Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.17
Gram Altın
2970.67
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Kasım 2022

Çok kutuplu dünya mücadelesi

Dünya’nın 2008’de yaşadığı krizi, çoğuz hatırlarsınız. Hani ekonomiler biranda gerilemeye, iş dünyası iflasın eşiğinde dolaşıyordu. İşte o dem özelikle de Batı’nın para basarak, bu olumsuzluğu aşmaya çabaladığını gördük. Çin ise aynı parasal genişlemeyle, arz ve talep arttırıcı bir takım adımlar attı batıdan farklı olarak. Akabinde de dünyadan enerji ve hammadde tedarik etmek suretiyle, bir nevi küresel ekonomiye omuz verdi. Rusya’nın ihraç ettiği gaz/petrol sayesinde de, ekonomi gözle görülür bir canlılık kazandı. Bir süre dünya nefes almıştı belki ama yakalanan ivme, Batı düzleminde bir türlü üretime ve istihdama DÖNÜŞMEDİ. Zira Çin atılan adımların orta vadede yeterli olamayacağı düşüncesiyle, yoluna sermaye birikimi ve teknolojik yatırımlara hız vererek devam etti. Bunun da meyvelerini fazlasıyla aldı. Tıpkı o dönem aynı yolu seçen, HİNDİSTAN ve TAYVAN’ın arasında olduğu ülkeler gibi…

Bu durum ABD’nin üstünlüğünü kaybetmesi ve Batı’daki kaynakların, Doğu’ya kaymasını beraberinde getirdi. Fakat ne olduysa, ondan sonra oldu. Öyle ki Batının Rusya ile Çin’i ŞEYTANLAŞTIRMA teşebbüsleri, baş döndürücü bir seviyeye ulaştı o zamandan itibaren. ABD’nin Savunma Strateji Belgesinde, Rusya’yı "AKUT TEHDİT", Çin ile rekabetin de “EN KRİTİK ÖNCELİK” olarak ifade edilmesi bu demekti kısaca. Yani Batı kafası ekonomik rekabeti siyasi, ideolojik ve askerî bir alana çekerek, gidişatı değiştireceğine inandı anlayacağız. Lakin geldiğimiz aşama Rusya-Ukrayna savaşının etkilerinin, bunun bir karşılığı olmayacağını açıkça herkese gösterdi. Keza ABD’nin baskıları sonucu, Rusya’ya topyekûn ambargo uygulamaları ve Çin ile de ilişkileri azaltma girişimlerinin, en çok KENDİLERİNİ YARALADIĞINI kim inkâr edebilir ki?

O yüzden KÜRESEL BATI AKLININ, başka bir safhaya geçtiğini kati surette yadsıyamayız. Bunun ise nüfus, konum ve teknolojik açıdan, bölgede önemli bir yer tutan HİNDİSTAN’a YAKINLAŞMAKTAN başka bir şey olmadığı şüphesiz. Zaten hedefe ulaşmalarını, büyük ölçüde bir Batı-Hindistan işbirliğine bağlı gördükleri, birçok batılı stratejist tarafından da dillendirilmekte. İngiltere’nin başına, Hint asıllı birinin Başbakan olarak getirilmesini/atanmasını buna yorabilir miyiz? Elbette bunu şimdilik bilemeyiz… Ancak tamda bu dönem Biden’in; "seçimlerde Cumhuriyetçiler Temsilciler Meclisi ve Senatoyu geri kazanırsa, beni azledeceklerini duydum” ifadeleri ve yerine yine Hint asıllı Kamala Harris’in geçme söylentilerini, bir tesadüf olarak görmemek gerektir.

Özetle Amerikan/İngiliz ittifakının çok uzak olmayan bir süre zarfında, Hindistan üzerinden Çin’e karşı SİNSİ BİR OYUNUN peşinde olduğu muhakkak. O nedenle Cumhuriyetçilerin güçlenmesinin, bu atmosferi değiştirmeyeceğini söylemek pek ala mümkün. Ama aynı şeyin, Rusya için geçerli olmayacağı kuvvetle muhtemel görülüyor. Zira sandıkta güçlenen Cumhuritçilerin, Ukrayna’ya yapılan yardımlardan rahatsızlık duymaları, bir YUMUŞAMA İHTİMALİNİ akıllara getirmiyor da sayılmaz. Ama ne olursa olsun ABD Müesses Nizamı ve arkasındaki gücün, ÇOK KUTUPLU BİR DÜNYA İSTEMEDİĞİ ayan beyan ortada. Peki, her şey istedikleri gibi şekillenir mi? Hiç sanmıyorum… Çünkü çöküş yaşayan AB’de, önemli üye Hollanda’nın “Rus yaptırımlarından ayrılacağını” ilan etmesi ve Almanya Şansölyesinin gerçekleştirdiği Çin ziyaretinin, ABD’ye “küfür” niteliğinde olduğu kesinlikle şüphe kaldırmaz. Tabi Kasım’da Semerkant’ta düzenlenecek, “Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi” de aynı perspektifte değerlendirilebilir. Kaldı ki Sn. Erdoğan’ın; "Sömürgeciliği yeni yol ve yöntemlerle devam ettirenlerin, krizler karşısında vicdani tavır almasını beklemiyoruz." açıklaması, bu anlamda oldukça manidar. Yoksa “Çok kutuplu bir dünyada yeni güç merkezleri beliriyor. Bizde bunlardan biriyiz. Ortaklıklar geliştirmeyi ve güçlü medeniyetler kurmayı hedefliyoruz”… düşüncesi, başka nasıl ifade edilebilir ki?