştirmeli. İslâm âlimleri İstanbul’da senede en az iki üç kez bir araya gelmeli, üstelik Şii-Sünni ayırt etmeksizin. Mezhebi taassupları bir kenara bırakıp ortak sorunlarımız üzerinde daha fazla konuşmalıyız. Sivil toplum planında gelişen bu birlik düşüncesi daha sonra bir sinerji oluşturur ve daha büyük taleplere dönüşür. Bu talepler daha sonra siyasi yönetimleri sıkıştırır, İslam ülkelerinin başındaki yöneticiler bu dip dalga karşısında daha fazla direnemezler ve bu sivil güce itaat etmek zorunda kalırlar. Her şeyi devletten ve liderlerden beklememek lazım. Sivil dip dalga İttihad-ı İslam’ın yeni çıkış noktası pekâla olabilir. Yeter ki isteyelim yeter ki gayret edelim. İslâm coğrafyasının farklı bölgelerinden ne kadar çok insan birbiriyle görüşüp temas ederse ne kadar çok insan ticaret alışveriş yaparsa ne kadar çok insan birbiriyle dünür olursa bu sivil bütünleşme bir süre sonra askeri ve siyasi sinerjiyi de beraberinde getirir. Unutmayalım birlikte rahmet, ayrılıkta zillet vardır.