Çok yıldızlı tatil
Bazen bir dağ
doruğuna çıkıp dünyayı oradan seyretmek istiyor insan. Bazen de ıssız bir
ormanda kaybolmak… Kim bilir bazen sebepsiz, bilmediği yollara sürüp arabayı
hiç bilmediği diyarlardan geçip, hiç tanımadığı insanlara selam verip, bir
bardak çayda dalıp gitmek istiyor.
“Nerelisin, nereden geldin,
nereye gidiyorsun?”
diye soranlara ise cevap vermeden önce uzun uzadıya düşünüp, bu soruların
cevabını önce kendine verebilmeye yüzümüzün olup olmadığını düşünmek gerekiyor.
Sahi, nereliyiz, nereden geldik ve nereye
gidiyoruz? Bu sorulara verebilecek samimi cevaplarımız var mı? Yoksa günü
kurtarma derdinde soruları da geçiştiriyor muyuz? Bazen de “Nasılsınız?” diye
sorduklarında klişe haline gelmiş “İyiyim!” cevabını verirken
gerçekten iyi miyiz acaba? İlk itiraf benden gelsin. İyi değiliz
hiçbirimiz! Ancak “İyi değiliz!” dediğimizde sonrasında gelecek sorulara verecek
cevabımız olmadığı için usul yerine gelsin ve sonrasındaki soru yağmurlarını
bertaraf etmek için “İyiyiz!” diyerek savuşturuyoruz bütün soruları. Çünkü soru
yağmurlarına hazır değiliz ve yalnız kalmak istiyoruz.
Kim ne derse
desin, hiçbirini duymadan yalnız kalmak istiyor insan. Doğayla ve kendiyle tek
başına yalnız kalmak... Şehrin keşmekeşliğinden uzakta, yoğun iş temposunu, bir
türlü yetiştiremediği işlerini, ne yaparsa yapsın hiçbirine yetemediği bütün
insanları geride bırakarak yalnız kalmak... Kimselere duyuramadığı sesini avazı
çıktığı kadar bağırabilmek, içinde söylemediklerinden oluşan hezeyanları
anlatabilmek, sesine karşılık veremese de kulak verecek olan kuşları, börtü
böceği, ağaçları, taşları bulabilmek için yalnız kalmak istiyor insan. Doğanın
koynuna kendini bırakmak…
Bazen huzuru çok
uzaklarda ararken aslında yanı başımızda olduğunu fark etmeden yaşıyoruz. Bunun
adına yaşamak deniyorsa yaşıyoruz işte. Çok bilinmeyenli denklemlere
çevirdiğimiz ve bir türlü dilimizin ucuna dahi gelemeyen formüllerini
unuttuğumuz ömrümüzün basit bir ‘iki kere
iki dört’ ettiği teoreminden yola çıkarak en sade haliyle yaşamak için
insanın özüne dönerek bir yolculuğa çıkması gerekiyor.
Madem özümüz
toprak, atıp kendimizi doğanın kollarına kendimizi hasret bıraktığımız huzura
ermek için daha neyi bekliyoruz? Yüce Allah'ın en mükemmel şekilde yarattığı
güzellikleri bağrında canlı tutan doğa, bu güzellikleri bizimle paylaşmak için
açmış kollarını, bekliyor bizi.
Dört yanı ayrı
birer cennet köşesi olan ülkemizin güzelliklerini yerinde görüp ve keşfetmek
için, huzuru ruhumuzda hissedip doğayla baş başa kalabilmek için navigasyonumuzu
kapatıp yüreğimizin ve arabamızın bizi götürdüğü yerlere gitmek... Gittiğimiz
yerlerde emin olun ki bir güzellik bizi bekliyor olacak. Saklı cennet misali
her bir yerinde ayrı ayrı hayret uyandırıcı sürprizler bizi karşılayacaktır. Bu
güzellikler için rehbere de ihtiyacımız olacağını sanmıyorum.
Yaz geldi!
Baharın ertesi, doğa en güzel elbiselerini giyinerek bizi karşılamaya hazır bir
halde bekliyor. Bu yaz ayında bilmem kaç yıldızlı otellere kendimizi hapsetmek
yerine çok yıldızlı gökyüzünün altına çadırımızı kurup ruhumuzu dinlendirelim. Kaç
yıldızlı otellerde israf dolu sofralarda ruhumuzu daha da daraltmak yerine bir
inşirah umudunda doğaya salalım kendimizi.
Yaz geldi! Tatil
planlarımızı yaparken bu güzel tabloyu düşünelim. Kim bilir, belki de ihtiyacımız
olan letafet ve huzur doğanın koynunda bizi bekliyor.
Yalnız kalmak,
kendimizi yeniden bulmak, huzura ermek, doğanın kokusunu, ruhunu, melodisini, tınısını,
tadını velhasıl bütün güzelliklerini ruhumuzda hissetmek için çalıştıralım
arabamızı ve kapatıp telefonlarımızı, düşelim yollara. Yollardaki yönlendirme
levhaları bizi muhakkak bir güzelliğe götürecektir. Elli iki haftanın sadece
bir haftasını bu yaz mevsiminde kendimize ayıralım. Emin olun ötelediğimiz huzur
bizi orada bekliyor olacaktır. Ailemizi alarak bir dağ köyünde ilk molamızı
vererek beş yıldızlı oteller yerine çok yıldızlı doğada huzuru yaşamak için koyulalım
yola.
Denemekte fayda
var...
Yolumuz açık olsun.