Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


​Çok başlı ve çok sesli siyasette siyaset üstü düşünce

Ülkemizde seçimler demokratik şekilde yapılmaktadır. Seçim sonuçları hukuki itiraz ve itirazların denetimi süreçleri de işletiliyor. Seçimlerde elde edilen sonuçları da bütün siyasi partiler ve halkımız kabul ediyor, gerektiğinde yönetimin değişmesi de demokratik usullerle yapılıyor. Mesela yerel seçimlerde bir çok büyükşehir belediyesi el değiştirmiş, hatta Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde belediye meclisi bir partide, başkan başka bir partide olacak şekilde sonuçlanmış olmasına rağmen seçim sonrasında yine her iki organ da hukuka uygun şekilde yönetişime devam etmiştir. Bu yönüyle bakıldığında sandıktan çıkan millet iradesine herkesin saygı duyuyor olduğu aşikar.

Seçimlerden önce ise her ülkede olduğu gibi ülkemizde de siyasi manevralar manipülasyonlar vs yapılıyor, hatta seçimleri algı yönetim uzmanları yönetiyor desek yanlış olmaz. Modern demokrasiler, Musa A.S. zamanındaki sihirbazların göz boyaması gibi şimdi de algı yönetim uzmanlarının göz boyaması ile süreçler yönetiliyor. Bu nedenle, mevcut sistemde kazanan her zaman güç ile işbirliği yapan ve algıyı iyi yöneten oluyor. Kaybeden ise her zaman halk oluyor. Bu sadece ülkemizde değil, global olarak pek çok ülkede aynı şekilde. İşte bu çarpık sistemde hangi siyasi parti ne kadar temiz niyetle yola çıkarsa çıksın sistem onu da içine alıp eritiyor. Bu çarpık sistemden çıkışın anahtarı sadece altyapısı güçlü yapılmış çalışmalar ile mümkündür. O da nedir? Olaylara algı oyunlarına alet olmayacak basiret ve ferasette bakabilen, bilgiye dayalı olarak, analitik analiz edebilen ve sihirbazların sihirlerine alet olmayan bir kitlenin oluşması ile mümkündür. “Yaradan rabbinin adıyla oku” ayeti sanki bugün nazil olmuş gibi taptaze karşımızda duruyor. Önüne koyulan şekilde değil, yaradan rabbinin adıyla oku. Eş zamanlı olarak da bu algı oyunlarının arkasındaki gerçekliği görebilen bu kitle öncü olup halkı aydınlatmalıdır. Aksi halde mevcut aldatmaca oyunlarına alet olmak topluma fayda üretmiyor tam aksine insanları aklı selimden uzaklaştırıyor.

Siyaset nazarıyla bakıldığında en çok zarar gören ise toplumsal değerler oluyor. Toplumda öyle kişiler, öyle kurumlar, öyle topluluklar ve öyle değerler olmalıdır ki, hiçbir siyasi partiye taraftar veya karşı olmamalı, hiçbir siyasete tabi ve alet olmamalı. Siyaset üstü durumunu muhafaza edebilmeli ve her zaman ve sadece doğruyu dosdoğru söyleyen olmalı. İçimizde bizi doğru yola davet eden istikametli bir kitle olmalı, adeta kamu vicdanı gibi rol oynamalı. Mevcut siyasette bütün partiler, ilkelerin değil kendilerinin siyasetinin takipçisi, destekçisi, tabisi olan kişiler ve kurumlar istiyor ve toplumu buna zorluyor. O kadar ki, dini birliktelikleri (grupları) bile kendilerine tabi olmaya zorluyor. Oysa dini konuların bütün siyasi partilerin ortak saygı paydası olması, hiçbir siyasi düşüncenin hiçbir dini inancın ve yaşanmasının karşıtı veya taraftarı olmaması sağlanmalıdır. Bütün dinler ve dini inançlar eşit derecede siyaset dışında tutulmalı ve saygı görmelidir. Bu grupların üyeleri ve yöneticileri de bu basirette olmalıdır. Din konusunda bir siyasi parti, geçmişteki din düşmanlığı konusundaki bozuk sicili nedeniyle toplumda samimi bulunmuyor ve bu gruptakiler hala topluma yeterli, samimi, inandırıcı mesajlar veremiyor. Bu sorunun da sistematik olarak ele alınıp çözülmesi gereklidir. Aynı şekilde sivil toplum kuruluşları, vakıflar, dernekler, stratejik düşünce kuruluşları gibi yapıların da siyaset üstü olması ve farklılıkların ortak fayda etrafında buluşarak doğru iletişimle uyumlu bir yönetişime tabi tutulması sağlanmalıdır. Değerleri değersizleştirme ve siyasetin altına alma politikası toplumsal gelişimin önünü kesmektedir. Bu bağlamda kendilerini siyaset kurumunun üstünde, sadece doğrulara taraftar, yanlışlara karşı durabilen olarak görme erdemine ve şahsiyetine sahip kurumlar ve yöneticileri çoğaltılırsa doğru yola erişilir. Yoksa, yanlışlarla doğruların iç içe geçtiği bir zeminde her türlü yanlışa göz yumanlar doğru yoldan çıkmış ve kitleleri de yanlışlara açık veya zımni destek olan haline getirerek ülkeye zarar veren yapılara dönüşmüş demektir. Her kimden olursa olsun, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilen insanlar kadar güçlü bir ülke olacağımızı unutmamak lazım. Yoksa yanlış yapanların oyuncağı haline geliyoruz farkında bile olmuyoruz, kendi hak ve özgürlüklerimizi çalıyorlar haberimiz bile olmuyor üstüne bir de kendilerine alkış tutturuyorlar. Bir ülkede bilim, sanat ve medeniyetin geçilmesi sadece bağımsız düşünen ve uygulayan kişilerin ve yapıların gücü kadardır.

Son seçim kampanyalarında da gördüğümüz hep şu oldu, insanlar gereksiz tartışma ve kutuplaşmalar içinde yaşatıldı. Oysa siyaset kurumu bütün partilerde çok kirli bir oyun durumunda. Bu kadar kirli ve kirlenmiş bu kurumun toplumda kılcal damarlara kadar etkili olması, herkese ve her şeye hakim olması bu kirlenmişliğin toplumun tamamına yayılması sonucunu doğuruyor. Bunun sonucu olarak da kirlenmişlik toplumun bütün kesimlerinde siyasetçilerin rol model alınmasına neden oluyor. Mevcut siyaset yapma tarzı nedeniyle de temiz ve nitelikli insanların çok büyük bir kısmı siyaset kurumu içinde yer almaktan memnun olmuyor, hatta yer almaktan kaçınıyor. Geriye kalanlarla da ancak bu kadar ve bu kalitede siyaset oluyor işte…! Siyasetçilerin seçiminde de rol model olacak, kuralı – kutsalı – sınırı olan ve bunları sözlemde değil eylemde yaşayan ve yaşatan kişiler ön plana çıkartılmalıdır.

Yeni dönemde çok renkli ve çok odaklı bir siyaset bizi bekliyor. Gruplar arasında zorunlu diyalog süreçleri yaşanacak. Bu model içinde başarıya ulaşmanın yolu siyaset üstü bakabilen ve analizlerini sadece ilkeler, kurallar bazında yapabilen kişilerin ve yapıların toplumda güçlü olması ve güçlendirilmesi ile mümkün olacağını unutmamak lazım. Aksi halde, bu çok başlı ve çok sesli siyaset beklenen faydayı vermek yerine ülkeyi fikri kaosa götürür.