ÇÖP SİNEMA
Geçen yazıda “resmi” kötü sanat müzelerinin başka ülkelerde çoktan açıldığını, çoğu iyi sanatta geri kalmış olsa da kötüsünü bir şekilde üretmiş olan ülkemizde de marketler zinciri gibi serpilmiş olduğunu söylemiştim. Bir yandan eski zanaatkar mekanlarının metruk küçük birer bakkaliye gibi kalması ile modern sanatsal ürünlerin boy boy sergilendiği büyük salon ve köşklerin çarpımından doğan kültürel birikimimizin matematiğini de şimdilik hesaplayamıyoruz. Bunları söylerken bir yandan da profesyonel, amatör, mükemmel ya da kusurlu, iyi veya kötü, nitelikli-siz olsa da sanata hurra diyebileceğimiz bir yönelişi takdir etmek gerektiğini de düşünmüyor değilim. Yine de böylesi çoklu üretim furyasına ve neredeyse seri sanat üretimine bakıldığında; kimi sanat üretimlerinin mottosu şöyle bir cümle olabilir. “Sanat sanattır, sanatçı da sanatçıdır!” veya “Sanat olsun da çamurdan olsun!”
Sanat
kelimesinin ille de yüce bir şeyi ifade etmesinden yararlanarak, o soyut
yüceliğin içine doluşan cüceler ve üretimlerini görünce insan bir süre yaşam
fonksiyonlarını yitirecek gibi oluyorsa da ardından kendimize geliyoruz yavaş yavaş…
Ellerimiz yumruk olmuş, kalemler, fırçalar, kameralar, tripotlar havada slogan
atıyoruz: “Sanat sorgulanamaz!”. “Sanat tartışılmaz!”
Fakat benim asıl yerdiğim ve engel olmak istediğim şey
şu veya şuna yakın bir şey:
Sanata samimiyetle yönelmek ve ilerlemek başka.
Samimiyetsiz ve profesyonellikten uzak bir şekilde icra edilmiş zanaat bile
olamayacak "şeyleri" sanat diye tahkim etmek başka…
Mesela bütün sanatları içine alan, adeta
sanatlar pazılı olan sinema sanatının geri dönüşüm kutusunu, deyim yerinde ise
çöplüğünü kurcalasak... Öncelikle; aslında çöp kutusunun geri dönüşüm kutusu
olarak anılmasını tam olarak doğru bulmuyorum. Geri dönmemecesine kendi
karanlığına giden, giderken de kalabalıkların ruhunu karartan ve onların da en
azından zamanlarının bir kesitini çöp yapan sayısız ürünlerin-filmlerin
olduğunu iyi biliyorum. Niteliksiz üretilen onca sinemaya baktığımızda “geri
dönmesi” ‘ni istemediğimiz sayısız film var. Onlar ticari bir mal olarak
kazandırma görevini yaptılar ve seyircilerine kaybettirip üretenlerine
kazandırarak defolup gittiler. Fakat kendileri ilgisizlik ile geri dönüşümü
boylasa da bıraktığı olumsuz etkileri bakımından bir türlü toplumsal hafızadan,
kültürel bellekten silinemeyen,
çıkarılamayan lekeler gibi… Dönüştürüyor
fakat kendi olumsuzluğuna dönüştürüyor. Öte yandan nasıl olup da hak ettiği
gösterime girememiş, yıllarca bir kenarda unutuluşa atılmış sayılı film de var.
Sinema Çöplüğü tanımlaması ilk bakışta genç
sinemacılar açısından üzücü ve ürkütücü bir tanımlama olarak algılanabilir.
Ancak hepimiz aynı zamanda bir sinema çöplüğünde yaşamaya maruz da
bırakılıyoruz. Evlerin başköşesine konulmuş ekranların pek çok iyi sinema hariç
bu çöplükleri de barındıran birer kara delik olduğu malum. Filmleri puanlamanın
çok doğru bir değerlendirme olup olmadığı da çok tartışmaya açık... İMDB puanı
sıkı bir film asla zaman ayırmayacağınız, saatlerinizi fırlatıp atan saçma
sapan bir film olabiliyor. Ya da tam tersi. Korkmaz ve sanal ara sokaklara
girerseniz yüksek puanlamaya hiç girememiş olsa da estetik ve sanat değeri çok
iyi bir sinemaya rastlayabiliyorsunuz.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde yüz yirmi yedi yıldır
film çekiliyor ve çekilmiş tüm sinemaların iyi, kaliteli filmler olduğu iddia
edilemez. O halde ş sorunun cevabını vermeliyiz ve bir liste çıkarmalıyız.
Belki de akşam sohbet konusu olabilir bu, ne dersiniz?
“Size göre
izlediğiniz en kötü sinema nedir? Seçtiğiniz ürünün neden kötü-berbat- anlamsız
olduğunu ve hangi açılardan zarar ürettiğini ("İnsan bıraktığı etkiden
sorumludur" sözünü de dikkate alarak) karşılıklı konuşabiliriz.
Bir ara sinema workshoplarımdan birinde böyle bir
ödevi vermiştim. Sinemanın künyesi ve A 5 boyutunda renkli afişi ile geldiler
RTS gençleri. Bazılarının afişleri kendilerine rağmen çok iyiydi. Fakat yine de
parmaklarımız tarafından buruşturulup sembolik çöp kutusuna hınçla atılmaktan
kurtulamadılar. Üzücü olansa bizden aldıkları zamanın, göz ferimizin de onlarla
beraber çöpe gitmiş olmasıydı. Üretim sürecinde mutfaktaki onca ekipten çalınan
emeğe ve o kötü sinemaya özel harcanan kaynağa ise hiç değinmiyorum. Hele bir
de “öngörülmeyen giderler” bahsi var ki hiç sormayın…