Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.92
Gram Altın
2426.76
BIST 100
9722.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

14 Şubat 2022

Çok tanrılı toplumda fikrî kölelikten kurtuluş

Zihni köleleşmiş kişilere ne zaman “doğrulara uyun” denilse, onlar “hayır, biz, önümüzdeki kişilere uyarız” derler. Peki ya önlerindeki kişiler aklı kifayetsiz, görüşlerinde kalitesiz, alanında yetkinsizve yanlış yolda kişilerden iseler? Aslında tüm mesele,insanlık tarihinde ve her çağın medeniyetinde önemli tartışma konularından biri olan aklı, işlevsel şekilde kullanıp kullanmamadır. Akıl başkasına kiralamayı (yani androidleşmeyi[1]) biz, yakın zaman dini androidleşmenin zararlarını yakın bir geçmişte gördük ve acı tecrübesini yaşadık. Ancak, ilkeler, kurallar, akılcılık, rasyonalite vs bağlamında meseleye bakıldığında,androidleşmenin sadece dini alandaki androidlerden ibaret olmadığı görülecektir. Siyaset, menfaat, hırs, istikametsizlik gibi pek çok nedenle de andoidleşme veya aklı selimden ya da doğru yoldan sapmalar görülmektedir ki, bunların hiçbiri özellikle de sağcı ve solcu siyasîandroidleşme, dinîandoidleşmedenhiç de daha az zararlı değildir. İşte bizi kurallardan, inanç esaslarımızdan, etik değerlerimizden saptıran her ne varsa ve biz bildiğimiz doğruları, “bu böyledir ammaaaaa, lakinnnnfakaaaat”lar ile ihlal ediyorsak, özgür düşünceden sapmış, kendimize yeni yeni ilahlar edinmişiz demektir. Zira Allah her insanı özgün ve özgür bir birey olarak yaratmış ve ona aklı vermek suretiyle sorumlu tutmuştur. Bu akılla da kendisini tanımamızı istemiştir. Aklı başkasına kiraya vermek veya kullanmamak, bu yaratılış amacına aykırı davranmaktır.

Hukukun her bir ihlalinde, ahlaki ve dini her bir kuralın saptırılmasında, kendimizi kuralların buyurucu etkisinin dışına çıkartıp, herhangi bir gerçek veya tüzel kişinin veya grubun muhabbeti veya adaveti nedeniyle kuralı çiğniyorsak, uğrunda kuralları çiğnediğimiz her ne varsa onu kural koyucudan üstün tutuyoruz demektir. Ya kurallara ve kuralların sahibine tabi olacağız veya emir ve yasakları ihlal ettiren ilahlar edineceğiz.Eğer bu bilinçli bir tercih şeklinde yapılıyorsa, bu işin ortası yoktur. Bu nazarla baktığımızda çok tanrılı bir toplumda yaşadığımızı görmeliyiz; bu fenâ ve fâni ilahlardan kurtulup, özgür düşünceye erişmeliyiz.Yani Kur’an-ı Kerimdeki “Allahtan başka birbirinize Rab edinmeyin”emrine tabi olarak yaşamak ile özgür ve bağımsız birey olmanın izzetini yaşayabilir olmalıyız.

Şöyle bir bakalım; son dönemde, toplumsal yapıdaki dejenerasyon, ortak şikayet konusu haline gelmiştir. Bu serzenişlerin temeline baktığımızda, ya siyasîsaiklerle veya bir siyasetçiye muhabbet saiki ile veya koltuk, menfaat gibi nedenlerle inandığımız etik değerlerin çiğnendiğini görüyoruz.Yani bir tercihler zincirine tanık oluyoruz. Kurala veya kural koyucuya mı tâbiyiz, yoksa bizi bu kurallardan bilinçli bir şekilde uzaklaştıran kural bozuculara mı tâbiyiz? Özellikle de çıkarları uğruna gayrı meşru olduğunu bildiği şeylere kılıf bulup, meşrulaştırma eğilimi ile kural ve kural koyucu tanımazlık ile çok tanrılı bir yaşam modelini seçme sorunu ile nasıl başa çıkacağız?

Bize, kişiler, makam ve mevkiler veya kurumlar için ilkeleri ihlal eden değil, ilkeleri ihlal edenleri bertaraf eden bir model lazım. İnsan endeksli sistemden çıkıp, sisteme odaklı insanlar modeline geçmek lazımdır. Doğru sistemin inşası en büyük problemlerimizden biri durumundadır. Siyasileri buna zorlamak için bu yönde “toplumsal farkındalık/bilinç” ve talep oluşturmak çok önemlidir.

Çok anlatılan bir kıssa vardır; Hz. Ömer kudret ve azamet sahibi olduğu dönemde kürsüde sorar; “ben yanlış yaparsam siz ne yaparsınız?”orada bulunanlardan biri elini kılıcına götürür, “seni bununla doğrulturuz” der. Hz. Ömer “Ya Rabbi! Sana şükürler olsun ki ben Senden gaflete düşersem, Senin adaletinden ayrılırsam, beni kılıcıyla doğrultacak cemaate sahibim” diye şükreder. Bu olayda idarecinin temel arayışının hak olduğunu, idare edilenin de “hakkın hatırı âlîdir, hiçbir hatıra feda edilmez” diyebilecek kadar özgür düşünce sahibi ve tek bir Allaha iman edip güçlü, kudretli, heybetli bir devlet başkanı olan halifeyi bile,O'nun emirlerine aykırı davranırsa,sadece Allah’ın kulu olarak kalan, özgür irade sahibi olan ve başka tanrılar edinmeyecek kadar güçlü bir sosyal yapı olduğuna tanık oluruz. İslam tarihinde (olayın rivayet olduğu iddia edilse de, olay vaki olmuş veya olmamış bulunsa bile vurgulanan manayı güzel ifade eden bir temsil olarak alınabilir) "Ey Ali, Muaviye'nin, dişi deveye erkek dediğinde, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var" diyen bir grubun çıkması ve onların işledikleri cinayetleri biliyoruz. Şimdi toplum olarak kendi kendimize sormalıyız; idarecilerimiz yanlış yapmaktan korkarak hareket ediyorlar mı? Halkımız, gördüğü yanlışlar karşısında oportünist mi idealist mi? Yanlışa tepki gösteren (eleştiren) kişiler karşısında, yanlış yapanların tepkisinde memnun olan idarecilerimiz var mı? yoksa “benim yanlışımı söyleyeni kılıcımla doğrulturum” diyen idarecilerimiz mi var? Halkımız,gördüğü ve aynı ortamda birlikte yaşadığı devenin dişi olduğunu, özgür, medeni ve yapıcı bir şekilde söyleyebilecek durumda olmadığı sürece, yanlışlarla büyüyen çocuklar, ileride doğruları yanlış olarak bilecek, androidleşmiş bir kafa yapısıyla, yanlışı savunacak, doğru ve gerçeklere karşı çıkacaktır.

İşin sonunu da selam melam ile getirelim: Hüdâya tâbi olanlara selâm olsun, hevâya tâbi olanlara melâm olsun…



[1]Android kelimesinin karşılığı bir Türkçe kelime kullanmanın doğru olduğunu düşünmekle birlikte, bu kavramı tam karşılayan bir kavram olarak belki “kiralık/kiralanmış akıl” kavramını düşünebiliriz.