Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

22 Kasım 2022

ÇÖP SİNEMA

Geçen yazıda “resmi” kötü sanat müzelerinin başka ülkelerde çoktan açıldığını, çoğu iyi sanatta geri kalmış olsa da kötüsünü bir şekilde üretmiş olan ülkemizde de marketler zinciri gibi serpilmiş olduğunu söylemiştim. Bir yandan eski zanaatkar mekanlarının metruk küçük birer bakkaliye gibi kalması ile modern sanatsal ürünlerin boy boy sergilendiği büyük salon ve köşklerin çarpımından doğan kültürel birikimimizin matematiğini de şimdilik hesaplayamıyoruz. Bunları söylerken bir yandan da profesyonel, amatör, mükemmel ya da kusurlu, iyi veya kötü, nitelikli-siz olsa da sanata hurra diyebileceğimiz bir yönelişi takdir etmek gerektiğini de düşünmüyor değilim. Yine de böylesi çoklu üretim furyasına ve neredeyse seri sanat üretimine bakıldığında; kimi sanat üretimlerinin mottosu şöyle bir cümle olabilir. “Sanat sanattır, sanatçı da sanatçıdır!” veya “Sanat olsun da çamurdan olsun!”

Sanat kelimesinin ille de yüce bir şeyi ifade etmesinden yararlanarak, o soyut yüceliğin içine doluşan cüceler ve üretimlerini görünce insan bir süre yaşam fonksiyonlarını yitirecek gibi oluyorsa da ardından kendimize geliyoruz yavaş yavaş… Ellerimiz yumruk olmuş, kalemler, fırçalar, kameralar, tripotlar havada slogan atıyoruz: “Sanat sorgulanamaz!”. “Sanat tartışılmaz!”

Fakat benim asıl yerdiğim ve engel olmak istediğim şey şu veya şuna yakın bir şey:

Sanata samimiyetle yönelmek ve ilerlemek başka. Samimiyetsiz ve profesyonellikten uzak bir şekilde icra edilmiş zanaat bile olamayacak "şeyleri" sanat diye tahkim etmek başka…
Mesela bütün sanatları içine alan, adeta sanatlar pazılı olan sinema sanatının geri dönüşüm kutusunu, deyim yerinde ise çöplüğünü kurcalasak... Öncelikle; aslında çöp kutusunun geri dönüşüm kutusu olarak anılmasını tam olarak doğru bulmuyorum. Geri dönmemecesine kendi karanlığına giden, giderken de kalabalıkların ruhunu karartan ve onların da en azından zamanlarının bir kesitini çöp yapan sayısız ürünlerin-filmlerin olduğunu iyi biliyorum. Niteliksiz üretilen onca sinemaya baktığımızda “geri dönmesi” ‘ni istemediğimiz sayısız film var. Onlar ticari bir mal olarak kazandırma görevini yaptılar ve seyircilerine kaybettirip üretenlerine kazandırarak defolup gittiler. Fakat kendileri ilgisizlik ile geri dönüşümü boylasa da bıraktığı olumsuz etkileri bakımından bir türlü toplumsal hafızadan, kültürel bellekten silinemeyen, çıkarılamayan lekeler gibi… Dönüştürüyor fakat kendi olumsuzluğuna dönüştürüyor. Öte yandan nasıl olup da hak ettiği gösterime girememiş, yıllarca bir kenarda unutuluşa atılmış sayılı film de var.
Sinema Çöplüğü tanımlaması ilk bakışta genç sinemacılar açısından üzücü ve ürkütücü bir tanımlama olarak algılanabilir. Ancak hepimiz aynı zamanda bir sinema çöplüğünde yaşamaya maruz da bırakılıyoruz. Evlerin başköşesine konulmuş ekranların pek çok iyi sinema hariç bu çöplükleri de barındıran birer kara delik olduğu malum. Filmleri puanlamanın çok doğru bir değerlendirme olup olmadığı da çok tartışmaya açık... İMDB puanı sıkı bir film asla zaman ayırmayacağınız, saatlerinizi fırlatıp atan saçma sapan bir film olabiliyor. Ya da tam tersi. Korkmaz ve sanal ara sokaklara girerseniz yüksek puanlamaya hiç girememiş olsa da estetik ve sanat değeri çok iyi bir sinemaya rastlayabiliyorsunuz.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde yüz yirmi yedi yıldır film çekiliyor ve çekilmiş tüm sinemaların iyi, kaliteli filmler olduğu iddia edilemez. O halde ş sorunun cevabını vermeliyiz ve bir liste çıkarmalıyız. Belki de akşam sohbet konusu olabilir bu, ne dersiniz?

“Size göre izlediğiniz en kötü sinema nedir? Seçtiğiniz ürünün neden kötü-berbat- anlamsız olduğunu ve hangi açılardan zarar ürettiğini ("İnsan bıraktığı etkiden sorumludur" sözünü de dikkate alarak) karşılıklı konuşabiliriz.

Bir ara sinema workshoplarımdan birinde böyle bir ödevi vermiştim. Sinemanın künyesi ve A 5 boyutunda renkli afişi ile geldiler RTS gençleri. Bazılarının afişleri kendilerine rağmen çok iyiydi. Fakat yine de parmaklarımız tarafından buruşturulup sembolik çöp kutusuna hınçla atılmaktan kurtulamadılar. Üzücü olansa bizden aldıkları zamanın, göz ferimizin de onlarla beraber çöpe gitmiş olmasıydı. Üretim sürecinde mutfaktaki onca ekipten çalınan emeğe ve o kötü sinemaya özel harcanan kaynağa ise hiç değinmiyorum. Hele bir de “öngörülmeyen giderler” bahsi var ki hiç sormayın…