Coninin fonladığı gazeteciler
Rahmetli Nasrettin Hocamız, “Parayı veren düdüğü çalar”
demişti asırlar önce. Türkiye’deki muhalif gazetecilerin düdüğünü de Amerikalıların
çaldığı ortaya çıktı. Kendisini “bağımsız” olarak nitelendiren gazetecilerin Avrupa
ve Amerikan vakıflarınca dolara boğulması özgür yayın yaptığını iddia edenlerin
foyasını ortaya çıkardı.
Anlaşılan Joe Biden, 15 Temmuz darbe girişiminden aylar
sonra geldiği Türkiye’de darbenin başarısız olmasına çok içerlemiş. New York
Times editörlerine Recep Tayyip Erdoğan’ı darbe ile değil muhalifleri güçlendirerek
devireceğini açıklayınca da sözlerinin havada kalmasını istememiş. Kendisine
yakın vakıflar yoluyla Türkiye’de muhalefeti, milli değerlere muhalif medya
kuruluşlarını ve gazetecileri fonlamaya başlamış.
Amerikalıların fonladığı gazetecilerden başı Ruşen Çakır
çekiyor. Sahibi olduğu Medyascope kanalının slogan kısmında “Çünkü özgür”
yazıyor. Kime göre? Aleyhinde yayın yaptığı milli değerlerimize göre değil
tabii ki... Çakır, 2016’dan 2020’ye kadar 476 bin 720 dolar almış. Türk parası
ile yaklaşık 4 milyon lira. Kimden? ABD’nin Chrest Foundation Vakfı’ndan. Vakıf,
bu desteği sayfasında ilan etti, Çakır da doğruladı.
Hasan Cemal’in sahibi olduğu medya kuruluşunun adı “Bağımsız
Gazeteciler Vakfı” kendisini kısaca P24 olarak adlandırıyor. P24 de ABD’nin
Chrest Foundation Vakfı’ndan 124 bin dolar almış. Mehmet Altan da P24’te
yazıyor. 140Journos ise 60 bin dolarla ödüllendirilmiş. Serbestiyet isimli site
de ABD güdümüne girenlerden. Medya kuruluşları dışında Türkiye’de bu ABD
vakfının fonladığı bir hayli vakıf ve dernek var. Merak edenler sitesine girip
öğrenebilir.
***
ABD’nin cebini doldurduğu gazeteciler milli değerlerden
taviz vermeyen medya kuruluşlarını “Yandaş” diye nitelendiriyor. Peki kendileri
kimin yanında? Solculuğu ile ünlü Türkiye’nin 68 kuşağı, Amerikan 6. Filosunu
denize dökmekle övünürdü. Bunlar ise ABD’den yüzbinlerce dolar hibe almakla
övünüyorlar. Kendileri için de “özgür, serbest, bağımsız” sıfatlarını
kullanıyorlar. Milli Mücadele dönemi olsaydı İzmir’den denize dökülecekler
listesinde mutlaka bunlar da olurdu.
Ruşen Çakır, aldığı paranın da hakkını veriyor. CIA uzmanı
Henri Barkey’i sık sık ekranına taşıyor, röportajlar yapıyor. Henri Barkey
hakkında, 15 Temmuz darbesinin uluslararası ayağını oluşturduğu gerekçesi
yakalama kararı var. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kayıtlarına göre, Barkey’in
FETÖ’nün Devlete ve Hükümete başkaldırdığı 2013 yılı başından 2017 yılı sonuna
kadar darbe organizatörlerinden Osman Kavala ile 265 görüşmesi tespit edilmiş.
Ruşen Çakır’ın bir özelliği de ABD ve AB’nin iteklemesi
sonucu AK Parti’den puan koparmak amacıyla parti kuran Ali Babacan ve Ahmet
Davutoğlu’nu sık sık canlı yayına çıkarması. ABD Vakıflarından aldığı gibi
canlı yayına çıkardığı bu isimlerden de para alıyor mu, açıklarsa öğreniriz.
***
Dünya siyasetinde “Ben de varım” demek hiç de kolay değil.
Kurtların dans ettiği, paranın, silahın, gücün konuştuğu bu arenaya çıkmak için
çok iddialı hazırlanmak şart. Sadece görünen düşmanlarla değil görünmeyen ikiyüzlü
münafıklarla da uğraşmanız gerekir. Muhalif gazetecilerin her gün aleyhine
yazıp çizdiği Türkiye’nin Cumhurbaşkanı, kara propagandaları dikkate almadan
çalışıyor. Kendisine göre bir programı var. Sırayla bunların çözümü için
projeler üretiyor.
Karabağ Zaferi’nden sonra bayram haftasında Kıbrıs konusuna
el atan Recep Tayyip Erdoğan, devletin isminden “Kuzey” kelimesinin çıkarılarak
“Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” kurulması için start verdi. Maraş meselesinde de bir
kapı araladı. Parayı ön planda tutan Rumların geri dönmesi ile Maraş çok kısa
sürede tümüyle turizme açılacaktır.
Sırada çözülecek hangi problem var diye sorarsanız, tahminime göre öncelik Afganistan’da. Akın akın gelen göçmenlerin Türkiye’yi de olumsuz etkilediği Afganistan’da çözüm Taliban’a bırakılmayacak kadar önemli. Sovyet Rusya ve ABD yıkımından sonra Türkiye, Pakistan ve Macaristan’ı da yanına alarak Afganistan’da herkesin rahat edebileceği bir sistem kurmanın hazırlığında. Bir sonraki hedef ise Doğu Türkistan olur inşallah.