Çok konuşma, iyi örnek ol!
Hazret-i Peygamber (S.A.V.) “Az konuşmak imandan, çok konuşmak nifaktan!” buyuruyor.
Bizim toplumda konuşan çok, “Ağzı olan konuşuyor!” denir
ya, tam mânâsıyla böyle.
Herkesin her şeyi çok iyi bildiği bir toplumda
yaşıyoruz.
Kendisine yöneltilen 100 sorunun 70’ine “Bilmiyorum” diye karşılık veren “Âlim”i örnek alsak ne güzel olacak.
Bizde bir şeyi bilmemek ayıp kabul ediliyor.
Geçenlerde, Balkanlar’daki son gelişmeler üzerine bir
soru yöneltildi şahsıma.
Canlı yayında konunun uzmanı iki misafir vardı.
Bendeniz konu hakkındaki güncel makalelerden birkaçını
okumuş, not çıkartmıştım ama kendimi “yorumda bulunacak” kıvamda hissetmedim.
Bundan dolayı da, “Vaktin
faydalı bir şekilde değerlendirilebilmesi açısından yetkin olmadığım bu konuda
söz hakkımı diğer misafirlere bırakmak isterim müsaadeniz olursa.” dedim.
Programdan sonra gördüm; bazıları, “Madem oraya çıkıyorsun, bileceksin!”
yollu bir şeyler yazmış.
Türkiye’de böyle, her konuda konuşmak gerekiyor ve her
konuda da yazmak.
Naklen bir hatıra:
Bizim haftada altı adet köşe yazısı kaleme alan ve
daha çok dış politika alanındaki uzmanlığı ile bilinen yazarlardan biri, Kuzey Irak’a gitmiş.
Maksadı, oralardan bilgiler alarak okuyucularına
yansıtmakmış.
Orada The New York Times yazarlarından birini görmüş.
Yabancı yazar, iki haftadır Kuzey Irak’ta olduğunu
söylemiş.
Bizimki, “İyi
malzemeler çıkartmışsındır” deyince,
“Bir makale” demiş,
“Bir
makalelik malzeme çıktı!”
Adam orada iki hafta kalıyor, onca araştırma yapıyor
ve bir makalelik malzeme ile geri dönüyor.
Bir makalelik malzeme ama, ne malzeme.
Detaylı araştırma yazılarını okuyan bir kitle de var
demek ki oralarda.
Bizde, iki hafta yurt dışında kalacak, onca masraf
yapacak ve bir “kapsamlı makale” ile
geri döneceksin.
Adamı kapının önüne koyarlar!
*
Bizimki, yabancı gazeteci ile sohbette, kendisinin üç
gün kalabileceğini, buradan üç köşe
yazısı göndereceğini, dönüşte de bir yazı dizisi yapacağını…
Haftada altı adet köşe yazdığını söyleyince, yabancı şaşkınlığını belli ederek,
“Bir
insan haftada altı gün yazacak ne bulur?” diye sormuş.
Hiç işte…
Kopyala-yapıştır, her konuda ahkâm kes.
Duruma göre şerbet ver.
Bizim yazar, karşısındakinin daha da şaşıracağı şeyler
söylemiş…
Mesela,
“Bir
köşe yazarı var, bir kendi ismiyle bir
de takma (müstear) isimle günde iki köşe çekiyor” deyince…
“Oh
my God!” karşılığı gelmiş.
Bizde böyle, çokları her konuda yazar.
Ekranlarda her gün görünenler, her konuda ahkâm keserler.
Çok basittir bu işler.
Uzmanlaşmaya, bir konu üzerinde dirsek çürütmeye gerek
yoktur.
*
Yazıya başlarken, bambaşka bir noktaya gelmeyi
düşünüyordum aslında.
Az konuşmak, öz konuşmak, lâftan ziyade davranışlarla
örnek olmak…
Buydu üzerinde durmak istediğim, “meslekî deformasyon” işte, konu nerelere gitti.
Neyse, yazının burasında rotaya girmiş olalım:
Bizde her ağzını açan, kendisini “güzel ahlâk timsali” olarak gösteriyor.
Kul hakkına en fazla dikkat eden sensin,
Kimsenin ardından gıybet etmezsin,
Sözünü asla yemezsin…
Mazhar, Fuat, Özkan’ın bir zamanlar dillerde olan
şarkısındaki gibi:
“Sen
neymişsin be abi!”
*
Hazret-i Peygamber’in (s.a.v.) , kendisinden nefret
edenler tarafından bile “El Emin” (kendisinden emin olunan ve şüphe duyulmayan kişi) olarak nitelendirilmesinde
güzel sözlerinden çok daha fazla, güzel
davranışları müessir olmuştu.
Muazzez Peygamberimiz (s.a.v.) “El Emin” diyenler,
özellikle ticaretteki ilkeli adaletli, sabırlı, karşı tarafın hukukunu
gözeten erdemli yapısını göz önünde bulundurmuşlardır.
Öyle ki, 35 yaşına geldiklerinde, Mekkeliler, Hacerülesved’i yerine kimin koyacağı konusunda derin anlaşmazlığa
düştüklerinde, O’nun hakem olmasını sevinçle karşılamış “Yaşasın, işte
bu gelen Emîn’dir, onun vereceği hükme razıyız, çünkü o adaletle hükmeder, o
güvenilir Muhammed’dir!” demişlerdi.
*
Bizler…
Çoğu zaman kötü örnek oluyor ve çok konuşuyoruz
maalesef!..
Az tefekkür, az uzmanlık yazısı, çok lâf.
Kalbime düşen telkin, “Ra’d Suresi 11’nci Ayet ile bitir!” dedi:
“Kişinin önünde ve arkasında Allah’ın emriyle
onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. Bir toplum kendisini değiştirmedikçe
Allah onlarda bulunanı değiştirmez.
Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük
gelmesini dilerse, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onların
Allah’tan başka yardımcıları da bulunmaz.”